İstenç ve Karamsarlık
Batı düşüncesinde, insanı iyi ile kötü güçlerin çatıştığı, bir varlık alanı diye gören öğretinin kaynağı eski İran ve Hint inançlarıdır. İran’da Zerdüşt, Hindistan’da Buddha inançları, eski yerli geleneklerden beslenerek yeniden biçimlenen, birer din-felsefe kuramına dönüşmüştür. 19. yy’da, İran ve Hint düşünce ürünlerinden yazın, din ve felsefe konularını içerenler ilk ilgi çekenler olmuştur.
Schopenhauer’ın Hint ve İran düşüncesinden esinlenerek geliştirdiği istenç ve Karamsarltk’a dayalı öğretisi bir din değil felsefe dizgesi özelliği taşır. İnsanın mutsuzluğu yaşadığı dünyadan kaynaklandığına göre, mutlu olmak isteyene düşen iş yeryüzü yaşamını aşacak bir yol bulmaktır. 19.yy Avrupa’sında, özellikle birbirini izleyen savaşların, bölünmelerin yarattığı toplumsal bunalımlar düşünürleri Karamsarlık’a itmiş, daha iyi bir dünya tasarımıyla karşı karşıya getirmiştir. Schopenhauer’tn ortaya attığı bu karamsar yaşama anlayışını gene İran inançlarından etkilenen Nietzsche, daha ileri götürerek yazın alanına da aktarmıştır. Avrupa düşüncesinde felsefeden doğan bu karamsar görüşün başka bir uzantısı da, Kierkegaard’ın dinci felsefesinden esinlenen Varoluşçuluk’ tur. Heidegger’ın tanrıtanımaz bir nitelik kazandırdığı Varoluşçuluk öğretisinin özünde, insanı sarsan bir “kaygı” vardır. Bu kaygının kaynağı insanın yaşadığı evrende güvence altında bulunmayışı, geleceğinin karanlığı, ölümle yaşam arasındaki çelişki ve korkudur. K. Jaspers, insanın yeryüzünde sağlam bir dayanağının bulunmadığını vurgulamış, J.P. Sartre ise bu kaygılı, güvensiz, geleceği karanlık yaşamı, yazın alanına aktarmıştır.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi