IBSEN, Henrik (1828-1906) Norveçli oyun yazarı. Çağının bireysel ve toplumsal sorunlarını eleştirel gerçekçi bir yöntemle işleyerek çağdaş tiyatronun ilk olgun örneklerini vermiştir.
20 Mart 1828’de Skien’de doğdu, 23 Mayıs 1906’da Christiania’da (bugünkü Oslo) öldü. Varlıklı bir tüccar olan babasının 1836’da iflas etmesi üzerine, gençlik yıllarını etkileyen bir yoksulluk dönemi başladı. On beş yaşındayken doğduğu yere yakın bir başka taşra kenti olan Grimstad’da bir süre bir eczacının yanında çıraklık etti. Bu kentin sıkıcı havasından ve bağnazlığından kurtulmak için üniversite sınavlarına hazırlandı. Kendinden on yaş büyük bir hizmetçi kızla kurduğu ilişkiden yasadışı bir çocuğu oldu. Böylece daha da artan geçim sıkıntısını hafifletmek ve içine düştüğü umutsuzluktan kurtulmak için, çocukluk döneminden beri büyük ilgi duyduğu tiyatro ve şiir türlerinde yeteneğini geliştirmeye çalıştı.
İlk oyunları
İlk oyunu Katilina’yız ilgilenen iki arkadaşının desteğiyle 1849’da Christiania’ya gitti. Oyun orada 1850’de basıldıysa da, fazla bir ilgi görmedi. Aynı yıl içinde sahnelenen Kjaempekoien (“Savaşçının Mezarı”) adlı ikinci oyunu onun yazarlığı sürekli bir uğraş edinme isteğini pekiştirdi. O sıralarda girdiği üniversite sınavlarını da kazanamayınca, bütün zamanını yazarlığa ayırdı. Bir süre haftalık bir gülmece dergisinin yayımlanmasına katkıda bulundu, işçi sendikalarının kurulmasını savunan siyasal bir gazeteye yazılar yazdı. Bu gazetenin yayın yönetmeni tutuklanınca, o da siyasal etkinliklerine son verip kendini tümüyle sanat çalışmalarına adadı.
Italya günleri
Ibsen’in tiyatro alanındaki ilk önemli çalışmaları 1851’de arkadaşı Ole Bull’un kurduğu Bergen Ulusal Tiyatrosu’nda oyun yazarlığı görevine atanmasıyla başladı. Bergen’de kaldığı altı yıl içinde sözleşmesi gereği her yıl bir oyun yazdı. Bir yandan da dram sanatının sahne tekniğinin bütün inceliklerini öğrendi. 1857’de Christiania’da yeni kurulan Norveç Tiyat-rosu’nun yönetmenliğine atandı. Bu yıpratıcı görevde beş yıl çalıştıktan sonra yöneticiliğin ağır sorumluluğunun kendisine yazma olanağı bırakmaması nedeniyle ve tiyatronun devlet desteğinden yoksun kaldıkça hiçbir varlık gösteremeyeceğine inandığı için Norveç Tiyatrosu’ndaki işinden ayrıldı. “Şairlik aylığı” bağlanması isteğini Norveç parlamentosu geri çevirince, o da üniversiteden aldığı araştırma bursuyla fyordlar bölgesinde folklor çalışmaları yaptı ve bir süre gazetelere eleştiri yazıları yazdı. 1862’de Kjaerlighedens komedie (“Aşkın Komedyası”) adlı oyununu yayımladı. 1863’te Christiania Tiyatrosu’nun edebi danışmanlığına atandı. Ertesi yıl Kongsemneme (“Tahtta Hak Arayanlar”) adlı Norveç iç savaşlarını ele alan tarihsel oyunuyla ilk başarısını kazandı. Bu başarı üzerine dış ülkelerde inceleme yapabilmesi için verilen devlet bursu ve o yılların ünlü romancısı ve oyun yazarı Bjornstjerne Bjornson’un sağladığı yardımla 1864’te İtalya’ya gitti. Arkasından ailesini de yanına getirtti ve bir süre Roma’da kaldı.
Roma’da Norveç’in taşra bağnazlığından kurtulduğu için büyük bir çoşkuyla çalışmaya koyuldu. Arada yaptığı kısa süreli yolculuklar dışında yirmi yedi yıl yurt dışında kaldı ve Avrupa tiyatro edebiyatının yazgısını değiştiren en önemli oyunlarını bu süre içinde yazdı. Yeni elverişli yaşama ve çalışma koşularının ilk ürünleri Brand, Peer Gynt, Kejser og Galilaeer (“imparator ve Galilei”) gibi oyunlardı. 1865’te Bjarnson’un yayıncısı Ayldendal’la yaptığı sözleşme sonucu aldığı telif hakları ve devletin kendisine bağladığı “yazarlık ödeneği” bir süre için geçim sıkıntısına bir çözüm getirdi.
Almanya’daki oyunları
Garibaldi’nin Roma’ya yürümesi üzerine İtalya’ dan ayrılan Ibsen 1868’de Dresden’e yerleşti ve yazarlığının bir dönüm noktası sayılan De ünges forbund (“Gençler Birliği”) adlı oyununu 1869’da orada yazdı. Orta tabakanın iki yüzlülüğünü ve sözde özgürlükçü tutumunu yeren bu oyunuyla Ibsen, tiyatroda koşuk dilinden düzyazı diline ve gerçekçi anlayışa geçmiş oluyordu. Yapıtın Christiania Tiyatrosu’nda sahnelenişi büyük gürültüler kopardı ve oyunun kahramanıyla arasında büyük benzerlikler olan Bjornson’la Ibsen’in ilişkilerinin bozulmasına yol açtı. Ama Ibsen artık değeri bilinen ünlü bir yazardı. Kazandığı yeni bir bursla Stockholm’e gitti, orada İsveç kralının konuğu oldu. Daha sonra Süveyş Kanalı’nın açılış töreninde Norveç’i temsil etti. Daha da önemlisi DanimarkalI eleştirmen Georg Brandes’in sürekli desteği ve onun gerçekçi dönemini değerlendiren olumlu yazılarıyla Avurpa’da yaygın bir üne kavuştu.
1870-1871 Fransız-Alman Savaşı yüzünden yeniden siyasetle ilgilenen Ibsen, Brandes’e yazdığı bir mektupta, sanatçının devrimlerin ruhunu izlemek zorunda olduğunu söylüyordu. 1874’te Norveç’e döndü. Orada muhafazakâr çevrenin bir kahramanı olarak benimsendiğini görerek kısa bir süre sonra oğlunun öğrenimi için Münih’e yerleşti. Burada bir yandan eski şiirlerini ve ilk oyunu Katilina’yı yeniden gözden geçirirken, bir yandan da Norveçli besteci
Edvard Grieg’le Peer Gynt’ün sahnelenmesi işinde çalıştı. 1877’de Norveç’in dar görüşlü ahlak anlayışını sergilediği Samfundets stetter (“Toplumun Temel Direkleri”), 1879’da da o dönemde Avrupa’da tartışma konusu olmaya başlayan kadın haklarıyla ilgili Et dukkehjem (Nora. Bir Bebek Evi) adlı oyunlarını yazdı. Oğlunun Christiania’da üniversite öğreniminin, “örümcek kafalı” diye tanımladığı eğitimciler tarafından engellenmesi üzerine, bu durumu 1881’de yazdığı Gengangere (Hortlaklar) adlı oyunuyla dolaylı olarak eleştirdi. Dinsel tutuculuğun insanların ruhlarını ve bedenlerini sakatladığını ileri süren bu oyun, eleştirmenlerin ağır saldırılarına uğradı ve birçok tiyatro tarafından geri çevrildi. Bu çatışmanın daha büyük boyutlara ulaşmasını önleyen gene Ibsen’ in eski savunucusu, ama aynı zamanda da amansızca çekiştiği rakibi Bjornson oldu. Onun bu soylu davranışından esinlenen Ibsen, 1882’de En folkefien-de (Bir Halk Düşmanı) adlı oyununu yazdı.
Norveç’e geri dönüşü
1885’te oğlunun Dış İşleri Bakanlığı’nda göreve alınması üzerine yeniden Norveç’e dönen Ibsen, ülkesinde tutucularla liberaller arasındaki yoğun çatışmaya tanık oldu. Kendisini siyasal amaçları için kullanmak isteyen çevrelerin aşırı heyecanından ürkerek yeniden Münih’e gitti ve yoğun bir biçimde çalışmaya koyuldu. Kışları Münih’te, yazlan Tirol’de Gossensass’da geçiriyordu. Bu arada ilerlemiş yaşına karşın hayranı olan bazı genç kızlarla duygusal ilişkiler kurduğu bilinmektedir. Bunlardan Emilie Bardach, onun 1890’da yazdığı Hedda Gabler adlı oyunun esin kaynağı oldu. 1891’de karısıyla temelli olarak Christiania’ya dönen Ibsen, bu kez de Hildur Andersen adlı genç bir piyanistle yakın bir dostluk kurdu, bu ilişkisinden esinlenerek 1892’de Bygmaster Solness (Yapı Ustası Solness) adlı oyununu yazdı. Norveç’e döndükten sonra iki yılda bir yeni bir oyun yayımlamayı sürdürdü. Son oyunu Naar vi dede vaager (“Biz Ölüler Uyanınca”) 1900’de tamamladıktan sonra felç geçirdi ve ölümüne değin artık yazı yazamadı.
Çağdaş tiyatrodaki yeri
Ibsen’in tiyatronun en önemli kurucularından biri sayılmasının nedeni, genellikle, onun Samfundets stetter’den başlayarak bir dizi oyunda toplumsal sorunları ele almasıyla açıklanır. Nora’da kadın haklarının, Bir Hak Düşmanı’nda yozlaşmış bir toplumda gerçeği savunmanın, olgunluk döneminin Vildander (Yaban Ördeği), Rosmersholm ve Hedda Gabler gibi öteki oyunlannda da kalıplaşmış ahlak kurallarının eleştirel bir açıdan ele alınması böyle bir yargının yeterince tartışılmadan benimsenmesine yol açmıştır. Oysa, Ibsen’in elli yıl süren yazarlık yaşamının en önemli özelliği, onun yaşadığı dünyayı ve dönemi en etkili biçimde yansıtacağı özgün bir tiyatro dilini sürekli bir çabayla araması ve özellikle 1878’den sonra yazdığı oyunlarda böyle bir dili yaratmış olmasıdır.
Tiyatroda dil
Ibsen’in bu arayış süreci içinde oyun yazarlığına o dönemin yürürlükteki tiyatro geleneklerinden Romantizm’in etkisi altında başladığı, bu nedenle de çoğu zaman tarihten ve Norveç söylencelerinden esinlenerek koşuk oyunlar yazdığı bir gerçektir. Ancak koşuk tekniğini kullanarak yazdığı Brand ve Peer Gynt, onun yaşamı boyunca ele alacağı temaları içeren iki kaynak oyun olarak düşünülmelidir. Bu dünyayı kötülüklerden ve ruhsal hastalıklardan arıtmak amacıyla doğduğuna inanan Brand da, insanın doğal eğilimlerini gerçekleştirmek için her türlü yaşantıyı denemeye kararlı olan Peer de, kendi kişiliğini uzlaşmasız bir içtenlikle araştıran Ibsen’in iki karşıt özelliğini simgelerler. Ibsen bu iki oyununda kendi kişisel ve ruhsal arayışının çerçevesini çizdikten sonra, koşuk dilinin biçimsel zenginliklerini ve Romantizm’in özgürlüğünü bir yana bırakarak, yaşadığı dönemin egemen orta tabaka duyarlığıyla tutarlı bir tiyatro dili oluşturmaya çalışır. Bu konuda Bergen’deki tiyatro yönetmenliği döneminde sahnelediği “iyi kurulu oyun”lardan özellikle olay dizisi ve ele alınan toplumsal çevre açısından pek çok şey öğrenmiştir. Çağdaş tiyatro, izleyicisiyle gerçek bir iletişim kurmak istiyorsa onun konuştuğu dille konuşmalı, ona yaşadığı sorunlardan örnekler sunmalıdır. Ibsen bu nedenle tiyatroda koşuk dilinin yerini düzyazının almasının gerektiğini savunur. Ayrıca, kendisinden önceki oyun yazarlarının sahnede koşuk diliyle sağladıkları şiirsellik, onun gerçekçi oyunlarında olayların kurgusu, sahne düzeni, dekorların ve öbür sahne donanımının işlevselliğiyle sağlanır. Örneğin, Nora’da Tarantella Dansı’mn, Yaban Ördeği’ndt ışık ve karanlığın, Hedda Gabler’de salondaki koltuğun üstüne bırakılan bir kadın şapkasının, siyah perdelerin ya da General Gabler’in tabancasının, Yapı Ustaşı Solness’de yüksek kulelerin, bu oyunların dramatik diline şiirsel yoğunluk kazandıran işlevleri vardır.
Ibsen’in 1869’da De unges forbund oyunuyla başlayan ve eleştirmenlerin kabaca “toplumsal sorun oyunları” dedikleri yapıtları o dönemin burjuva gerçekliğini, sahne dekorları, ışık ve giysi değişmeleri, kişilerin yaşları, fiziksel görünüşleri, aralarındaki ilişkiler ve bunlardan ortaya çıkan durumlarla yansıtan, çağdaş ve özgün bir tiyatro diliyle yazılmışlardır. Bu dil, yansıttığı dünyanın yalnız dış görünüşünü değil, aynı zamanda o görünüşün altındaki ruhsal ve duygusal gerçekleri de başarıyla sergiler.
Gerçekçi oyunları
Brand ve Peer Gynt’te şiirsel bir biçimden yararlanarak üzerinde durduğu bireyin gelişmesi sorunu, daha sonraki gerçekçi oyunlarında da bireyle toplum arasındaki çatışma biçiminde izleyicinin karşısına çıkmıştır. Nora, Fruen fra havet (Denizden Gelen Kadın) ve Hedda Gabler’de aile yaşamı, kadın erkek ilişkileri, Hortlaklar, Bir Halk Düşmanı ve Yaban Ördeği’nde bireyle toplumun ilişkileri, eleştirel bir yaklaşımla ele alınmıştır. Yapı Ustası Solness, Lille Eyolf (“Küçük Eyolf”), John Gabriel Borkman veNaar vi dede vaager gibi son dönem oyunlarındaysa, üzerinde her zaman büyük bir etki yapmış olan Norveç’in dağları, denizleri gibi doğal öğeler, simgesel bir boyut kazanarak, oyun yazarlığının şiirsel yanını daha yoğun bir biçimde ortaya koymasını sağlamışlardır.
Bilinçaltının ve yaşamın gizemsel niteliğinin onu her zaman ilgilendiren sorunları, gerçekle idealistliğin insan yaşamındaki yeri, sanatçının işlevi ile insan olmanın sorumluluğu arasındaki çatışma Ibsen’in kendine özgü şiirsel simgeleriyle, ama gene onun yarattığı gerçekçilik anlayışının sınırları içinde dile getirilmiştir. Ibsen’in hem çağının gerçeklerini yansıtan, hem de insanın evrensel sorunlarını irdeleyen olgunluk dönemi oyunları, Strindberg, Bernard Shaw, Çehov ve O’Neill gibi birçok oyun yazarını etkilemiş ve dünya tiyatrosunun gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır.
• YAPITLAR (başlıca): Katilina, 1850; Fru Inger til Ostraat, 1854, (“Ostraatlı Bayan Inger”); Gildet paa Solhaıtg, 1856, (“Solhaug Şöleni”); Kjaempehmen, 1857, (“Savaşçının Mezarı”); Kjaerlighedens Komedie, 1862, (“Aşkın Komedyası”); Kongsemneme, 1864, (“Tahtta Hak Arayanlar”); Brand, 1866; Peer Gynt, 1867, (Peer Gynt); De ungers for bund, 1896, (“Gençler Birliği”); Kejser og Galilaeer, 1873, (“imparator ve Galilei”); Samfundets stetter, 1877, (“Toplumun Temel Direkleri”); Et dukkehjem, 1879, (Nora. Bir Bebek Evi); Gengan-gere, 1881, (Hortlaklar); En folkefiende, 1882, (Bir Halk Düşmanı); Vildanden, 1884, (Yaban Ördeği); Rosmers-holm, 1886; Fruen fra havet, 1888, (Denizden Gelen Kadın); Hedda Gabler, 1890, (Hedda Gabler); Bygmester Solness, 1892, (Yapı Ustası Solness); Lille Eyolf, 1894, (“Küçük Eyolf”); John Gabriel Borkman, 1896; Naar vi dede vaager, 1900, (“Biz Ölüler Uyanınca”); Samlede verker, F.Bull, H. Koht, D.A. Seip (yay.), 21 cilt, 1928-1957, (“Bütün Yapıtları”).
• KAYNAKLAR: H. Anker, Ibsen om igjen, 1951; W.A. Berendsohn, Nordisk digtnig of verdensry, 1942; H. Beyer, “Henrik Ibsen”, Norks biografisk leksikon, 1934; J. Faaland, Henrik Ibsen og antikken, 1943; H.Koht, Henrik Ibsen: eit diktarliv, 2 cilt, 1928-1929; J. McFarla-ne, Henrik Ibsen: Penguin Critical Anthology, 1970; H. Meyer, Henrik Ibsen, 3 cilt, 1967-1971; D. Olsson, Ibsens dramer, 1937; H. Pettersen, Henrik Ibsen bedemt af samtid og eftertid, 1928; G.B. Shaw, The Quintessence of Ibsenism, 1891; A. Strömme, Ibsens tredje rike, 1950; A.Strömme, Strukturen: Ibsen’s dramaer, 1951; I. Ted-ford, Ibsen Bibliography, 1928-1957.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi