KAFKA, Franz (1883-1924) Çek asıllı Avusturyalı yazar. Özgün bir üslup geliştirdiği yapıtlarında çağımız insanının yalnızlığını, kendi kendine yabancılaşmasını ve iletişimsizliğini dile getirmiştir.
3 Temmuz 1883’te Prag’da doğdu, 3 Haziran 1924’te Viyana, yakınlarındaki Kierling Sanatoryu-mu’nda öldü. Babası, taşralı bir Çek Yahudisi’ydi. Zor koşullar altında büyümüş, varlıklı bir Alman Yahudi ailesinden gelen karısıyla evlendikten sonra zengin olmuştu. Kafka’nın ürkek, çekingen, alçakgönüllü kişiliği annesinden geliyordu. Babasından aldığı özellikler ise oldukça azdı. Çok hareketli ve güçlü bir insan olan babasının karşısında, zayıf bünyesiyle kendini zavallı ve çaresiz görürdü. Babası onun için hep bir korku kaynağı oldu ve giderek dışa kapanmasına yol açtı. “Das Urteil” (Hüküm) ve “Die Verwandlung” (Değişim) gibi öykülerindeki baba tipleri, babasına yazdığı, ama onun eline ulaşmayan “Brief an den Vater” (“Babaya Mektup”) hep babasıyla arasındaki bu ilişkiyi yansıtan ipuçlarıdır.
Kafka’nın Prag’da 1893-1901 arasında gittiği tutucu bir öğretim kurumu olan Avusturya lisesi de onun yalnızlığını ve kendi içine kapanmasını pekiştirdi. Lise yıllarında ilişki kurduğu tek kişi, sınıf arkadaşı Oskar Pollak oldu. 1901’de liseyi bitirdikten sonra Prag Üniversitesi’nin Hukuk Fakültesi’ne girdi. Ancak daha çok ilgisini çektiği için Alman edebiyatı derslerini izliyordu. 1902’de Max Brod’la tanıştı. Max Brod, Kafka’nın yaşamı boyunca ilişki kurabildiği sayılı kişilerden biri oldu. Kafka’nın ölümünden sonra yakılmasını vasiyet ettiği tüm yapıtlarını Max Brod toplayıp yayımladı.
Kafka ilk yapıtı olan “Beschreibung eines Kampfes” (Bir Savaşın Tasviri) adlı öyküsünü öğrencilik yıllarında yazdı. 1906’da hukuk öğrenimini doktora ile tamamladı ve bir yıl süren avukatlık stajını yaptı. Bu bir yılın sonunda Prag’dan uzaklaşmaya çalıştıysa da başaramadı. 1907’de İş Kazaları Sigorta Şirketi’ne memur olarak girdi. Bu şirketteki işi hafif olduğu için, yazı yazmaya zaman ayırabiliyordu.
Prag’daki memurluk yılları
Aynı yıl “Hochzeitsvorbereitungen auf dem Lande” (Taşrada Düğün Hazırlıkları) adlı öyküsünü yazdı. Büro çalışmasından sıkılıyor, kendini bu çalışma düzenine yabancı görüyordu. Bu “çevreye yabancılaşma duygusu” ilk kez “Taşrada Düğün Hazırlıklarına, beş yıl sonra da “Değişim” adlı öyküsüne yansımıştır.
1908-1912 arasında Kafka’nın toplumsal ve siyasal olaylara duyduğu ilgi giderek güçlendi. Sık sık önemli Çek siyaset adamlarının konuşmalarına gidiyor, toplumsal devrimci bir çevre olan Klub Mla-dych’in(GençlerBirliği)toplantılarına katılıyordu. Ayrıca o zamanlar, bir eczacının karısı olan Berta Fanta’ nın, evinde düzenlediği ve Prag’ın önde gelen aydınlarını çağırdığı toplantılara da katılıyordu. Burada genellikle çağın önemli sorunları tartışılıyordu. Kafka Yahudi diniyle ilk kez bu yıllarda ilgilendi, gezici bir Yahudi tiyatro topluluğuyla ilişki kurdu. Bir yandan da İbranice öğrenmeye başladı. Aynı yıllarda uzun geziler yaptı. Max Brod’la birlikte önce Riva’ya, sonra Paris’e, Weimar’a ve Kuzey İtalya’ya gittiler. Gezilerin yorgunluğuyla Kafka bir ara Jungborn Sanatoryumu’nda üç hafta kaldı. Bu geziler 1912’ye değin sürdü.
Felice’ye Mektuplar
1912’de Kafka üç büyük romanından biri olan Amerika’nın önce taslaklarını, sonra da ilk yedi bölümünü yazdı. Ancak yapıt tamamlanmadan kaldı. Kitabı bu adla onun ölümünden sonra Max Brod yayımladı. Kafka kendisi romanına Der Verschollene (Yitik) adını vermişti. Max Brod’un tutumu edebiyat çevrelerinde çok tartışıldı. Romanın tümüyle bağımsız bir bütün olan birinci bölümü, Kafka’nın sağlığında yayımladığı altı yapıtından biri oldu.
1912 yılının Kafka için başka bir önemli olayı da, nişanlısı Felice Bauer’le tanışmasıdır. Onunla ilişkisini, üç kez ayrılıp yeniden nişanlanarak, 1919’a değin sürdürdü. Bir türlü evlenememesine neden olarak hastalığını gösteriyordu. Oysa Günce’sinde evliliği bir burjuva bağı olarak nitelemiş ve edebiyat yaşamını sürdürebilmesi için yalnızlığa gereksinimi olduğunu vurgulamıştır. Nişanlısıyla bu ilişkisinden geriye beş yüzün üzerinde mektup kaldı. Bunlar, Kafka’nın ölümünden çok sonra, 1967’de, Brief e an Felice (“Felice’ye Mektuplar”) adıyla yayımlandı.
Kendini çok zayıf ve yorgun hisseden Kafka 1913’te dinlenmek amacıyla Riva’da bir sanatoryuma gitti, ,1914’te Dava’yı yazmaya başladı. Bu yapıt da ancak ölümünden sonra, gene Max Brod tarafından yayımlandı.
Bu iki yapıtı yazdığı yıl I. Dünya Savaşı çıktıysa da zayıf bünyesi nedeniyle savaşa katılmadı. O günlerde kızkardeşi savaş süresince kalmak üzere çocuklarıyla birlikte yanlarına gelince, Kafka daha önce bir türlü kopamadığı baba evinden ayrılmak zorunda kaldı. Sonraki yıllarda da Prag’da sürekli ev değiştirdi. Bu durum ona çalışmak için istediği yalnızlığı sağlamıştı. Yeni bir verimlilik dönemine girdi. 1915 sonbaharında Avusturyalı yazar Cari Sternheim (1878-1942) kendisine verilen Fontane Ödülü’nü Kafka’ya aktarmayı uygun buldu.
Milena’ya Mektuplar
1917’de Kafka’nm hastalığına akciğer veremi teşhisi kondu. Bunun üzerine, çalıştığı sigorta şirketinden izin alarak bir süre dinlenmek için Zurau’ya, kızkardeşlerinden birinin yanına gitti. Ertesi yılı tümüyle Prag’da geçirdi. 1920’de bazı yapıtlarını Çekçe’ye çevirmek için kendisinden izin isteyen Milena ile yazışmaya başladı. Milena yaşça Kafka’dan çok küçüktü, zaten bir süre sonra da başka biriyle evlendi. Birleşmelerinin olanaksızlığını bilmesine karşın Kafka, Milena’yla mektuplaşmasını sürdürdü, birkaç kez de Viyana ve Prag’da buluştular. Kafka’nın bu aşk mektupları ölümünden sonra Brief e an Milena (Milena’ya Mektuplar) adıyla yayımlandı.
Kafka 1922’de, çalıştığı şirketten emekli olarak ayrıldı. Üçüncü büyük romanı olan Şato’yu aynı yıl yazdı. Ama bu yapıtı da yarım kaldı ve ölümünden sonra Max Brod tarafından yayımlandı. 1923’te Berlin’e gitti. Ertesi yıl sağlığı iyice kötüleşince, dayısıyla Max Brod onu alarak Prag’a götürdüler. Verem gırtlağını da sarmıştı, iyileşme umudu yoktu. Viyana yakınlarındaki Kierling Sanatoryumu’na yatırıldı. Üç ay sonra da burada öldü. Prag’da toprağa verildi.
“Taşra’da Düğün Hazırlıkları ” ve “Değişim”
Kafka’nın Prag’da memurluk yaptığı sırada yazdığı “Taşrada Düğün Hazırlıkları” öyküsünün kahramanı Raban, iş yaşamının sorumlulukları altında ezilir, sevgi görememekten, dost bulamamaktan yakınır. İş için gitmek zorunda olduğu geziden kaçmak ister. Geziye, vücudunu giydirip yollamayı, kendisi ise özgür bir böcek olarak yatağında kalmayı düşler. İkinci öyküsü “Değişim”in kahramanı Gregor Samsa’ nm da iş çevresine karşı duyguları Raban’ınki gibidir. Bir sabah yatağında, bir böcek olarak uyanır. Çevresindekiler onu bu haliyle olduğu gibi kabul eder, asıl değişim olayı üzerinde durmazlar. Ama böcek olmakla alışageldiği şeylerden kopup yepyeni, yabancı bir konuma giren Samsa, o güne değin sürdürdüğü yaşama değişik gözlerle bakar ve yaşamın ne kadar yanlış, nasıl yalanlarla dolu olduğunu anlar. Yaşamın bu yalanlarla sürüp gidebilmesi için Samsa’nın ölmesi gereklidir. Burada “değişim”in taşıdığı anlam, insanın gerçeği olduğu gibi görebilmesidir.
Kafka’nın bir değişimi söz konusu ettiği başka bir öyküsü de “Ein Bericht für eine Akademie”dir (Bir Akademiye Rapor). Bu kez öykünün kahramanı “özgür” bir maymundur, insanlar tarafından yakalanınca kendisi için tek bir çıkar yol kalır: İnsan olmak. Gerçi bu, maymunun özlediği “özgürlük” değil, ancak bir aldatmacadır, ama yaşamak için de bu atılımı yapmak zorunludur. Samsa nasıl bir atılım yapamıyor, yeniden insan olamıyorsa, bu öyküdeki insan olan maymun da artık geriye dönüp yeniden maymun olamaz.
“Amerika”
Uzun bir Avrupa gezisinin ardından 1912’de yazdığı Amerika romanında daha sonraki iki romanı Der Prozess (Dava) ve Das Schloss’un (Şato) tersine, karamsar olmayan, umutlu bir hava vardır. Yapıtın kahramanı içinden çıkılmaz durumlara düşmez, karabasanlarla dolu bir ortamda yaşamaz. Kafka bu romanını bir “Dickens taklidi” olarak nitelemiştir.
“Dava”
Sağlığının bozulduğu 1913’te yazdığı Dava romanı aralarında sıkı bir bağ bulunmayan bir dizi sahnenin art arda dizilmesinden oluşur. Ana temayı, sonsuz yetkileri bulunan karanlık bir güç karşısında, bireyin verdiği kaçınılmaz ve amansız savaş oluşturur. Romanın kahramanı banka memuru Joseph K., otuzuncu yaş gününün sabahında, daha yataktan kalkmadan, tanımadığı kişiler tarafından “durup dururken” tutuklanır. Anımsadığı bir suçu olmamasına karşın kendini savunma çabasına düşer. Tüm roman JosephK.’nm bu çabasını sürdürmesiyle geçer. Romanın özü, sonunda yer alan ve tek başına da yayımlanmış olan Vor dem Gesetz (Kanun Önünde) adlı öyküde . belirir. Dava’mn kahramanı Joseph K. yaşamındaki sırları çözecek “yasa”yı boş yere arayıp durmuş, ona ulaşmaya çabalamış, ama sürekli ondan uzaklaşıp kendi kendine ve çevresine yabancılaşmıştır. Dava, daha sonra Jean Louis Barrault ve Andre Gide tarafından sahneye uygulanmıştır.
Kafka’nın aynı yıl yazdığı In der Strafkolonie (Ceza Sömürgesi) öyküsü de, genelde suç sorununu işlemesi açısından Dava ile ilişkilidir.
“Şato”
1922’de yazdığı ve hiçbir girişi olmadan, doğrudan olaylarla başlayan Şato’nun kahramanı K., bir gece geç vakit bir köye gelir. Köy, yanında bulunduğu şatonun malıdır. O nedenle şatodaki dükün izni olmadan kimse köyde kalamamaktadır. K. ölçüm memuru olarak oraya atandığını ileri sürer. Telefonla şatodan izin alınınca köyde kalabilir. Sonraki yedi gün boyunca şatoya yaklaşmaya, orada görevli bir memurla görüşmeye uğraşırsa da, tüm çabalan boşunadır. Bir adım olsun ilerleyemez, şatoya yaklaştığını sandığı an, oradan daha da uzaklaştığını görür. Köy halkı tarafından da sürekli yabancılanır, bir türlü onların arasına giremez. Kafka’nm öbür yapıtları gibi Şato da eleştirmenlerce değişik biçimlerde yorumlanmıştır. Albert Camus romanı, “çağdaş insanın, dünyayı kendi içgüdülerinin bir yansıması olarak algılayan yalnızlaşmış insanın dile getirilişi” biçiminde görmüştür. Yapıtta burjuva aile ilişkilerini, otorite düzenini gören yorumcular da vardır.
Yapıtlarının değerlendirilmesi
Kafka’nm yapıtlarının hepsinde görülen yabancılaşma olgusu, onun kendi yaşamında da belirgin bir biçimde izlenir. Ailesiyle olan ilişkisi, Yahudi asıllı oluşu, içinde yaşadığı çevre, toplum ve siyasal ortam, ondaki bu yabancılaşma duygusunu belirleyen nedenlerdir. Yahudi olduğu için Hıristiyan çevre ona yabancı gözüyle bakmış, o ise dine ilişkin sorularının yanıtını Incil’de aradığından Yahudi topluluğuyla ilişkisini pekiştirememiştir. Çek kökenli bir Yahudi aileden geldiği halde anadilinin Almanca olması nedeniyle tam bir Çek sayılmamıştır. Bohemyalı Almanlar ise Yahudi olduğu için onu kendilerinden biri olarak görmemişlerdir. Gerçi Çek siyasal yaşamından uzak kalmamış, değişen siyasal ortamı, doğmakta olan Çek cumhuriyetini yakından izlemiştir. Ancak gene de hemen hemen hiçbir yapıtında toplumsal gerçeklere yönelmemiştir. Genelde, gerçekliğin değişemeyeceğine, değişse de daha farklı olmayacağına inandığı için, siyasal gerçekler karşısında da direniş göstermemiştir.
Kafka’nın yapıtları ilk bakışta hiç de karmaşık gözükmez, rahat anlaşılır etkisi uyandırırlar. Bu etkiyi yaratan, Kafka’nın dili ve anlatım biçimidir. Ama bu açık seçiklik giderek kaybolur, kişiler ve olaylar karmaşıklaşır, izlenimleri zorlaşır. “Ama”lı, “gerçi”li cümleler, sürekli karşı tezler getirir, ancak belli bir bireşim ortaya koymazlar. Okur, olaylara sadece yapıtın kahramanının gözünden bakar. Ayrıca yorumlara yer verilmemiş, kahramanın gördükleri ve başkalarından dinlediklerinin dışına çıkılmamıştır. Kafka’nm konularının ve anlatım biçiminin bu nitelikleri, onun adından bir sözcüğün türetilmesine ve Japonca dahil hemen hemen bütün dillere girmesine de yol açmıştır. “Kafkaesk” sözcüğüyle bugün insanın varlığını çepeçevre saran korku ve bunalım, çevreye yabancılaşma, içinden çıkılmaz kurallarıyla bürokrasinin insanın kişiliğini hiçe sayması dile getirilmektedir.
Kafka’nın yapıtlarını, konu ve biçim açısından edebiyat tarihinin belirli bir dönemine yerleştirmek olanaksızdır. Gerçi onların Dışavurumculukla (Ekspresyonizm) ilişkilerine sık sık değinilir. Gerçekten de Kafka’mn en verimli olduğu 1912 yılı Avrupa’da bu akımın doruk noktasına ulaştığı dönemdir. Ancak o, dışavurumcu grupların hiçbirine katılmış değildir. Dışavurumcular’la ortak özellikler gösterse de, bu akıma karşı hep çekimser kalmıştır. Kafka’nın yapıtları geniş ölçüde ancak ölümünden sonra yayımlandığı için, uyandırdıkları yankı da gecikmiştir. Bu nedenle o, çoğu zaman neredeyse savaş sonrası yazarlarıyla birlikte değerlendirilir. Bazı eleştirmenler onun sanatına din yönünden yaklaşmış, bazısı da psikanalize dayanarak çözümlemeye çalışmışlardır. Sosyalist ülkelerde ise yapıtları önceleri toplumsal eleştirici olarak yorumlanmıştır. Ama siyasal sorunlara çözüm getirmemesi Kafka’nın Toplumcu Gerçekçilik akımı tarafından reddedilmesine yol açmıştır. 1963’ten bu yanaeleştirmenler onu yeniden toplumsal açıdan ele almaya başlamışlardır.
• YAPITLAR (başlıca): Betrachtung, 1913, (Gözlem); “Die Verwandlung”, Der Jüngste Tag, 22/23, 1913, (Değişim), “Das Urteil”, Der Jüngste Tag, 34,1916, (Hüküm); In der Strafkolonie, 1919, (Ceza Sömürgesi); Ein Landarzt, 1919, (Köy Doktoru); Ein Hungerkünstler, 1924, (Açlık Şampiyonu); Der Prozess, (ö.s.), 1925, (Dava); Des Schloss, (ö.s.), 1926, (Şato); Amerika, (ö.s.), 1927, (Amerika); Vor dem Gesetz,, (ö.s.), H. Poützer (yay ), 1934, (Kanun Önünde); Gesammelte Schriften, (ö.s.), M. Brod ve H. Politzer (yay.), 1935-1937, (“TopluYazdan”);Gesamme/-te Werke, (ö.s.), M. Brod (yay.), 1950-1958, (“Bütün Yapıtları”).
• KAYNAKLAR: G. Anders, Kafka pro und contra, 1941; M. Brod, Franz Kafka. Eine Biograpbie, 1954; M. Brod, Verzmeiflung und Erlösung im Werk Franz Kafkas, 1959; W. Emrich, Franz Kafka, 1958; G. Janouch, Gesprache mit Kafka, 1951; H. jarv, Die Kafka-Literatur, 1961; H. Politzer, Franz Kafka. Parable and Paradox, 1962; W. Sökel, Franz Kafka. Tragik und İronie, 1964; K. Wagen-bach, Franz Kafka, Eme Biograpbie se’ıner Jugend, (bibliyografya içerir), 1958,(Franz Kafka, 1984); W. Falser, Beschreibung einer Form-Franz Kafka, 1961; Yeni Dergi, Franz Kafka özel sayısı, 1965; Yazko Çeviri, Kafka özel sayısı, 1984.
Türk Ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi