KEATON, Buster (1895-1966) ABD’li sinema oyuncusu. En ters durumlarda bile bozmadığı ciddiliğini bir güldürü öğesi olarak kullanmış, sessiz sinema güldürülerine entelektüel bir boyut getirmiştir.
4 Ekim 1895.’te Kansas’da, Piqua’da doğdu, 1 Şubat 1966’da California’da, Woodland Hills’de öldü. Yaşamını akrobatlık yaparak sürdüren bir ailenin oğluydu. Ailesinin gösterilerine katıldı ve küçük yaşta öyle ilgi çekti ki, aslında çocuk rolüne çıkan bir cüce olduğu bile öne sürüldü. Babasının alkol alışkanlığı önüne geçilmez bir hal alınca, ailenin gösterileri kesintiye uğradı. Keaton, şansını sinemada denemeye karar verdi. Eski dostu Fatty Arbuckle’m koruyuculuğu altında ilk filmi The Butcher Boy’u (“Kasabın Çırağı”) çekti. Sahnede kullandığı oyunculuk tekniklerini başarıyla kamera önüne aktardığını gösteren bu ilk kısa metrajlı güldürü, Keaton’un aşırılıktan kaçan üslubunu da taşır.
İlk filmleri
Fatty Arbuckle ile çalışarak kısa metrajlı güldürüler çekmeyi sürdüren Keaton, yapımcı Joseph P.Schenck ile Buster Keaton Films adını verdiği bir yapımevi kurdu. Bu yapımevi için çektiği ilk film olan The Saphead (“Enayi”) hem eleştirel, hem de ticari açıdan büyük bir başarı sağladı. Yedi makaralık bu filmden sonra, Keaton erken dönem başyapıtlarından biri olan One VZeek’i (“Bir Hafta”) çekti.
Güldürü anlayışı
1921’de, oyuncu Norma Talmadge’in kızkardeşi Natalie Talmadge ile evlendi. Evliliklerinin sona erdiği 1932’ye değin Keaton-Talmadge çifti zaman zaman perdede de birlikte göründüler. Aynı yıl, Keaton gene başyapıtlarından biri olan The Play-house’u (“Tiyatro”) çekti. Gerçeküstücü esinlenmeler taşıyan bu film özgünlüğünü yaratıcı biçimde kullanılmış fotoğraf hilelerinden alıyordu. Örneğin bir sahnede, tiyatrodaki bütün oyuncuların ve izleyicilerin yüzleri Keaton’ın yüzüne dönüşüyordu.Keaton’ m, her türlü zorluk karşısında kılını bile kıpırdatmamasından kaynaklanan kendine özgü güldürü anlayışının işlevsel olarak kullanıldığı ilk örnek The Boat (“Sandal”) oldu.
Onun güldürüden ne anladığı bu filmlerle iyice belirmişti. Keaton “küçük adam”a eğilerek, Chaplin gibi ondan şiirli bir “insanlık durumu” yorumu çıkarmaktan çok, dış dünya ile bireyin çatışmasını alaylı ve hafif gerçeküstücü bir tonda ele almayı amaçlıyordu. Böylece yüzündeki en ufak bir hareket bile -kaşını kaldırması, alnında ufak bir kırışma, hatta sabit bakışları- yoğun bir komik etki sağlayabiliyordu.
Uzun filmleri
1923’te uzun metrajlı güldürüler çekmeye girişen Keaton’ın bu yöndeki ilk ürünü, Griffith’in Intole-rance (Hoşgörüsüzlük) filminin öykü yapısını alaya alan The Three Ages (“Üç Çağ”) oldu. Taş Çağı, Eski Roma ve modern çağda geçen üç aşk öyküsünü ele alan bu filmin, bütünlük taşıyan bir uzun metrajlı filmden çok, birbirine eklenmiş üç kısa güldürü olduğu öne sürülebilir. Aynı yılın filmi olan Our Hospitality’dt (“Konukseverliğimiz”) ise Keaton’ın sinemasal anlatımda büyük olgunluğa eriştiği görülür.
Keaton’ın uzun metrajlı sessiz güldürülerinin en olgun örneklerinden biri de 1924’te çektiği Sherlock Jr. ’dır (“Genç Sherlock”). Burada, bir sinemanın makinisti olan Keaton, bir düş ve gerçek karmaşası içinde, gösterdiği filmlere girip çıkıyordu. Bunu izleyen The Navigator’dst (“Denizci”) ise tek bir mekândan, terkedilmiş bir gemiden yararlanarak, bütün güldürü durumlarını özetleyen bir derleme sunuyordu.
MGM yılları
Amerikan İç Savaşı’nda geçen The General (“General”), College (“Üniversite”) ve 1928’de yaptığı Steamboat Bili Jr.’dan (“Genç İstimbot Bili”) sonra, Keaton ileride çok pişman olacağı bir adım atarak kendi yapımevinden ayrıldı, MGM yapımevine bağlandı. Yaptığı kontrat gereği filmleri üzerinde herhangi bir sanatsal denetimi kalmıyordu. MGM için çevirdiği ve çok başarılı birer Keaton gösterisi niteliğindeki The Cameraman (“Kameraman”) ve Spite Marriage’den (“Evliliğe İnat”) sonra filmlerinin niteliğinde büyük bir düşüş görüldü. Özel yaşamında da sıkıntılı bir dönem geçiriyordu. Karısından ayrılması, içki alışkanlığının giderek aşırı boyutlara ulaşması, onu psikiyatrik tedaviye varan bir bunalım içine soktu. 1937’den sonra yeniden sinemaya döndüyse de uzun süre komik durum (gag) yazarı ve yönetmen yardımcısı olarak çalıştı, küçük roller oynadı. 1947’de İtalyan Medrano Sirki’nde sahneye çıkınca Keaton adı yavaş yavaş tekrar duyulmaya başladı. 1952’de Chaplin ile birlikte Limelight’da (Sahne Işıkları) oynaması, 1957’de kendi yaşamını anlatan The Buster Keaton Story (“Buster Keaton Öyküsü”) filminin çevrilmesi, 1965 Venedik Film Festivali’nde olağanüstü bir coşkuyla karşılanması, onun sinema tutkunları tarafından hiçbir zaman unutulmadığınm kanıtıydı.
Keaton, sinemaya çağdaş bir duyarlık getirmiştir. O, hümanist-liberal Chaplin’in tersine karamsar-varoluşçu olarak nitelenebilecek bir güldürü anlayışı geliştirmiş, komik durumların acıklı güldürüsünü amaçlamıştır. Birçok çağdaş sanatçıyı dolaylı olarak etkilemiştir. Samuel Beckett’in tek film tasarımı olan Film, 1965’te özel olarak Keaton için hazırlanmıştır.
• YAPITLAR (başlıca): The Butcher Boy, 1917, (“Kasabın Çırağı”); The Saphead, 1920, (“Enayi”); One Week, 1921, (“Bir Hafta”); The Playhouse, 1921, (“Tiyatro”); The Boat, 1921, (“Sandal”); The Three Ages, 1923, (“Üç Çağ”); Our Hospitality, 1923, (“Konukseverliğimiz”); Sherlock Jr. 1924, (“Genç Sherlock”); The Na.viga.tor, 1924, (“Denizci”); The General, 1926, (“General”); College, 1927, (“Üniversite”); Steamboat Bili Jr., 1928, (“Genç İstimbot Bili”); The Cameraman, 1928, (“Kameraman”); Spite Marriage, 1929, (“Evliliğe İnat”); Limelight, 1952, (Sahne Işıkları); Film, 1965.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi