Max Horkheimer Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

HORKHEIMER, Max (1895-1973) Alman, düşünür. Frankfurt Okulu’ nun en önemli temsilcilerindendir.

Stuttgart’ta doğdu, 7 Temmuz 1973’te Nürnberg’te öldü. Yahudi bir ailenin oğluydu. Zengin bir dokuma sanayicisi olan babasının isteği üzerine, lise son sınıftayken okuldan ayrılarak onun yanında çalışmaya başladı. 1919’da liseyi dışarıdan bitirerek Münih Universitesi’nde psikoloji ve iktisat öğrenimine başladı. Daha sonra Freiburg ve Frankfurt üniversitelerinde sürdürdüğü felsefe öğrenimi sırasında, çalışmalarını Kant üzerinde yoğunlaştırdı. 1925’te doçent oldu. 1930’da Frankfurt Universitesi’nde toplum felsefesi profesörlüğüne ve Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü (TAE) müdürlüğüne atandı. 1933’te Hitler’in iktidara gelmesi üzerine, TAE, Horkeimer’ın yönetiminde önce İsviçre’ye, 1934’te deNew York’taki Columbia Üniversitesi’ne taşındı. Horkheimer 1940’ta California’ya giderek çeşitli araştırma projelerini yönetti ve ABD’deki Yahudi Komitesi’nin bilim dairesi müdürlüğünü yaptı. 1949’da Frankfurt Üniversitesi’nin çağrısı üzerine Almanya’ya döndükten sonra Frankfurt’ta TAE’nin yeniden kuruluşuna öncülük etti. Aynı dönemde Frankfurt Üniversitesi’ ne rektör olan Horkheimer 1959’da emekliye ayrıldı.

Horkheimer’ın 1930’da TAE müdürlüğüne atanmasından sonra, 1923’ten beri Mandst bir çizgi izlemiş olan enstitünün politikasında belirgin bir yön değişikliği oldu. Enstitü üyeleri Sosyal Demokrat ve Komünist partilerin bazı toplumsal çözümlemelerine ve izledikleri politikalara karşı çıkarak Marxist düşünceyi yeniden incelerrieye, özellikle de burjuva toplumunun kültürel üstyapısı üzerinde çalışmaya başladılar.

Görüşleri
Kapitalist ve sosyalist sistemleri eleştiren Horkheimer önce Lukacs’ın Geschichte und Klassenbe-wusstsein (“Tarih ve Sınıf Bilinci”) adlı kitabından etkilendi. Toplumsal üstyapı konusunda yoğunlaşan Horkheimer’a göre, Hegel’in her şeyi saran idealizminin dinginci siyasal içermeleri vardı. Hegel’in özne ile nesne, zihin ile madde vb. arasındaki çelişkileri bir tür temel özdeşliğe indirgeme eğilimi ise, düşüncesinin eleştirel yönünü törpülüyordu. Horkheimer’ın ve Frankfurt Okulu’nun öbür üyelerinin başlıca esin kaynakları, Schopenhauer ve Kant gibi idealist düşünürler ile Nietzsche, Dilthey ve Bergson gibi kimi “usdışıcı” düşünürlerdi. Horkheimer, onların usdışıcılığını, tekelci kapitalizmin toplumu artan ölçüde etkisi altına almasına karşı bir tepki olarak görüyor, insan yaşamının öznel ve psikolojik boyutlarını vurgulamalarını değerli bir katkı sayıyordu. Ancak onların gerçekliğin maddi boyutunu umursamayan tutumlarını paylaşmıyordu. Horkheimer ve Frankfurt Okulu üyelerinin büyük çoğunluğu, Marx’ı yeniden inceledikten sonra da, onun kapitalist toplumda üretim ilişkilerinin oynadığı belirleyici role ilişkin görüşünü yadsımadılar. Ancak, toplumsal eleştiriyi felsefi bir eleştiriye indirgemeleri genel özellikleri oldu.

1930’larda Horkheimer, proletaryanın davasına bağlılığını vurguluyor, 1919 Almanyası’nda ortaya çıkan işçi şûralarını yeni bir toplumun habercisi olarak görüyordu. Bu bakış açısı Horkheimer’m, Rosa Luxemburg’un düşünce ve eylemine duyduğu hayranlıktan kaynaklanmıştır.

Horkheimer ve Frankfurt Okulu üyeleri ABD’ ye göç ettikten sonra giderek derinleşen bir siyasal kötümserlik ve güçsüzlük duygusuna kapıldılar. Horkheimer ile Adorno “devrim” perspektiflerini en sonunda bütünüyle terk ettiler.

“Eleştirel kuram”
Horkheimer ve Frankfurt Okulu’nun üyeleri “eleştirel kuram” yaptıkları sayındaydılar. “Eleştirel kuram”m boy hedefi, pozitivizm olmakla birlikte “aşırı idealizm” de benzer biçimde eleştiriliyordu. Onlara göre, kapitalizmin yükselişi sırasında ilerici bir güç olan pozitivizm, sonradan, statükoyu onaylayan bir “şeyleşme” kaynağı durumuna gelmişti. Bu eleştiri, zaman zaman, sınıf egemenliğinin üstyapısal boyutu üzerinde yeterince durmamış olduğu gerekçesiyle Marx’ın yapıtlarını da kapsıyordu. Okul’un psikanalize ve insan kişiliğinin, iktisadi refahın artırılmasıyla kendiliğin denetkilenemeyecek yönlerine duyduğu ilgi, buradan kaynaklanıyordu. Horkheimer Frankfurt Okulu’nun “eleştirel kuram”ını 1937’de yayımladığı “Traditionelle und kritische Theorie” (“Geleneksel ve Eleştirel Kuram”) başlıklı yazısında özetlemiştir. Yazıda, kuram, “alışılagelmiş araştırıcılıkta kurama, bir konudaki önermeler toplamı gözüyle bakılır.Onermeler birbirine öylesine bağlanmıştırki, bunların birkaçından geri kalanları türetilebilir” diye açıklanmakta, eleştirel kuramın ise, bilginin eylemden ayrılmasını dile getiren “yabancılaşma”yı yadsıdığı belirtilmektedir. Ona göre, düşünür, her zaman, inceleme nesnesinin bir parçasıydı. Bu nedenle Mannheim’da olduğu gibi aydının toplumun üstünde “hiçbir yere bağlı olmadığını”, ya da tersini sanmak yanlıştı. Kendini Batı felsefe geleneğinin tümünün mirasçısı sayan “eleştirel kuram”cılara göre felsefe “bilimciliğin” elinde “soysuzlaşmaya” uğramıştı.

Horkheimer ve Adorno, Dialektik der Aufkldrung’da (“Aydınlanmanın Diyalektiği”) “Aydınlan-ma’nm kendi kendini yok edişi” üstünde dururlar. Kitapta iki us türü karşılaştırılır. Bunlardan birincisi, insanların dışsal tehdit ve zorbalıklardan kurtuluşunun yollarını arar. İkincisi ise, doğa üzerinde tekniğin denetimini kurma işlevini üstlenen, başlıca itici gücünü 18. yy Aydınlanmasından alan araççı bir ustur. Bu sonuncu us giderek soysuzlaşmış ve erk tekelciliğine dönüşmüştür. Aydınlanma, kapitalizm öncesi kültürün sınırlamaları ortadan kalktıktan sonra,özgürleştirici bir kültür yaratacağına tam tersini yapmış, eğlenceyi bile sınaileştirmiş, metalaştırmıştır.

Horkheimer 1949’dan sonra Avrupa’da yaşadığı yıllarda burjuva toplumu karşısındaki eleştiriciliğini gitgide yitirmiş, insanın gelişmesinin rekabetle, yani liberal ekonominin en önemli öğesiyle iç içe geçtiğini ileri sürmüştür. 1939’da “kapitalizmden söz etmek istemeyenin faşizm konusunda da ağzını açmaması” gerektiğini yazan Horkheimer için kapitalizmin “liberal ekonomi ”si, savaşı hemen izleyen dönemde olduğu gibi yalnızca sosyalizme karşı sarılınacak bir “ehvenişer” değil, 1970’lere gelindiğinde artık var olan dünyaların en mükemmelidir.

• YAPITLAR (başlıca): Dâmmerang, 1934; Edipse of Reason, 1947, (“Aklın Karanlığa Gömülmesi”); Dialektik der Aufkldrung (Adorno ile), 1947, (“Aydınlanmanın Diyalektiği”); Kritische Tbeorie, 2 cilt, 1968, (“Eleştirel Kuram”); Aus der Pubertat, (ö.s.), 1974, “(Ergenliğin içinden”).

Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski