SCHLEGEL, Karl Friedrich (1772-1829) Alman, şair ve filozof. Fichte’nin görüşlerinden esinlenerek salt bir İdealizm öğretisi geliştirmeye çalışmıştır.
10 Mart 1772’de Hannover’de doğdu, 12 Ocak 1829’da Dresden’de öldü. Yazar Wilhelm Schlegel’in kardeşidir. Leipzig ve Göttingen üniversitelerinde klasik filoloji öğrenimi gördükten sonra felsefe sorunlarıyla ilgilenmeye başladı. 1796’da Jena’ya giderek romantik yazar ve şairlerin çevresine katıldı, bir süre felsefe okuttu. 1798’de, Berlin’de kardeşi A.W.Schle-gel’le birlikte, Athendum dergisini çıkardı, filozof Schleiermacher’le tanıştı, 1799’da felsefeyle ilgili düşüncelerinin sergilendiği Luciarıa adlı romanını yayımladı. 1803-1805 arasında Europa ve Athendum dergilerinde felsefe, dil ve yazın konularım içeren yazılar yazdı, Sanskrit ve Fars dilleri üzerinde yeni çalışmalara girişti. 1808’de Katolik mezhebine girince düşüncelerinde Gizemcilik ağır basmaya başladı. Bu dönemde Viyana Üniversitesi’nde felsefe okutmakla görevlendirildi. Fichte’nin etkisi altında kalarak, Alman şiirine, salt İdealizm anlayışım getirmeye çalıştı. 1808’de yayımladığı Über die Sprache und die Weisheit der Inder (“Hint Dili ve Bilgeliği Üstüne”) adlı yapıtıyla düşüncelerinin odağını oluşturan görüşünü açıkladı. Novalis, Tieck ve chlegel kardeşler Alman yazınında Romantizm’in öncüsü sayılır.
Şiir, felsefe, yaratıcılık
Schlegel felsefeyle ilgili düşüncelerini belli bir dizge bütünlüğü içinde değil de, şiir, roman, deneme ve yazın tarihine değgin inceleme türlerinde ortaya koyar. Onun üzerinde durduğu konuların odağını ahlak, sevgi, bilgelik, mantık, içgüdü, inan ve Tanrı oluşturur. Ona göre şiirle felsefe özdeştir, bu özdeşlik sanat insanının yetkin kişiliğinden kaynaklanır. Çünkü şair, yaratıcı güçle donanan bir sanatçı olarak, gerçek dine bağlıdır ve onda tannsal ses bir esin biçiminde belirir, onu ürün verici eyleme geçirir. Bu esin sanatçıyı güncel ve sıradan yaşam olaylannın üstüne çıkarır, ona kolay kolay erişilemeyen bir varlık alanı açar. Bu alana yükselen insan yaratıcı ve kavrayıcı gücünü bir sanat ürünü biçiminde ortaya koyar. Bu nedenle sanat ürünü, kişinin bulunduğu yaratıcılık aşamasını gösterir. Yaratıcılığın en yüksek aşamasına ulaşan Genius’tur (dahi). Bu aşamaya varan bir kimse için önemli olan sevinçtir. Düş gücü, yaratıcı imgelem yetisi ve ince alay (humour) özdeştir.
Mantığın bölümleri
Felsefenin temeline mantığı yerleştiren Schlegel’e göre sorunların çözümünde tek bilime bağlanmanın yaran yoktur. Ayrıca mantık da eskilerin sandıklan gibi tek değil psikoloji, ontoloji ve tasım kuramı gibi üç bölümden oluşur. Psikoloji düşüncelerin oluşumunu, kaynaklarını, gelişim süreci içindeki değişimlerini konu edinir. Ontoloji ise mantığın genel ilkelerini, kategorileri, sönlu ve sonsuz varlıklar arasındaki ilişkiyi, oluşum eylemiyle ilgili temel yasaları açıklamaya çalışır. Tasım kuramının konusu da usavurma ve yöntemin incelenmesidir.
Schlegel gelenekçi ahlak anlayışına karşı çıkarak, kişinin her türlü töre ve alışkanlıktan kaçınmasını öğütler. Çünkü bilinmeyen bir dönemden beri uygulama yoluyla bir ahlak kuralı niteliği kazanan töreler, alışkanlıklar, gelenekler, tapımlar, yasalar gerçekte anlamsız ve gereksizdir. Bunların oluşumunda usun ve bilincin etkisi yoktur. Bu nedenle bilgenin, aydımn bu tür kurallara önem vermemesi gerekir. Bilgelik bir yetkinlik, bir olgunluktur, onu töre, alışkanlık, gelenek ve göreneklerle biçimlenmiş ahlak anlayışından arındırmak gerekir. Bu ahlak anlayışı insanın temel eylemlerinden biri olan özgür sevişmeyi engeller. Özellikle kutsal kitaplann, eski inançların önerdiği sevgi, yaşamla ilgili değildir, boş bir kuruntudur, insanın doğasına aykırıdır. Sevişme baskıdan uzak tutulmalı, özgürlük içinde gerçekleştirilmeli-dir. İnsanın içgüdüleri, eğilimleri kesin bir özgürlük içinde doyuma ulaşmalıdır.
Evrensel Ben, bireysel Ben
İnsan bir us ve istenç varlığıdır, onun bütün düşüncelerini egemenliği altında bulunduran yüce bir düşünce vardır, bu da “sonsuz birlik düşüncesi”dir. “Sonsuz birlik düşüncesi”nin karşısında “sonsuz dolgunluk düşüncesi” bulunur, bu kişinin yetkinliği ve yeterliliği anlamına gelir. Bu iki düşünce birbirini gerektirir, deneyle bağlantı söz konusu değildir, insanda “sonsuz Ben”in tanrısal bilinçle birleşmenin ürünü olan bir Ben vardır. Bu Ben’i ortaya koyan, tanrısal bilinçle düşünmek, anmak, anımsamaktır. İnsan tini bu anış ve anımsayış durumunda her nesneyi birliğe indirgeme eğilimindedir. Bunu sonsuz dolgunluğa varmak için yapar. İşte insan düşüncesine tannsal nitelik kazandıran bu özelliğidir. İnsanda bulunan “bireysel Ben” gibi bir de “evrensel Ben” vardır. Evren bu evrensel Ben’le başlayan bir tarihtir, nitekim Tanrı da evrensel Ben gibi evrenle başlamıştır. Evrensel Ben başlangıçta “sonsuz birlik” ve “salt yalınlık” niteliği taşır. Evrensel Ben sonsuz bir dolgunluk, sonsuz bir türlenme duygusunu gerektirmeksizin birliğin, salt boşluğun bilincine varamaz. İşte bu, evreni oluşturan eylemin ilkesidir. Bu eylemden evrensel Ben’in ilk varoluş biçimi niteliğini taşıyan uzay doğmuştur. Uzay ise genişliği ölçüsünde dolu olmayı gerekser. Bu gerekseyişten daha güçlü bir eylem doğar ve ilkel güçler denen ateş, hava, doğa, canlı nesneler, en sonra da hepsinden üstün olan insan ortaya çıkar. Hıristiyanlık’ın temelini oluşturan Uçleme’nin (Tin-Baba-Oğul) kaynağı budur.
• YAPITLAR (başlıca): Luciana, 1799, (“Luciana”); Über die Sprache und die Weisheit der Inder,1808, (“Hint Dili ve Bilgeliği Üstüne”); Geschichte der alten und neuen Literatür, 1815, (“Eski ve Yeni Yazın Tarihi”)•, Philosophie des Lebens, 1818, (“Yaşam Felsefesi”); Philosophie der Geschichte, 1829, (“Tarih Felsefesi”); Philosophie der Sprache und des Wortes, (ö.s.), 1830, (“Dil ve Sözcüğün Felsefesi”).
• KAYNAKLAR: E.Behler, Friedrich Schlegel, 1966; G.P. Hendrix, Das politische Weltbild F.Schlegel’s, 1962; K.Peter,
F.Schlegel’s Philosophie der unvollendeten Wel t, 1973.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi