KREBS, Hans Adolf (1900-1981) Alman asıllı İngiliz biyokimya bilgini. Metabolizma süreçlerini aydınlatmış, özellikle kendi adıyla da anılan sitrik asit çevrimini ilk kez tanımlamıştır.
25 Ağustos 1900’de Almanya, Hildesheim’da doğdu, 22 Kasım 1981’de İngiltere’nin Oxford kentinde öldü. 1919’dan başlayarak Göttingen, Freiburg, Münih ve Berlin üniversitelerinde sürdürdüğü tıp öğrenimini 1925’te Hamburg Üniversitesi’nde tamamladı. Kısa bir süre kimya okuduktan sonra, 1926-1930 arası Berlin-Dahlem’deki Kaiser Wilhelm Biyoloji Enstitüsü’nde Otto Warburg ile birlikte biyokimya araştırmaları yaptı. 1930’da Freiburg Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde biyokimya derslerini üstlenerek öğretim görevine başlayan Krebs, 1933’te Nazi yönetiminin baskısıyla görevini yitirince İngiltere’ye gitti ve 1935’e değin Cambridge Üniversitesi’nde araştırmacı olarak bulundu. O tarihte, farmakoloji bölümünde öğretim üyesi olarak Sheffield Üniversite-si’ne geçti, Î945’te de aynı üniversitede biyokimya profesörlüğüne getirildi. 1954’te Oxford Üniversitesi’ nde Whitley biyokimya kürsüsü profesörlüğüne atanan, 1967’de emekliye ayrılmasına karşın bu kurumda araştırmalarını sürdüren Krebs, 1947’de üye seçildiği Royal Society’nin Royal (1954) ve Copley (1961) madalyalarıyla ödüllendirilmiş, canlıların metabolizmasında önemli bir yeri olan sitrik asit çevrimine ilişkin çalışmaları nedeniyle 1953 Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödülü’nü F.Lipmann ile bölüşmüş, 1958’de “Sir” unvanı almıştır.
Amonyağın üreye dönüşümü
Biyokimyanın çok geniş bir alanını kapsayan; araştırmalarını özellikle metabolizma süreçleri üzerinde yoğunlaştıran Krebs’in çalışmaları, üre oluşumunun, sitrik asit ve gliyoksalat çevrimlerinin açıklığa kavuşturulmasında önemli birer adımdır. O güne değin genellikle bir organının tümünün ya doğrudan doğruya canlı organizmada ya da ölü organizmadan çıkarılarak incelenmesine dayanan biyokimya tekniklerine, dokulardan alman çok ince kesitlerin kimyasal niteliği belirli tuz eriyiklerindeki tepkime ve üretim süreçlerini inceleme olanağı veren yeni bir teknik ekleyen Krebs, özellikle karaciğerdeki üre oluşumunu araştırmakta bu yöntemden yararlandı. Aminoasitlerin parçalanmasıyla ortaya çıkan azotlu bileşiklerin vücuttan atılması sırasında amonyağın, vücut için daha az zararlı bir madde olan ve idrar yoluyla dışarı atılan üreye dönüştürüldüğü, bu tepkimenin de temelde iki amonyak molekülüyle bir karbondioksit molekülünün birleşmesinden doğduğu biliniyordu. Almanya’daki araştırmalarında, “Krebs-Henseieit çevrimi” olarak da adlandırılan bu dönüşümde aminoasitlerin etkinliğini inceleyen Krebs, amonyağın, katalizör işlevi gören ornitin ve karbondioksit ile birleşerek ilk aşamada sitrüline, sitrülinin de ikinci bir amonyak molekülüyle birleşerek arginine dönüştüğünü, son aşamada ise argininden üre ve ornitin oluştuğunu buldu.
Krebs çevrimi
İngiltere’de yerleştikten sonra araştırmalarını karbonhidrat metabolizması üzerinde yoğunlaştıran Krebs, 1940İara değin süren çalışmaları sonucunda, karbonhidratın karbondioksit ve enerjiye dönüşmesini sağlayan ve bugün trikarboksilik asit, sitrik asit ya da Krebs çevrimi adıyla anılan çevrimsel bir sürecin varlığını ortaya çıkardı. Daha önceki araştırmalar, glikojenin, oksijen gerektirmeyen ve fazla enerji sağlamayan bir tepkime süreciyle kaslarda laktik asite dönüştüğünü göstermiş, ancak karbonhidratların parçalanmasında, karbondioksitin ve metabolizma için gerekli enerjinin üretimiyle sonuçlanan biyokimyasal süreç aydınlığa kavuşturulamamıştı. Başta Szent-Györgyi olmak üzere birçok araştırmacının katkılarıyla, dört karbonlu karboksilik asitlerin metabolizmaya katıldığı saptanmış, bu arada altı karbonlu sitrik asit ile bu asitten türeyen dört karbonlu oksaloasetik asitin önemli rol oynadığı anlaşılmıştı. Oksaloasetik asitin, niteliği tümüyle bilinmeyen çift karbonlu bir maddeyle birleşerek yeniden sitrik asit oluşturduğunu bulan, böylece kendini yineleyen bir sitrik asit-oksaloasetik asit çevriminin varlığını ortaya çıkaran Krebs oldu. Sonradan Lipmann’ın araştırmaları sonucunda, karbonhidratların yıkımıyla pirüvattan türediği anlaşılan ve “asetil koenzim A” olarak adlandırılan bu çift karbonlu madde, çevrim sırasında oksaloasetik asitle birleşerek sitrik asit üretimini sağlıyordu. Sitrik asit de bir dizi tepkime sonucu oksaloasetik asite döhüşüyor, tepkimede karbondioksitin yanı sıra açığa çıkan hidrojenin oksijenle birleşmesiyle dokuya enerji sağlanıyordu. Böylelikle karbonhidrat metabolizmasının enerjiye dönüşme süreci büyük ölçüde aydınlığa kavuşurken, sonraki araştırmalar, bir yandan hücrenin enerji deposu olan ademozintrifosfatın (ATP) bu dönüşümdeki rolünü, öte yandan karbonhidratların yanı sıra aminoasit ve yağ asitleri metabolizmasının da aynı süreçten yararlandığını ortaya koydu.
1950’lerde, sitrik asit çevriminden yalnızca ara tepkimelerde farklılık gösteren ve gliyoksalat çevrimi diye adlandırılan bir sürecin yağ asitleri metabolizmasında, özellikle mikroorganizmalarda ve yağlı tohumlarda etkili olduğunu bulan Krebs’in yoğun araştırmalarıyla, en basitinden en gelişmişine dek tüm canlılardaki karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasına ilişkin temel süreçler ana çizgileriyle belirlenmiş oluyordu.
• YAPITLAR (başlıca): Energy Transformations in Living Matter (H.L.Kornberg ile birlikte), 1957, (“Canlılarda Enerji Dönüşümleri”)
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi