Romanda Bakış Açısı
Bakış açısı kavramının önemini ilk kez 1921’de Percy Lubbock belirtmiştir. Ama roman kuramı bağlamında bu kavramla ilgilenilmesi Henry James ile başlar. Aslında olayların kime anlattırılacağı, kimin gözünden gösterileceği, her romancının daha yazmaya başlamadan önce çözmesi gereken bir sorundur. Anlatıcı ne gibi bilgi kaynaklarından yararlanacaktır? Çizilen tipler ve anlatılan olaylar üzerine her şeyi (adeta bir Tanrı gibi) eksiksiz bildiğini varsayıp elindeki bilgileri gerektiği yerde ve oranda mı kullanacaktır? Yoksa kendini belli bilgi alanlarıyla sınırlı sayarak işe hiç mi karışmayacaktır? Olaylara uzaktan mı, yakından mı bakacaktır? Bunun gibi sorunlara verilecek yanıtlar, romancının, konusunu işlemekte ona değişik olanaklar sağlayacak olan bakış açısını belirler.
Tanrısal anlatım denilen yöntemde bakış açısı sınırsız denebilecek kadar geniştir. Büyük bir toplum kesimini ve uzun bir zamanı kapsayan Savaş ve Barış, Tom Jones gibi romanlarda, anlatıcı rahat bir biçimde her şeyi denetlemek ve yönetmek yetkisine sahip olduğundan, olayların akışını istediği zaman hızlandırır. 18. yy’dan başlayarak gelişen bir anlatım yöntemi ise — özellikle pikaresk romanlarda olduğu gibi — olayı romanın başkişisine anlattırmaktır. Örneğin Daniel Defoe* hep bu yöntemi
kullanmıştır. Başka bir yöntem de otobiyografik yöntemdir. Burada romanın yazan ile anlatıcısı aynı kişidir.
Olayda onun kişiliği ön plana çıkar ve çoğu zaman bu kişilik zaman içinde gelişerek değişir. Aslında bu gibi romanlarda iki ayn kişilik söz konusudur; bunlardan biri anlatıcının olaylan yaşadığı, yani geçmişteki, ötekisi ise anlattığı sıradaki kişiliğidir. Bu iki ayn kişilik, doğal olarak iki ayn bakış açısı oluşturarak anlatımı zenginleştirir.
Henry James ’e göre Tannsal bakış açısını kullanan anlatım yöntemindeki en büyük sakınca, yazann kişi ve olaylara ilişkin açıklamalarıyla yorumlannın, öyküye dışandan kanşıldığı izlenimini uyandırmasıdır. Onun anlatım yöntemi konusundaki bütün çabası, yazann kendi sesini ve varlığım elden geldiğince romandan silecek, olayın, baştan sona kendi iç yapısının ilke ve gereklerine göre gelişmesini sağlayacak bir bakış açısı bulmak doğrultusunda olmuştur. Tannsal bakış açısıyla başkişinin bakış açısı arasında, bunlann kanşımı olan ve yansızlığı amaçlayan bir yol bulmuştur. Roman, Tannsal yöntemdeki gibi, anlatıcı tarafından üçüncü kişi zamiri kullanılarak anlatılır. Yalnız olaydaki her şey, otobiyografik yöntemdeki gibi, tek bir kişinin gözünden görüldüğü, zihninden geçtiği gibi sunulur.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi