David Hume Kimdir, Hayatı, Felsefesi, Eserleri, Hakkında Bilgi

HUME, David (1711-1776) İskoç, filozof. Tutarlı bir Deneycilik’ le kuşkucu sonuçlara varmış, nedensel ilişkilerin zorunlu olmadığını savunmuştur.

26 Nisan 1711 ’de Edinburgh’da doğdu. 25 Ağustos 1776’da aynı kentte öldü. Yoksul düşmüş soylu bir aileden gelir. Küçük yaşta babasını yitirmesine Dil karşın, annesinin denetiminde iyi bir eğitim gördü. 12 ve yaşında girdiği Edinburgh Üniversitesi’nde klasik tarih diller ve felsefe öğrenimi gördü. Burayı 15 yaşında bitirdi. Bir süre hukuk öğrendi. 23 yaşında Fransa’ya gitti, burada güç koşullar altında geçen üç yıl içinde kendisine büyük bir ün getireceğini düşündüğü bir kitap yazdı. 1737’de ülkesine döndükten bir yıl sonra yayımladığı A Treatise of Humarı Nature (“İnsan Doğasının Bir İncelemesi”) hiçbir düşünürün ilgisini çekmeyince düş kırıklığına uğradı, ancak çalışmalarını sürdürdü. 1741’de adını çağdaşlarına tanıtan Essays’i (“Denemeler”) yayımladı. 1744’te Edinburgh Üniversitesi’nde profesör olmak için yaptığı başvuru geri çevrildi. Bunun üzerine önce deli bir soyluya,sonra da bir generale özel danışmanlık ve eğitmenlik yaptı. Bu arada ilk kitabını elden geçirerek, aynı düşünceleri içeren daha popüler bir yapıt olan An Enquiry into Human Understanding’i (insan Zihni Üzerine Bir Araştırma) 1748’de yayımladı. Hume’un felsefi görüşleri bu kitapla tanınmış ve etkili olmuştur. Bu dönemlerde din ve Tanrı üzerine yaptığı konuşmalar, ölümünden sonra basılmıştır. Hume, yaşadığı çağdaki büyük ününül755’teyayımladığı History of England’ a (“İngiltereTarihi”) borçludur.Bu kitapta muhafazakârlığı liberalliğe, Iskoçlar’ı da İngilizler’e karşı savunmuştur. 1763’te Paris’e gittiğinde artık orada da iyi bilinen ve saygı gören bir düşünürdü. Diderot, Holbach ve Ansiklopedi çevresinin öbür filozoflarıyla arkadaşlık kurdu. Dönüşünde burada tanıştığı Rousseau’yu beraberinde götürdüyse de kısa süre sonra anlaşamayarak ayrıldılar. Hume son yıllarını İskoçya düşün yaşamının odağı olan Edinburgh’da geçirdi.

Locke ve Berkeley’den etkilenen Hume’un düşünceleri İngiliz Deneyciliği ningelişiminde söylenmiş bir “son söz” niteliğini taşır.O, Newton’un Deneyciliği’nden ve Bayle’in kuşkuculuğundan etkilenmiş, ahlak alanında ise Hobbes’a karşı Butler’ı izlemiştir.

İzlenimler ve ideler
Locke’un bilgi kuramını bir değişiklik yaparak benimseyen Hume, Locke’ta olduğu gibi tümüyle deney kökenli olarak gördüğü anlığın içeriklerini iki öbeğe ayırır: izlenimler ve ideler. Bu sınıflandırmayla Locke’ta yalnızca “ideler” altında toplanan algı içeriklerini ve kavramları ayırt eder. Hume’a göre her türlü bilgi ve anlık içeriği izlenimlerle başlar. Bunlar deneyin temel verileridir. İdeler ise izlenimlerden gelir. Herbir izlenimin soluk bir kopyası olarak bir idesi vardır. Dolayısıyla, izlenimler idelerden daha canlıdır; onlara neden olurlar ve ve onlarla benzeşirler. Hem izlenimler, hem de ideler, yalın ya da bileşik olabilirler. Yalın olanlar daha çok parçalanamayanlar, bileşik olanlar ise yalınların bir araya gelmesiyle kurutanlardır. Yalın izlenimler her zaman yalın idelerden önce gelir. Ancak, bileşik ideler her zaman bileşik izlenimlerin kopyası olmak zorunda değildir. Zorunlu olan, bir bileşik ideyi oluşturan yalın idelerin yalın izlenimlerden türemiş olmasıdır. Böylece, anlığın tüm içeriklerinin kökeninde izlenimler, yani deney verileri bulunduğuna göre, doğuştan düşünceler bütünüyle olanaksızdır. Nesnelerde bunların tözünün izlenimini bulmak olanaksız olduğuna göre, töz diye bir şey yoktur. Anlık da, belirli bir zaman kesitinde bilincinde olunan idelerin toplamıdır. Bu ideler.’ bir arada tutan herhangi bir ilke gözlemlenemediğine göre, tinsel tözün varlığından söz etmek olanağı da yoktur.

Bellek ve imgelem
İzlenimler kaynaklarına göre dış duyumsal (sen-sation) ve içduyumsal (reflexion) olmak üzere ikiye ayrılır. Dışduyumdan gelen izlenimlerin nedenleri bilinemez; bilginin dışında kalır. İçduyum izlenimleri ise büyük ölçüde idelerden gelir. Haz ya da acı gibi duyu organlarından gelen bir izlenimin anlıkta alman kopyası, yani ide, izlenim silindikten sonra da anlıkta kalır. Anlık, bu kez bu ideden etkilenince bir istek ya da tiksinti izlenimi oluşur, işte bu son izlenimler içduyum izlenimleridir ve tıpkı dışduyum izlenimleri gibi anlıkta ideler oluştururlar. Anlığın, izlenim ve idelerle gerekli işlemleri yapabilmesine olanak sağlayan bellek ve imgelem gibi iki yetisi bulunur. Bellek, anlık içeriklerini anlığa giriş sıralarını koruyarak saklar, imgelem ise, ideleri istenilen sıraya göre yeni baştan yerleştirmede özgürdür. Bu özgürlük, imgelemin sıralamasını rastlantısal olarak yaptığı anlamına gelmez. Anlık ideleri düzenli sıralarda imgeler ve bu düzenliliğin kökeninde de, bağlantılarla temellenmiş çağrışımlar yatar. Belirli bir ide bilince geldiğinde bununla bağlantılı başka ideler onu izleyecektir. Hume bu çağrışımı, ideler arasında bir tür çekim olarak görür. İdeler benzer olduklarında, zaman içinde ardı ardına geldiklerinde, ya da nedensel anlamda ilişkili olduklarında, doğal olarak bağlantılı görülürler ve biri öbürünü çağrıştırır.

Nedensel ilişki
İnsan bilgisi iki türdür: Bunlardan biri idelerin ilişkisi öbürü ise olguya ilişkin bilgidir. Bu ayrım, daha sonra Kant’ta bugünkü biçimini alacak olan analitik-sentetik ayrımdır. Hume, idelerin ilişkisi niteliğindeki bilginin, geometri, cebir ve aritmetik doğruluklarda geçerli olan bilgi olduğunu ve sezgisel ya da kanıtsal bir kesinlik taşıdığını ileri sürer. Olguya ilişkin bilgi ise, bütünüyle nedensel ilişkilere dayanır. Bu bilginin kesinliği tam değildir. Bu bilgi kanıt düzeyinde açık bir doğruluk getirmek yerine ancak olasıdır. Nedensel ilişkiler nasıl bilinebilir? Kimi metafizikçilere göre bu zorunlu niteliği olan bir bağlantıdır. Eğer gerçekten böyle bir bağlantı varsa bunun bir izlenimi olması gerekirdi. Oysa, böyle bir izlenim yoktur; (»öyle bir bağlantı hiçbir zaman gözlemlenmez. Gözlemlenebilen, neden ve etki denen iki olayın ardı ardına gelişidir. Öte yandan nedensel ilişkilerin bilgisine önsel (a priori) çıkarımlarla da ulaşmak söz konusu değildir. Örneğin şu anda gözlemlenen bir olayı başka bir olayla nedensel anlamda ilişkili olarak düşünmek, çıkarım sonucu ulaşılan bir düşünce değildir. Çünkü çıkarım, yani tümdengelimsel çıkarsama, sonucunu zorunlu olarak gerektirir ve kesin kanıt niteliğindedir. Oysa gözlemden bağımsız olarak yapılacak usavurma, ne ölçüde çaba içerirse içersin, örneğin üçgen kavramından iç açıların toplamının iki dik açıya eşit olduğunu bulabildiği gibi, baruta yaklaşan ateşin, patlama getireceğini bulamaz. Bu bir yana, baruta yaklaşan ateşin bir patlamaya neden olması zorunlu da değildir. Üçgenin iç açılarının toplamını 250° olarak düşünmek çelişkilidir; oysa ateşe atılan barutunpatlamaması,iir çelişkiye düşmeden imgelenebilir.

Dış dünya
Hume’a göre nedensel ilişki ne mantıksal ya da zorunlu bir ilişkidir, ne de bir bağlantı olarak gözlemlenebilir. Ardı ardına gelen olaylarla ilgili bilginin temeli yine deney, yani gözlemdir. Deneyde, ardı ardına gelen olaylar bir arada gözlemlenir. Böylece bir olgu görüldüğünde insan öbürünü de görmeyi bekler. Anlık, alışkanlıkla, bu iki olayı bağlantılı olarak düşünür, böyle bir bağlantıya inanır. Nedensel ilişkinin bilgisi, sürekli bir arada gözlemlemenin doğurduğu bir alışkanlıktan başka bir şey değildir. Bunun mantıksal anlamda kanıtlanması söz konusu olmadığından da yalnızca olasıdır; tam bir kesinliği yoktur.

Hume için algıdan ve algılayan insandan bağımsız bir dış dünya bulunduğu inancı bilgi sayılamaz. Bu konuda yapılacak en küçük bir felsefi değerlendirme bile böyle bir inancın temelsiz olduğunu gösterir. Çünkü bilinebilen tek şey algıdır. Algının nedeni olduğu ve bir ölçüde kendisine benzediği söylenen bu gerçeklik konusunda yine algı tek başına yardımcı
olamaz. Oysa bilgi yalnızca deneyden ya da algıdan geldiğine göre, dış dünyanın var olup olmadığını bilmek olanak dışında kalır. İnsan, deneyleriyle bilebildiği kadar, bilginin ötesinde bilgililik iddiasından kaçınmalıdır. Hume, bu kuşkucu sonuçların felsefi açıdan geçerli olduğunu, oysa günlük yaşamda, kuşkunun gücünü yitirdiğini ekler. Günlük yaşamda, bir dış gerçeklik bulunduğu inancı doğrultusunda davranmanın bir sakıncası yoktur. Gereken, bu inancın bir bilgi niteliği taşımadığını bilmektir.

Eylemin özgürlüğü konusunda Hume, belirleyici koşul ve eğilimlerden bağımsız istenç kavramını yadsır. İstencin düzenliliği ve tutarlılığı üzerine kurulan bir belirlenimciliği savunur. Ancak bu Belirlenimciliğin örneğin Spinoza’daki gibi bir zorunlukçuluğa dönüştürmez. Hume’a göre özgürlük, istencin belirlenimlerine göre davranıp davranmama gücüdür. Ona göre insan, eyleme geçmek istediğinde geçebiliyor, bir şeyi yapmak istemediğinde de yapmıyorsa özgürdür.

Ahlak
Ahlak alanında Hobbes’un bencil yaklaşımına karşı çıkan Hume, başkalarına yararlı olan bir hazcılığı savunmuştur. Adalet ve görev bu kavrama indirgenebilir. İnsan için başkalarının yararına yönelik davranışlarda bulunmak, kendi çıkarı için çalışmak ölçüsünde doğaldır.
Tanrı
Hume, Tanrı konusundaki görüşlerini kapsayan yapıtının ölümünden sonra basılmasını istemiştir. Bu kitapta, Tanrı’nın doğası, nitelikleri, kısacası hiçbir şeyi konusunda kanıt sağlanamayacağım öne sürer.

İnsan usu bu tür sorunları çözemeyecek ölçüde sınırlıdır. Ussal bir tanrıbilim olanaksızdır. Hume’a göre sorun Tanrı’nın varlığı olmaktan çok, onun doğası ile ilgilidir. Hiçbir şeyin nedensiz olmadığı kabul edilirse, evrenin ilk nedenine “Tanrı” adı verilebilir. Ancak insanlar burada durmamakta, tüm yetkinliği bu ilk nedene yüklemektedirler. Oysa bu, anlaşılabilir ya da mantıksal bir temele dayandırılamaz. Tanrı’ya yetkinlik yükleyen kanıtların başında “tasarım uslamlaması” gelir. Buna göre, evrenin düzeni, güzelliği ve iyiliği ancak ve ancak Tanrı’nm varlığı, sonsuz yetisi ve iyiliği ile açıklanabilir. Oysa böyle bir uslamlama kanıt olamaz. İnsan ve yapıtlarını örnek alan bu düşüncenin Tanrı için geçerli olacağını söylemek, insanın sonlu ve öbür niteliklerini Ona yüklemek olur. Ayrıca doğada, yalnızca göz kamaştırıcı güzellikler, düzen ve iyilikler yoktur.

Eğer Tanrı’nın niteliklerinin kanıtı, onun neden olduğu doğa ise, Tanrı’nın bağımsızlık ve yetkinliğinden söz etmek olanağı kalmaz. Bundan başka, mantıksal açıdan, evrenin düzeninin kendi kendine oluştuğunu düşünmenin karşısında bir engel de yoktur.

Etkileri
Hume Locke ve Berkeley ile gelişen İngiliz Deneyciliği’ni tutarlı olarak sürdürmenin, bilginin nedenleri üzerinde tam bir kuşku ile sonuçlanacağını göstermiştir. Bu, bir anlamda 18. yy’m deneye dayalı ussal, fakat usçu olmayan yaklaşımının başarabileceklerinin sınırına ulaşmaktır. 19. yy’ın ussallık karşıtı romantik akımlarının buna karşı tepki oldukları söylenebilir. Hume’un derinden etkilediği düşünürlerin başında Kant gelir. Dış dünyanın bilinemezliği, analitik-sentetik ayrımı gibi düşüncelerin temeli Hume’dur. 19. yy’ın Alman İdealizmi dışında kalan ve bilimden etkilenen felsefe akımları Hume’un deneyciliğini sürdürürler. Comte’un olguculuğu J.S. Mill’in deneyci görüngücülüğü ve Mach sonrası yeni-olgucu yaklaşımlar Hume kökenlidir. Ahlakta Yararcılık’m temellerini atarak Bentham’ı ve Mill’in Liberalizmi’ni hazırlayan yine odur. Hartley ve Mili ile geliştirilen Çağrışımcılık’ın kökenleri de Hume’dadır. Ancak, Hume’un katkıları arasında günümüzü en derinden etkileyeni, onun nedensel ilişkiyi açıklayışıdır. Mill’in de çalışmalarıyla geliştirilen ve bugünkü bilim ve felsefenin benimsediği neden kavramı onun çözümlemelerinden kaynaklanır.

• YAPITLAR (başlıca): A Treatise of Humarı Nature, 1739, (“İnsan Doğasının Bir İncelemesi”); Essays, Moral, Political and Literary, 1741, (“Ahlaksal, Siyasal ve Edebi Denemeler”); Enquiry Concerning Human Under-standing, 1748, (insan Zihni Üzerine Bir Araştırma, 1945); Enquiry Concerning the Principles of Mor ah, 1751, (“Ahlak İlkeleri ile İlgili Araştırma”); History of England, 1754, (“İngiltere Tarihi”); Dialogues Concerning Natural Religion, (ö.s.), 1779, (Din Üzerine, 1983).

• KAYNAKLAR: J.Greig, D.Hume, 1932; H.H. Price, Hume’s Theory of the External World, 1940; D.Macnabb, D. Hume, 1951.

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski