HUXLEY, Thomas Henry (1825-1895) İngiliz doğa bilgini, düşünür. Darwin’in evrim kuramının en inançlı savunucusu, 19.yy İngilteresi’nin en etkili bilim adamlarından biridir.
4 Mayıs 1825’te Middlesex’teki Ealing kentinde doğdu, 29 Haziran 1895’te Sussex’te, Eastboume yakınlarındaki Hodeslea’da öldü. Sekiz çocuklu bir matematik öğretmeninin oğluydu. 1833’ten 1835’e değin Ealing’de, babasının ders verdiği okulda yalnızca iki yıl öğrenim gördü. 10 yaşından sonra kendi çabasıyla klasik dilleri, Almanca ve Fransızca’yı öğrendi, tarih, felsefe, mantık ve bilim kitaplarını okuyarak kendi kendini yetiştirdi. Çok istediği mühendislik öğrenimini babasının kısıtlı geliriyle sürdüremeyeceğinden ve yalnızca tıp öğrencilerine burslu okuma olanağı tanındığından, 15 yaşma gelince Londra’ya, pratisyen hekim olarak çalışan bir akrabanın yanma gönderildi. Ertesi yıl da karşılıksız bir burs kazanarak, Charing Cross Flastanesi’ne bağlı tıp okulunda öğrenime başladı. Özellikle kimya, anatomi ve fizyoloji derslerinde çok başarılı bir öğrenci olarak tanındığı bu yıllarda, saç köklerini koruyan keseciklerin dokusunda, boyarmaddeli hücrelerden oluşmuş orta katmanı (Huxley katmam) tanımlayan ilk incelemesini de yayımlamıştı. Öğrenimini bitirince İngiliz donanmasına katılarak, Avustralya sularında bir araştırma gezisine çıkan “Rattlesnake” gemisinin cerrah yardımcılığı görevini üstlendi. 1846’dan 1850’ye değin süren bu dört yıllık gezi Huxley’in tıptan çok doğabilimlerine, özellikle deniz biyolojisine yönelmesini sağlamış, elinin altındaki çok kısıtlı olanaklarla deniz canlıları üzerinde yaptığı araştırmalar 25 yaşındaki Huxley’i kısa sürede İngiltere’nin en ünlü biyoloji bilginleri arasına katmıştı. Nitekim, gezi süresince Royal Society’ye gönderdiği inceleme yazılarıyla daha Londra’ya dönmeden önce adını duyurmayı başaran Huxley, 1851’de ülkesine döndükten bir yıl sonra Royal Society üyeliğine seçildi, ertesi yıl da bu kuruluşun Royal madalyasıyla ödüllendirildi. Gezide derlediği binlerce örnek üzerinde çalışabilmek için, deniz kuvvetlerinden aldığı özel izinle üç yıl boyunca donanmada kendisine etkin bir görev verilmemesini sağlayan Huxley, aynı amaçla lisansüstü öğrenimden de vazgeçerek “Rattlesnake” gezisindeki araştırmalarının sonuçlarını içeren, özellikle omurgasız deniz hayvanlarına ilişkin yirmi kadar incelemesini yayımladı. 1854’te deniz kuvvetleri kendisine bağladığı aylığı keserek göreve dönmesini isteyince donanmadan ayrıldı ve bir süre dergilere yazdığı makalelerle geçimini sağladıktan sonra Devlet Madencilik Okulu’nda doğa tarihi derslerini üstlenerek öğretim görevine başladı. Huxley, çok yönlü kişiliğiyle 19.yy’ın ikinci yarısında İngiliz bilim ve düşünce tarihinin en etkili adlarından biri olduğu kadar, ülkesinde özellikle deneysel fen eğitiminin örgütlenmesine emek vermiş ünlü bir eğitimci olarak da tanındığı bu görevini ölünceye değin sürdürdü. Doktora derecesi bile olmamasına karşın, Oxford ve Harvard gibi İngiltere ve ABD’nin en ünlü üniversitelerinden gelen profesörlük çağrılarını geri çevirerek, sonradan Royal College of Science’a bağlanan Devlet Madencilik Okulu’ndan yaşamı boyunca ayrılmadı.
Birçok bilimsel kuruluşta, özellikle 1856-1858 arası Royal Institution’da verdiği konferans dizileriyle daha büyük kitlelere seslenen Huxley, çok iyi bir konuşmacı olarak da tanınmıştı. 1859’da yayımlanan On the Origin of Species (Türlerin Kökeni) adlı yapıtıyla İngiltere’de bilim ve din çevrelerinin sert tepkisiyle karşılaşan, ancak elinden geldiğince tartışmaya girmekten kaçman Darwin’in evrim kuramını,
Kilise’ye ve tutucu bilim adamlarına karşı büyük bir inançla savunan da gene Huxley oldu. Hıristiyanlık inançlarına ters düşen bilimsel gerçek adına hem Kilise’nin, hem bilim dünyasının ileri gelenlerini karşısına almaktan çekinmeyen Huxley, bu yıpratıcı savaşta bilimsel saygınlığım yitirmediği gibi, Avrupa’ nın en büyük üniversitelerinden onur doktoru unvanını almış, Royal Society’nin ilk madalyasından sonra Copley ve Darsvin madalyalarına da değer görülerek ödüllendirilmiştir.
Huxley ailesinin üçüncü kuşaktan ünlü bireyleri
İngiliz donanma gemisiyle çıktığı Avustralya gezisinin ilk yılında tanıştığı Henrietta Anne Heat horn ile 1855’te Londra’da evlenen Huxley’in beşi kız, ikisi erkek yedi çocuğu, özellikle torunları sanat ve bilim alanında ün yaparak ailenin adını günümüze değin sürdürmüştür. Bu geniş ailenin üçüncü kuşaktan en tanınmış üyeleri, Thomas Henry Huxley’in büyük oğlu, biyografi yazarı Leonard Huxley’in (1860-1913) ilk evliliğinden doğan Julian Sorell Huxley ile Aldous Huxley ve ikinci evliliğinden doğan Andrew Fielding Huxley’dir.
Julian Sorell Huxley 22 Haziran 1887’de Londra’da doğdu, 14 Şubat 1975’te aynı kentte öldü. 1925-1927 arası Londra Üniversitesi’ne bağlı King’s College’da zooloji profesörü olarak görev yapan 1938’de Royal Society üyeliğine seçilen 1958’de “Sir” unvanı alan Julian Huxley, özellikle Fisher ve Haldane ile birlikte İngiltere’de “sentetik evrim kuramı”nın temsilcisi olarak bilinir. Danvin’in evrim kuramının ilkelerini genetik bilgilerinin ışığında yeni bir senteze götürmeyi amaçlayan Huxley, gelecekte evrimin yalnızca insan türünde ortaya çıkacağını savunmuş, davranış biçimlerini ve ruhsal yetileri evrim kuramları bağlamında inceleyerek, 20.yy bilim felsefesinin ünlü adlarından biri olmuştur. Özellikle konferansları ve yapıtlarıyla ülkesinde evrim kuramının ve genetiğin halka tanıtılmasında etkin bir rol oynayan Huxley,
1946-1948 arası Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) de ilk genel başkanıydı.
22 Kasım 1917’de Londra yakınlarındaki Hampstead’de doğan Andrew Fielding Huxley ise, deneysel nörofizyoloji alanındaki çalışmalarıyla tanınır. Cambridge Üniversitesi’nde başladığı öğretim görevini 1960’tan sonra Londra Üniversitesi’ne bağlı University College’da fizyoloji profesörü olarak sürdürmüş, 1969’da bu kuruluşun fizyoloji bölümünde Royal Society araştırma profesörü, 1983’te onursal araştırma üyesi olmuştur. 1955’te üyeliğe seçildiği Royal Socie-ty’nin 1980’den bu yana (1984) başkamdir. Sinir lifinin uyarılmasına ve uyarının iletimine ilişkin fizi-kokimyasal süreçleri açıklığa kavuşturan çalışmaları nedeniyle, 1963 Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödülü’nü hocası Hodgkin ve Eccles ile bölüşen Huxley, ayrıca 1973’te Copley madalyasıyla, bir yıl sonra da “Sir” unvanıyla ödüllendirilmiştir.
Omurgasız ve omurgalı hayvanlara dair araştırmaları
Thomas Flenry Huxley’in, “Rattlesnake” gezisinden döndüğü 1850yılındanl854’e değin uzanan ilk dönem çalışmaları, özellikle omurgasız deniz hayvanlarına ilişkindir. Selenterelerin pek çok türünü, özellikle denizanalarını (Medusae), hidraları ve polipleri inceleyerek, bu tür canlıların temel yapısının iki kat zardan oluştuğunu gözlemleyen Ffuxley, bu zarların fizyolojik olarak, embriyondaki serum ve mukoza katmanlarına benzediğine ilk kez dikkati çekti. Gömlekliler (Tunicata) adıyla bilinen deniz canlıları üzerinde yaptığı araştırmalar da, bu hayvanların yaşam çevriminde bireysel ve koloni halinde yaşama evrelerinin birbirini izlediğini, eşeysel üremenin bireysel evreyi, tomurcuklanmanın ise kolonileri yarattığını ortaya koydu. 1854’ten sonra ilgisini omurgasızlardan omurgalılara yönelten Huxley, doğa tarihi derslerini üstlendiği Madencilik Okulu’nun ve çalışmalarına katıldığı Jeoloji Derneği’nin olanaklarından da yararlanarak pek çok omurgalı hayvan fosilini inceledi, ilk paleontoloji, jeoloji ve antropoloji çalışmalarına başladı. Omurgalı hayvanların embriyolojisini ve morfolojisini inceleyerek vardığı en önemli sonuçlardan biri, türler arasında bir benzerlikten söz edebilmek için, değişik canlıların ilk yaşam evrelerinden başlayarak tüm embriyolojik gelişmeleri boyunca aynı süreci geçirmiş olmaları gerektiği yargısıydı. Değişik türden omurgalıların kafataslarının biçimsel olarak aynı temel özellikleri gösterdiğini, türler arasındaki kafatası ve omurga farklılıklarının en erken gelişme evrelerinde ortaya çıktığını öne süren Huxley, Darevin’in On the Origin of Species (Türlerin Kökeni) adlı yapıtını okuyuncaya değin evrim olgusunu kuşkuyla karşılayan bilim adamlarından biriydi. Omurgasız ve omurgalı hayvanlar üzerindeki çalışmalarının, özellikle Lamarck’ın türlerin dönüşümüne ilişkin varsayımının ışığında evrim düşüncesini hiçbir zaman tümüyle yadsımamış, türlerin ayrı ayrı yaratıldığı yargısına katılmamıştı ama, bu dönüşümün nasıl gerçekleştiğinin bilimsel verilerle açıklanmamış olması Huxley’in “bilinemezci” tutumuna aykırıydı.
Darwin’in evrim kuramını savunması
Daha yayımlanmadan önce Darwin’in kendisine gönderdiği kopyalardan yapıtı okuduğunda, doğal seçme yoluyla evrim olgusunu açıklamak için Danvin’in başvurduğu bilimsel yöntemin sağlam kurgusu Huxley’i derinden etkiledi. Kitabın yayımlanmasından sonra bilim ve din çevrelerinden gelen eleştirilerle giderek büyüyen tartışmaları sonuca bağlamak için 1860 Haziranı’nda Oxford Üniversitesi’nde yapılan toplantıda, özellikle ünlü doğa bilgini Richard Owen ile Oxford piskoposu Samuel Wilberforce’un sert suçlamalarının hedefi de Darwin değil, Huxley oldu. Kendisine, maymun soyunun anne tarafından mı, yoksa baba tarafından mı geldiğini soran Wilberforce’a yanıt olarak, beynini gerçekleri saptırmak amacıyla kullanan bir insanla akraba olmaktansa maymunla akraba olmayı yeğlediğini söyleyen Huxley, 1860’tan sonra da özellikle insan türünün kökenini ve evrimini araştırdı. Antropoloji araştırmalarına ağırlık vererek, ilk insan fosilleriyle değişik ırktan insan kafataslarmı karşılaştırarak, insanla maymun arasındaki farkın, insanın ilkel insansı maymunlardan türediğini kanıtlayacak ölçüde az olduğunu öne sürdü. 1869’da Londra Metafizik Derneği’ndeki bir konuşmasında, “kilise tarihinin bildiği pek çok konuda kendisinin hiçbir şeyi bilmediğini” belirterek özellikle kendi durumunu tanımlamak için ilk kez “bilinemezcilik” (agnostisizm) terimini kullanan Huxley, bilginin anlıkla sınırlı olduğunu, aklın algılayamayacağı hiçbir bilgiye gerçek gözüyle bakılmaması gerektiğini savundu. Bu inancının etkisiyle bilimsel kurgulara varmaktan büyük ölçüde kaçınarak, evrim mekanizmasının en inandırıcı ve akla yakın yolunun, Danvin’in açıkladığı doğal seçme olgusu olabileceğini savunmakla yetindi.
1878’den sonra zamanının büyük bir bölümünü felsefeye ayıran Huxley, Aristoteles, Hume, Berkeley ve Descartes’ı inceledi, 1885’ten sonra öğretim yükünü azaltarak Eastbourne’a yerleştiğinde de daha çok doğa felsefesine ilişkin denemeler yazdı. Özellikle evrim kuramının en ateşli savunucularından biri olarak tanınan Huxley, zooloji araştırmalarıyla doğa-bilimlerine çok değerli veriler kazandırdığı gibi ülkesinde düşünce tarihinin gelişmesinde de büyük ölçüde etkili olmuştur.
• YAPITLAR (başlıca): T.H.Huxley: Evidence as to Man’s Place in Nature, 1863, (“İnsanın Doğadaki Yerine İlişkin Kanıtlar”); Protoplasm: The Physical Basis of Life, 1869, (“Protoplazma: Yaşamın Fiziksel Temeli”); A Manual of the Anatomy of Vertebrated Animals, 1871, (“Omurgalı Hayvanların Anatomisi İçin Elkitabı”); A Manual of the Anatomy of Invertebrated Animals, 1877, (“Omurgasız Hayvanların Anatomisi İçin Elkitabı”); Hume, 1878; Science and Culture, 1881, (“Bilim ve Kültür”); Evolution and Ethics, 1893, (“Evrim ve Ahlak”); Collected Essays, 9 cilt, 1893-1894, (“Toplu Denemeler”); The Scientific Memoirs of Thomas H.Hurley, (ö.s.), 5 cilt, 1898-1963, (“T.H.Huxley’in Bilimsel İncelemeleri”); J.Huxley: The Individual in the Animal Kingdom, 1912, (“Hayvanlar Dünyasında Birey”); Evolution. The Modem Synthesis, 1942, (“Evrim. Modern Sentez”); Soviet Genetics and World Science, 1949, (“Sovyet Genetiği ve Dünya Bilimi”); Essays of a Hümanist, 1964, (“Bir Hümanistin Denemeleri”). A.F.Huxley: Reflections on Muscle, 1980, (“Kaslara İlişkin Düşünceler”).
• KAYNAKLAR: C.Bibby, T.H.Huxley: Scientist, Hümanist and Educator, 1959; J.R.A. Davis, Thomas Henry Huxley, 1907; P.Houston, Huxley, Prophet of Science, 1932; L.Huxley, Life and Letters of T.H.Huxley, 2 cilt, 1900.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi