KEPLER, Johannes (1571-1630) Alman astronomi, fizik ve matematik bilgini. Gezegenlerin devinimlerini açıklayan yasalarıyla tanınır.
27 Aralık 1571’de Württemberg’de, Weil der Stadt’ta doğdu, 15 Kasım 1630’da Regensburg’da öldü. Protestan olmasına karşın, Hollanda’da Ispan-yollar’la birlikte protestanlara karşı paralıaskerolarak savaşan ve bilinmeyen bir suç nedeniyle çarptırıldığı idam cezasından zorlukla kurtulabilen babasının çoğu zaman evinden uzakta olması yüzünden annesi ve büyükannesi tarafından, oldukça zor koşullarda büyütüldü. Başlangıçtan beri bozuk olan sağlığının üç yaşında yakalandığı, gözlerinin ve ellerinin zayıf kalmasına neden olan çiçek hastalığından sonra daha da kötüleşmesi yorucu işlerde çalışmasını olanaksızlaştırınca din adamı olmak üzere eğitim görme şansına kavuştu. Leonberg’de gördüğü ilköğreniminin ardından 1584’te Adelberg manastır okuluna, iki yıl sonra da Tübingen Universitesi’ne öğrenci hazırlayan okullardan birisine girdi. 1588’de, Katoliklere karşı verilen uğraşta gereksinim duyulan bilgili din ve bilim adamlarının yetiştirilmesine önem veren protestan yöneticilerden biri olan Württemberg dükünün yardımıyla Tübingen Üniversitesi’ne kabul edildi. Kopernik’in günmerkezli gezegen sistemini savunan tanınmış astronom Michael Maestlin’in derslerini de izlediği ve iyi bir astronomi bilgisi edindiği Tübingen’ den 1591’de lisansüstü derecesi aldı. Ardından ilahiyat öğrenimine başladıysa da, Graz’daki bir okulun matematik öğretmeninin ölümüyle boşalan yere aday gösterilmesi ve bu görevi istekli olmamasına karşın kabul etmek zorunda kalması, ilahiyat öğrenimini tamamlayamamasına neden oldu.
1594’te gittiği Graz’da 1595 yılı için hazırladığı bir takvimdeki öngörülerinin en önemlilerinin gerçekleşmesi üzerine kısa bir süre içinde astrolog olarak ün kazanan Kepler, 1596’da yayımladığı Mysterium cosmographicum (“Evrenin Gizleri”) adlı yapıtında açıkladığı gezegen sistemiyle de ünlü astronomların arasına katıldı. 1598’in sonlarında Graz’daki protes-tanların kenti terketmelerinin istenmesi üzerine önce Tübingen’e, daha sonra da Prag’a, Tycho Brahe’ın yanma gitti. Altı ay kadar Tycho Brahe’ın asistanlığını yaptıktan sonra Graz’a döndüyse de kısa bir süre sonra Graz’ı ikinci kez terketmek ve yine Prag’a, Tycho Brahe’m yanma gitmek zorunda kaldı. 1601’de ölen Tycho Brahe’m yerine Kutsal Roma imparatoru
II.Rudolph (1552-1612) tarafından imparatorluk ma-tematikçiliğine atandı ve Tycho Brahe’ın gezegenlerin devinimleriyle ilgili çalışmasını tamamlamaya koyuldu. Tycho Brahe’ın isteği üzerine Rudolph Cetvelleri adını verdiği bu yapıtla ilgili çalışmaları sırasında Mars’ın yörüngesini incelerken kendi adıyla anılan yasaların ilk ikisini buldu. 1611’de tahttan düşürülen II.Rudolph’un ertesi yıl ölmesiyle serbest kalan Kepler Prag’dan ayrılıp Linz’e yerleşti. Linz’de kaldığı on dört yıl içinde iki kitap yazdı ve Rudolph Cetvelleri’ ni tamamladı. Ancak 1627’de başlayan bir köylü ayaklanması sırasında Rudolph Cetvelleri’nin basımı engellenince Linz’den ayrılmaya karar verdi. Ertesi yıl Otuz Yıl Savaşları’nın başarılı komutanlarından Albrecht von Wallenstein’m çağrısına uyarak Zagan’a gitti. Bu arada Rudolph Cetvelleri’nin basımı Almanya’mn Ulne kentinde gerçekleştirilmişti. 1630’da Wallenstein’ın başkomutanlıktan alınmasından sonra Linz’de bıraktığı parasının gelirini almaya giderken imparatorla görüşmek amacıyla uğradığı Regensburg’ da yakalandığı bir hastalık Kepler’in ölümüne neden oldu.
Astroloji
Öğrenimine başladığında din adamı olmayı amaçlayan Kepler, sonradan büyük bir bilim adamı olmayı başarmışsa da mistik duygularını hiçbir zaman yitirmedi. Astrolojiyi küçümseyen bazı yazılarına rastlanmasına karşın, yıldız falları hazırlamaktan yaşamının sonuna kadar vazgeçmediği, astrolojiyle yalnızca geçim kaygısıyla değil bazı kitaplarına da yansıyan mistik duygularının etkisiyle ilgilendiği, evrendeki her varlığın tanrısal bir uyum içinde bulunduğuna ve insan ruhuyla evren arasında gizli ve derin bağların varolduğuna inandığı biliniyor.
Gezegenler sistemi
Kepler evrenin yapısıyla ilgili ilk araştırmalarına başladığı Graz’da, gezegenler arasındaki uzaklıklara ilişkin yasayı araştırırken eski Yunan geometrisinden, Platon’un maddenin yapısını açıklamakta kullandığı beş düzgün cisimden yararlanmaya girişti.Yunanlılar’ ın köşeleri iç yüzüne değecek biçimde bir küre içine yerleştirilebileceklerini kanıtladıkları düzgün dörtyüzlü, altıyüzlü, sekizyüzlü, onikiyüzlü ve yirmiyüzlünün evrende varolduğuna inandığı uyum ve bakışıma uygunluklarının yanı sıra gezegenlerin yalnızca altı tane olmasını da açıklayabileceğini düşünerek bu biçimlere dayanan bir gezegen sistemi modeli geliştirdi. Mysterium cosmographicum adlı kitapta anlattığı bu modelde Yer’in dairesel olduğu varsayılan yörüngesini taşıyan kürenin dışına çizilen düzgün oniki-yüzlünün dışına yerleştirilen kürenin üzerinde Mars’ m, bu kürenin dışına çizilen düzgün dörtyüzlünün dışındaki kürenin üzerinde de Jüpiter’in yörüngesi yer alıyordu. Benzeri çizimler herbiri için başka bir düzgün çokyüzlü kullanılarak öbür gezegenler için de yinelenmişti. Mysterium cosmographicum, gezegenler arasındaki uzaklıkları açıklamaktan uzak olduğu yine Kepler tarafından anlaşılacak olan bu modelden çok, gezegenlerin devinimine neden olan kuvvetin i doğasına ilişkin savlarıyla önem taşır. Kepler bu kitabında, yalnızca geometrik bir dizge kurmuş olan Kopernik’ ten bir adım daha ileri giderek, gezegenleri devindiren nedenin Güneş olduğunu, gezegenlerin dönme sürelerinin Güneş’ten uzaklaştıkça arttığını, bunun da Güneş’in etkisinin uzaklıkla azalmasının bir sonucu olabileceğini öne sürmüştü.
Kepler yasaları
Düzgün çokyüzlülere dayandırdığı gezegen modelinin başarısızlığının ardından bir süre, teleskop kullanmadan gözlem yapan son büyük astronom olan Tycho Brahe’ın asistanlığını yapması, Tycho Brahe’m ölümünden sonra da onun son derece zengin ve duyarlı gözlemlerinden yararlanma olanağı bulması, Kepler’e yeni ve başarılı bir model geliştirme yolunu açtı. Titiz ve kuşkucu kişiliği Kepler’i, Mars’ın yörüngesine ilişkin Tycho Brahe ile Ptolemais’nin gözlemleri arasındaki sekiz dakikalık açı farkını açıklayabilecek yörüngeyi araştırmaya itti. Bu amaçla yürüttüğü ve yıllar süren çalışmaları sırasında pek çok kapalı eğri deneyen Kepler, o güne değin yetkin cisimler olduklarına inanılan gezegenlerin dairesel olduğu konusunda hiçbir kuşku duyulmayan yörüngelerinin elips olması gerektiği sonucuna vararak astronomide bir devrim gerçekleştirdi. Astronomla < nova (“Yeni Astronomi”) adlı kitapta açıkladığı iki önemli sonuç bugün birinci ve ikinci Kepler yasaları olarak tanınır. Kepler’in birinci yasası her gezegenin, odak noktalarından birinde Güneş’in bulunduğu bir elips üzerinde devindiğini, ikinci yasası ise Güneş’i gezegene bağlayan doğru parçasının eşit zaman aralıklarında eşit alanlar taradığını belirtir.
Eudoksos tarafından oldukça ayrıntılı biçimde tasarlanan daha sonra Kopernik tarafından yeniden canlandırılan modelin Kepler’in buluşuyla yıkılması, eskiden gök küreler üzerinde bulunduklarına inanılan gezegenleri yörüngelerinde tutan nedenin araştırılması gereğini doğurdu. Bu nedenin Güneş olduğu öngörüsünde bulunabilen Kepler, Güneş’in gezegenler üzerindeki etkisini manyetik kuvvet yardımıyla açıklamaya kalkıştı. Güneş’in gezegenleri etkileme biçimini zamanının matematiğinin yetersizliği yüzünden açıklamayı başaramadıysa da, 1619’da yayımladığı Harmonice mundi (“Dünya’nın Uyumu”) adlı yapıtında gezegenlerin devinimlerini doğuran kuvvetin kaynağının Güneş olduğunun bir kanıtını daha vererek yarım yüzyıl sonra Nesvton’un evrensel kütleçekim yasasını bulmasıyla sonuçlanacak gelişmeyi başlattı. Bulduğu bu kanıt bugün Kepler’in üçüncü yasası olarak tanınır. Üçüncü yasada gezegenlerin dönme sürelerinin kareleriyle, yörüngelerinin büyük eksenlerinin üçüncü kuvvetlerinin orantılı olduğu belirtilir.
Mars, Jüpiter ve Satürn’ün aynı bölgede gözlemlenebildikleri 1604’te bu gezegenlerin yakınında ortaya çıkan bir süpernovanın çektiği ilgi üzerine De stella nova (“Yeni Yıldız”) adlı bir kitap yayımlayan Kepler, bu kitapta da belirttiği gibi yıldızların birer güneş olmadıklarına ve gezegenlerin ötesinde dar bir bölgede yer aldıklarına inanıyordu.
Geometrik optik
İlk teleskop yapıldığında Galilei de aralarında olmak üzere hiçbir bilim adamı, teleskopun nasıl büyüttüğünü bilmiyordu. Kepler optik konusunda yazdığı iki kitapta teleskopun büyütmesiyle ilgili ilkeleri, gözün çalışma ilkesini, gözlüğün görevini nasıl yerine getirdiğini ve ışığın yayılmasıyla ilgili yasaları son derece dizgesel bir biçimde ve geometrik yöntemlerle açıklayarak geometrik optik olarak anılan fizik dalının kuruculuğunu yaptı.
İngiliz matematikçisi Napier’in bulduğu logaritmanın astronomiye ilişkin hesaplar açısından ne denli yararlı olabileceğini hemen kavrayarak kendi logaritma cetvellerini hazırlayan ve hesaplarında kullanan Kepler, çeşitli dönel cisimlerin hacimlerinin bulunmasıyla ilgili bir kitap yazmış ve bu konuda birçok buluşu olan Arkhimedes’den çok öteye giderek sonraki yıllarda Newton ve Leibniz tarafından geliştirilecek olan integral hesaba oldukça yakın yöntemler kullanmıştır.
Ay’a yapılan düşsel bir geziyi konu edinen ve dolayısıyla bilim kurgu türünün ilk örnekleri arasında yer alan bir kitap da yazmış olan Kepler, düşgücüyle beslenen, titiz ve yorulmaz bir bilimsel tutumun başarıya ulaşmasını mistik duyguların bile engelleyemeyeceğinin tartışılmaz bir örneğini vermiştir.
• YAPITLAR (başlıca): Mysterium cosmographicum, 1596, (“Evrenin Gizleri”); Astronomiaepars optica, 1604, (“Optik Astronomi Üzerine”); Astronomia nova, 1609, (“Yeni Astronomi”); De stella nova, 1606, (“Yeni Yıldız”); Dioptrice, 1611, (“Diyoptri”); Harmonice mundi, 1619, (“Dünya’nın Uyumu”); Epitome astronomine Copernica-nae, 1618-1621, (“Kopernik Astronomisinin Özeti”); Tabulae Rudolphinae, 1627, (“Rudolf Cetvelleri”).
• KAYNAKLAR: M.Caspar, Johannes Kepler, 1948; A.Koestler, The Sleep-Walkers, 1959.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi