Dickens ve Romantik-Gerçekçilik
Dickens romanlarını, Victoria Ingiltere’sinin (1837-1901) en sancılı döneminde, Sanayi Devrimi’nin büyük kitleleri etkileyen toplumsal sefalet ve acıları yarattığı yıllarda yazdı. Liberal düşüncenin liberal ekonomiyi desteklediği bu yıllarda bir kısım düşünür toplumun acılarının ancak eskinin koruyucu ve denetleyici değerlerine sadık kalmakla dindirilebileceğini savunurken, diğerleri yeni pazar ekonomisinin müdahalesiz işlemesi ve toplumun yalnızca pazar ekonomisi yasalarıyla yönlenmesi görüşündeydiler.
Bu İkincilere, yani yararcı liberallere göre, sevgi, bağlılık, dostluk gibi kavramlar yararcılıkla temellendirilme diği sürece gerçeklikteny oksun birer soyutlamaydı. Dickens tüm yazarlık yaşamını bu tür düşünceylesavaşmaya, liberalizmin insani değerlerden yoksun olmasının zorunlu olmadığını kanıtlamaya harcadı. Hard Times (“Zor Yıllar”) adlı romanında “öğüt ve ölç” biçiminde çevrilebilecek Grandgrindadh bir tip yarattı ve istatistik ve olgulardan başka hiçbir şeye önem vermeyen Grandgrind’in sonunu çağdaşlarının maddeci ve çıkarcı körlüğüne bir ibret olarak sundu. Olguların, sayıların, istatistiklerin altında daha temelli ve siireli bir gerçek yattığını, liberal düşüncenin dışına çıkmadan insani değerleri koruyan ve buna uygun önlemlerin alınabileceğini savunan Carlyl, Elizabeth Gaskell gibi yazarların yanında yer aldı. En büyük düşmanı ise yararcı liberal düşünceyi savunan Jeremy Bentham ve onun izleyicileriydi.
Dickens bu düşünce sistemini ilginç bir roman malzemesine dönüştürerek büyük bir okur kitlesine okutmayı da ustalıkla başardı. Her sınıf ve düzeyden okuyucunun ilgisini çeken romanları, kendinden önceki Ingiliz roman geleneğinin başlıca temsilcilerinin özelliklerini, Defoe’nun toplumsal gerçekçiliğini, Fielding’in mizah ve tipleme ustalığım, Ricbardson’uıı ahlaki duyarlığını birleştirir. Kendi çağını ise özgün bir duyarlılıkla yansıtır.
Bu duyarlık 19. yy’ın kent yaşamını bütün gerçekliği ve yabancılığıyla yakalamaktır. Yazarın büyük kent tutkusu çağma duyduğu romantik-gerçekçi bir tutkudur. Bu tutku yalnız Dickens’da değil, 19.yy’ın başka iki büyük Romantik-Gerçekçi yazarında, Balzac ve Dostoyevski’de de görülür. Romantik-Gerçekçilik sıradan olanın şiirselliğini bir sanat i malzemesine dönüştürme çabasıdır. Bunun için doğruları bilen, yanlışları gören ve yargılayan, günlük yaşamın gerisindeki gizemi anlayan ve anlatmayı görev bilen yazarlar gereklidir. Sıradan bir insan yazarın gördüğü aşkın gerçekliği göremese de, yazar, bu gerçekliği yakalayıp yazmaktan vazgeçemez. Dickens da kendini böyle bir yazar olarak görür ve yazarlık işlevini de görünmeyen gerçekleri görünür hale getirmek olarak tanımlar.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi