SENAİ, Hakîm Ebu’l-Mecd (1072-1131) İranlı mutasavvıf ve ozan. Varlık Birliği görüşünün İran’da gelişip yayılmasına öncülük etmiştir.
Gazne’de doğdu, aynı kentte öldü. Gerçek adı Hasan’dır, Senji ve Hakîm adlarını sonradan, benimsediği görüşleri yansıttığı için almıştır. Babası Gazne Devleti’nde yüksek görevlerde bulunan bir kimse olduğundan iyi ve düzenli bir öğrenim gördü. Senai, daha gençlik yıllarında, çekimser, içine kapalı, topluluktan kaçınan bir kimseydi. Babasının ölümünden sonra büyük yoksulluk ve geçim sıkıntılarına düştü, kendini tasavvuf ve şiire verdi. İran’da yaygın olan Saray çevresine yaranma, sultanlara övgüler yazarak çıkar sağlama geleneğine uymadı. Bu tutumunu beğenen Ebul Haşan Ali adlı varlıklı ve bilimsever bir kimsece korundu. Bir aralık Gazne Sultanı Mes’ud’un ilgisini çekti, saraya çağrıldı, bilimsel toplantılara katıldı, Sarayda önemli bir yeri olan Muhtar Gaznevi adlı aydınla ilişkiler kurdu. Belh, Serahs, Merv, Nişapur, Herat, Meşhed illerini gezdi. Saray büyüklerini konu edinen yergileri yüzünden kovuşturmaya uğrayınca Belh’ten kovuldu. Horasan’a giderek Kadı Muhammed b. Mansur’a sığındı. Yaşamının sonlarına doğru Gazne’ye döndü.
İnsan-evren-tanrı
Senai tasavvuf sorunları üzerinde odaklaştırdığı düşüncelerini gazel, kaside, rubai, kıt’a, mesnevi gibi gelenekçi İran şiirinin bütün türlerinde sergiledi. Birkaç yerici şiir dışında, bütün yapıtlarının, tasavvufla ilgili olduğu görülür. Senai’nin üzerinde durduğu konuların odağını Tanrı, evren ve insan üçlüsünden doğan bir birlik oluşturur. Ona göre insanla Tanrı arasında özdeşlik vardır, ayrılık bir görünüştür ve duyusaldır. Evren Tann’nın görünüş alanıdır. Tanrısal özün yansımasıdır. Bu nedenle insan-evren bir bütünlük içindedir. İnsan gönül gözüyle tanrısal gerçekleri, duyu gözüyle de içinde yaşanan evreni kavrar. Duyularla kavranan evren, tanrısal varlık alanının bir yansıması olduğundan, kişiye yüce gerçeklerin bulunduğu ölümsüz ülkeyi anımsatır. Bu anımsama insanda tinsel evrene, tanrısal varlığa karşı bir özlem ve sevgi uyandırır.
Sevgi, gelip geçici olan evrende yansıyan, ölümsüz Tanrı’ya karşı duyulan kavuşma eğilimidir. Ancak insanla Tanrı özdeş olduğundan Tanrı’yı seven insanı, insanı seven Tanrı’yı sever. Çünkü Tanrı insanda dile gelir, görünüş alanına çıkar. Bu nedenle insan, taşıdığı tinsel tözle konuşan Tanrı’dır. Her insan, kendi varlık bütünlüğü oranında, kendi özünde Tanrı’yı yansıtır. Bu da tanrısal varlığın sonsuz türlülük içinde görünüş alanına çıkmasından dolayıdır. Aynca Tanrı tümel istençtir (külli irade), insan ise tikel istencin (cüz’i irade) taşıyıcısıdır. İnsan tikel istenciyle, bir bölümü olduğu, tümel istence, dolayısıyla tanrısal töze katılır. Öte yandan, tümel istenç, insanın da içinde bulunduğu, bütün evreni kuşatır. Bu niteliği yüzünden tümel istenç evrenseldir, önü ve sonu yoktur. Oysa tikel istenç yalnız insanda bulunur ve tanrısal istencin denetimi altındadır. Bu nedenle evrende ortaya çıkan bütün olaylar tümel istencin ürünüdür.
İki temel eğilim
Senai’ye göre insanda biri özlem, öteki sevgi olmak üzere iki temel eğilim vardır, ikisinin de kaynağı tanrısal tözdür. Tanrısal tözde kendini sevme ve özleme eğilimi olduğundan, bu tikel istenciyle ona katılan insanda da vardır. Sevgide karşılık, çıkar söz konusu değildir, bu yüzden tanrısal evrende “sev beni seveyim seni” önermesi geçersizdir, sevginin belli bir sının yoktur, çünkü Tanrı’yı seven her kişiyi, her varlığı, onları seven de Tanrı’yı sever. Öğrenmenin, bilmenin kaynağı da bu sevgidir. Sevmeyi bilmeyende öğrenme, bilme eğilimi de gelişmemiştir. Böyle bir kimse yetkin insan (insan-ı kâmil) olamaz, varlık aşaması bakımından insanla hayvan arasındadır.
Senai’nin işlediği konular, kendi özgün buluşu değil, Yeni-Platonculuk’tan beslenen tasavvufun genel sorunlarıdır. Senai bunlara dilinin akıcılığı, düşüncelerini ortaya koymadaki etkinliği nedeniyle, derinlik kazandırmıştır. İslam ülkelerinde, tasavvuf sorunlarını konu edinenler arasında, başta Celâleddin Rumi (Mevlânâ) olmak üzere bütün ozanlar, yazarlar Senai’den etkilenmiş, esinlenmiştir. Özellikle Celâleddin Rumi’nin işlediği konular, kendisinin de şiirlerinde açıkladığı gibi, Senai’nin yapıtlarında ortaya konan, açıklanan düşünce ürünleridir. Osmanlı Divan şiirinde, Senai, bir örnek tasavvuf düşünürü olarak nitelenir.
• YAPITLAR (başlıca): Divan, yazma; Kâr-nâme-i Belb, yazma, (“Belh İşyeri Kitabı”); Seyrü’l-İlad el’l-maad, (“KullannDiriliş Gününe Değin Dolaşması”); Hadikatü’l Hakika ve Taribatü’l-Şeria, (“Gerçeğin Bahçeleri ve Din Yasasının Yöntemleri”).
Türk Ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi