Yeni-Platonculuk, Antik Yunan felsefesindeki Platon'un öğretilerine dayanan ve Hellenistik ve Orta Çağ felsefesini etkileyen bir felsefi akımdır. Platon'un öğretilerine dayanmasına rağmen, Yeni-Platonculuk, özgün felsefi tezler geliştirmiştir.
Yeni-Platonculuk, özellikle Romalı filozof Plotinus (M.S. 204/5 - 270) tarafından geliştirilmiştir. Plotinus'un öğretileri, Platon'un idealar dünyası ve gerçeklik arasındaki ilişkiyi vurgular. Onun felsefesinde, gerçeklik, mükemmel ve sınırsız bir varlık olan "One" veya "The Good" (Bir) tarafından kaynaklanan aşağı doğru bir sıralamada yer alan düşüncelerin ardışık bir hiyerarşisi şeklinde düzenlenmiştir. Bu hiyerarşi, "One"ın tamamlanmış ve mükemmel bir gerçekliğin temeli olduğu bir noktadan başlar ve maddi dünyaya kadar iner.
Yeni-Platonculuk, Hristiyanlık ve Orta Çağ düşüncesi üzerinde derin etkiler bırakmıştır. Özellikle, Yeni-Platoncu felsefe ve Hristiyan teolojisi arasında bazı benzerlikler ve etkileşimler bulunmaktadır. Yeni-Platonculuk aynı zamanda İslam felsefesi üzerinde de etkili olmuştur.
Platon'un varlık türlerinin en yüce ve değişmez ilkesi olan idea kavramını, yeni bir bakış açısıyla yeniden yorumlayan Plotinos'un öğretisine Yeni-Platonculuk denir. 3. yüzyılda ortaya çıkan bu öğretide, Pythagoras, Stoa ve Aristoteles'in felsefeleri yanı sıra Doğu inançlarının ve İlk Çağ din ve düşünce akımlarının etkileri bulunur. Bu çeşitli düşünce akımlarının bir araya gelmesiyle, Yeni-Platonculuk gizemli bir nitelik kazanır. Ammonius Sakkas'ın liderliğini yaptığı bu akıma Plotinos bir yapı sağlamış, lamblikhos, Porphyrios ve Proklos gibi filozoflar da gelişimine katkıda bulunmuşlardır. Sonraki yüzyıllarda, felsefeden giderek uzaklaşarak tamamen dini bir içerik kazanan öğreti, Doğu ve Batı'da olmak üzere iki farklı yönde gelişmiştir. İslam düşüncesinde, Yeni-Platonculuk (Nev-Flâtûnî, Nev-Eflâtûnî), din ile felsefenin karışımından oluşan ve eski Hint ve İran inançlarından izler taşıyan Tasavvuf adı verilen bir akıma dönüşmüş ve yayılmıştır. Bu akımın üç temel sorunu vardır: Tanrı, insan ve evren. Tanrı tek, önsüz ve sonsuzdur; yaratıcıdır, bilinemezdir ve varlık türleri içinde benzeri veya özdeşi yoktur. Tanrı sadece ustur, sadece bilinçtir, sadece tindir ve sadece anlıktır. Ancak bütün bu niteliklerin üstünde engin bir bütünlüğe sahiptir (nûr). Bu özelliği nedeniyle yaratılmamıştır. Yaratma eylemi, bir ışık olan tanrısal özden fışkırır (sudur) ve en yüceden en aşağıya doğru aşamalı bir şekilde gerçekleşir. Evren, bu tanrısal fışkırmanın en geniş boyutlu varlık alanıdır; insan ise Tanrı ile evren arasında, ikisinin birleştiği bir odak varlık gibidir. İnsan, taşıdığı ruh, akıl ve irade nedeniyle tanrısaldır ve varlıklar arasında en yüce konumdadır. Tüm varlık türleri tanrısal bir görünüş olduğundan, yokluk anlamına gelen bir ölüm söz konusu değildir.
İnsanı Tanrı'ya yaklaştıran ve onun kavramasını sağlayan temel unsur sevgidir (aşk). Sevgi, kişinin içinde Tanrı'yı sezmeye ve Tanrı'da görünüş alanına çıkma eğilimine sahiptir. Gerçekte seven ile sevilen biridir; bu yüzden insan Tanrı'dır ve Tanrı insan. Bu inanç düzeni, Tasavvuf ile Yeni-Platonculuk'un karışımıyla şekillenir. Senâi, Celâleddin Rûmî, Yunus Emre, Seyyid Nesimi ve Cami gibi şairler, bu görüşün en yüksek ifadesini sunarlar.
Batı düşüncesinde, Yeni-Platonculuk, biri tanrı-bilim diğeri ise Hristiyan mezhepleriyle bağlantılı iki gelişim çizgisi üzerinde ilerler. Tanrı-bilimde, Tanrı'nın birliği, ölümsüzlüğü, yaratılmamışlığı, engin bir ışık kaynağı oluşu, bilinemezliği gibi konular ele alınır ve felsefe ile din arasında bir bağlantı kurma çabası güdülür. Orta Çağ felsefesinde, Aristotelesçilik'e karşı çıkan ve Platon'un düşüncelerine yakınlık gösteren düşünürlerin çoğu, Yeni-Platonculuk'tan esinlenmiştir. Özellikle, Kutsal Üçleme'nin tanrısal özde birliğe ulaşan üç oluş aşaması olduğu görüşünü savunan düşünürler, Yeni-Platonculuk'un fışkırma (perilampsis) kuramına dayanırlar.