Orfizm
1910’lann başında Paris sanat çevrelerindeki egemen eğilim Picasso, Braqııe ve Gris gibi sanatçıların temsil ettiği Çözümleyici Kübizm’ di (Analitik Kübizm). Nesnelerin bütünüyle parçalanıp resimde yeniden kurulmasına dayanan bu anlayış, daha sonraki yıllarda aynı sanatçıların elinde Bireşimci Kübizm’e (Sentetik Kübizm) dönüştü. Her iki eğilim de, belli uyumların kullanımı dışında, renkçiliği dışlayan bir biçim anlayışı üstüne kurulmuştu. Delaunay’ın başını çektiği bir grup ressam ise, Kübizm’in bu gelişmelerine bir tepki olarak, soyutlanmış biçim ve özellikle de renge öncelik tanıyanyeni bir eğilim geliştirdiler. Apollinaire, Delaunay’la açtığı bir sergi üstüne yaptığı konuşmada, bu anlayışı Orfizm olarak niteledi. Bununla soyut resmin renkçi tutumunun, Yunan mitolojisindeki Orfe’nin vahşi hayvanları uysallaştıran müziğinin gücüne denk bir etkisi olduğunu anlatmak istiyordu.
Gerçekte Orfizm, Nabiler’in, Serusier, Gauguin ve özellikle de Seurat’nın geliştirdikleri renk kuramlarıyla uygulamalarının bir uzantısıdır. Seurat resmin geometrisiyle, oranlarıyla ve renk düzeniyle ilgilenmiş öncü sanatçılardan biriydi. Köktenci bir yaklaşım içinde küçük fırça vuruşlarıyla yan yana getirdiği karşıt renklerle doğal ışığın resimdeki karşılığını yakalamaya çalışmıştı. Orfistler burdan yola çıkarak rengi ve rengin kendiliğinden etkilerini, resmin asıl konusu haline getirdiler. Resmin üç ana öğesinden biri olan renk, daha önce bir araç niteliğindeyken böylece resmin temel amacına dönüştürülmüş oluyordu.
Delaunay’a göre Orfistler’in çıkış noktası şuydu: Tamamlayıcı rengi tarafından etkisi kırılmayan bir ana renk, ötekilerle kaynaşarak, bütün renkleri içeren bir etki yapar. Bu görüşe göre boş bir tuval üstündeki herhangi bir renk
belli bir gerilim yaratır. Örneğin bu nitelikteki bir kırmızının yanma aynı saflık ve oranda yerleştirilen onun tamamlayıcısı yeşil bir renk, kırmızıyı etkisiz kılar. Ancak karşıt yeşil yerine, sarı ve mavi gibi herhangi bir uyumsuz renk kullanıldığında gerilim şiddetlenir. Orfist bir resim, birbirini tamamlamayan, uyumsuz renklerin yan yana getirilmesiyle gerçekleştirilir. Renklerin yan yana getirilmesi ise Antik Çağ’ dan beri bir dikdörtgenin uzun ve kısa kenarları arasındaki en uyumlu oran sayılagelen “altın oran”a dayanan bir biçimciliğin kurallarına göre düzenlenir. Bu bağlam içinde, biçimler arasında kesin ayrım belirsiz bir hale gelir. Buna karşılık, rengin tüm dinamizmini yansıtacak, katışıksız bir görsellik elde edilmiş olur. Delaunay’ın karısı Sonia Terk’in* sanatçının ilgisini renge çekmekte etkili bir rolü olmuştur. Başlangıçta Fovist bir bakış açısı benimseyen Sonia, ilk Orfistler’den biridir. Patrick Bruce (1880-1937) A.B.Prost Stanton, MacDonald-Wright (1890-1973) ve Morgan Russell (1886-1953) gibi o dönemde Paris’te çalışan Amerikalı dört ressam da ilk Orfistler arasındadır. Russell ve MacDonald-Wright, sonradan Synchromizm adını verdikleri bir anlayışa yönelmişlerdir. Ancak bu anlayışla Orfizm arasında büyük bir fark yoktur. Kupka ile F.Picabia da 1910 sonrasında aynı ya da benzer yöntemleri uygulayarak Orfist resimler yapmışlardır.
I.Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla Orfizm’in başlangıçtaki hızı azalmıştır. Savaş sonrasında da Fransa’da soyut eğilimler giderek önemlerini yitirmiştir. Delaunay zaman zaman figüratif resme dönmüştür. Amerikalı Orfistler aralarındaki birliği koruyamamışlardır. Kupka 1950’lere değin soyut anlayışta direnmiştir. Picabia ise 1913’te M.Duchamp’ın etkisiyle dadacı bir bakış açısı benimsemiştir.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi