Acıya Katlanma
Felsefe tarihinde insanı konu edinen akımlar değişik görüşler ileri sürmüş, insanı kendi bütünlüğü içinde değil de, belli bir yanıyla ele almıştır, insanı bir eylem varlığı, toplum varlığı, us varlığı, bilgi varlığı gibi kavramlarla niteleyen bu görüşlerin üzerinde anlaşmaya vardıkları belli bir tanım yoktur. Her tanım, felsefe dizgesinin yöntemine; bakış açısına göre ayn bir içerik taşımaktadır, insanı bir istenç varlığı olarak niteleyen Eski Stoa, Orta Stoa ve Yeni Stoa çığırlarının istenç kavramı konusunda anlaşmış gibi görünmelerine karşın, getirdikleri tanımlar değişiktir. Sokrates’ten kaynaklanan ve insanı anlamanın önemini vurgulayan felsefe çığırlarının üzerinde durdukları başlıca konu da insanın mutluluğudur. Epikuros ‘un, Anthistenes ve Aristippos öğretilerine karşı, yeni bir yorumla biçimlendirdiği mutluluk sorununu Epiktetos başka bir düşünce yöntemiyle çözmeye çalışmıştır, insanı bir istenç varlığı olarak gören Epiktetos için mutluluk bilgece olgunlukla, bütün eylemleri istencin denetimi altına almakla sağlanır.
İstencin denetimi, insan davranışlarını belli yönde yoğunlaştırmak, özellikle duygusal eylemleri sınırlandırmak içindir. Epiktetos’un ileri sürdüğü istenç denetiminde temel sorun acıya katlanmadır. Bu acı tinsel olduğu gibi gövdesel de olabilir. Kişinin yapacağı tek iş istencini belli bir konu üzerinde yoğunlaştırarak duyguların etkisinden kurtulmak ve kendini “duygulanmaz” duruma getirmektir. Bu görüş, daha sonra, Roma felsefesinin temelini oluşturmuştur. Hıristiyan düşüncesini, özellikle Kilise Babaları’nın geliştirdikleri din anlayışını derinden etkileyen istenç kuramı tin özgürlüğünün odağı sayılmıştır.
Hıristiyanlık anlayışına göre bu evren geçicidir, kalıcı olan tanrısal evrendir. Bu nedenle, kişi bu evrende ne denli acı çeker, acıya katlanır, duygularının, tutkularının etkisinden sıyrılırsa o oranda olgunlaşır. Bu inanç, toplumdan çekil-meye, gövde gereksinmeleri karşısında duygusuz kalmaya yönelik bir öz eğitimini (nefs terbiyesini) geliştirdi.
İslam ülkelerinde de, tanrısal evrende mutlu ve ölümsüz bir yaşam sürmenin gövde ve tin gereksinmelerini ortadan kaldırmaya bağlı olduğu kanısı yayıldı. Toplumdan uzaklaşma, içe kapanış ve Tanrı ’dan başka bir nesne düşünmeme eğilimi ağırlık kazandı. Kimi İslam tarikatlarında “Tanrı’ya ulaşmanın tek yolu acıya katlanmadır” biçiminde bir ilke benimsendi. Rufai tarikatında dervişlerin kızgın demir yalaması, gövdenin en duyarlı yerlerine şiş batırma, cam yeme, kılıç yutma gibi eylemler ilk Çağ felsefesinden kaynaklanır. Şiirlerde, Haşan ile Hüseyin’in ölüm yıldönümleri nedeniyle düzenlenen törenlerde çivili topuzlarla dövünme, ağır acılara katlanma kökeni ilk Çağ’a giden bir olaydır. Bu tür olayların, gerçekte, çoktanrıcı dinlerden kaynaklandığı açıktır, ancak ilk Çağ düşüncesi bunu bir felsefe sorunu olarak biçimlendirmiş, geliştirmiştir.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi