Anlam Kuramları ve Referans
İlk olarak Platon’da dizgeleşen “Gerçekçi” anlam kuramı sözcüklerin anlamını gerçek varlıklar olarak kavrar. Bu gerçek varlıklar Platon ’ da nesnel idealardır. Locke’un felsefesinde anlam, yine sözcüğe karşılık olan bir olguyla özdeşleştirilir, ancak bu karşılıklar Locke’da öznel ideler ya da kavramlar olduğundan, bu kavramcı anlam kuramı nesnel olarak gerçekçi değildir. Deneyci gelenek içinde kavramcılık, Berkeley ve Hume’ca da benimsenir. 19.yy’ da Avusturya felsefesinde Brentano ve özellikle Meinong’da yeniden filizlenen varlıkbilimsel gerçekçilik, Russell üzerinde de etkili olmuştur.
Russell Gerçekçilik’i Deneycilik’le bağdaştırarak sözcüklerin anlamını somut nesnelerle özdeş tutar. Nitelik ve ilişkileri dilegetiren kimi soyut sözcüklerin anlamını, yine deney içinde yer alışlarından ötürü tümellerle özdeş tutan Russell, karşılıkları deneyde kavranmayan soyut terimlerin anlamının, deneysel anlamı olan terimlerle çözümlenebileceğini düşünmüş, bunun için y öntemler geliştirmiştir.
Russell ünlü betimlemeler kuramını (tbeory of descriptions) bu güçlüğü gidermek amacıyla ortaya atmıştır. Önce her adın, gerçekte, gizli bir betimleme olduğunu, sonra da içinde belirli betimleme bulunan her önermenin gerçekte bir varlık bildirimini mantıksal olarak içerdiğini varsayan Russell, bu yöntemle karşılığı varolmayan terimler bulunduran önermeleri yanlışlığa indirgeyebilmiştir. Bu yöntem yaklaşık 40 yıl boyunca analitik dil felsefesi ve felsefi mantıkta yaygın bir biçimde kullanılmıştır. Oysa, Russell’ m kuramını ortaya atışından 13 yıl önce, Frege’nin çizdiği anlam ve referans arasındaki ayrım, sorunu gidermeye yetiyordu. Frege’ye göre terimler için anlamlı olup referansı olmamak, ya da deneysel olarak gözlemlenebilir nesnelere referans yapmamak olanaklıdır. Ancak böyle bir kuram Russell’ın onaylayamayacağı ölçüde “kavramcı” idi.
1950’de Stravvson, Russell’tn betimlemeler kuramını, anlamlı önermeler için doğru ve yanlıştan başka bir değer taşımaması gerekçesiyle yadsımıştır. Ona göre, doğru ya da yanlış olmayan tümcelerin anlamsız olması gerekmez. Anlamlı, fakat ne doğru ne de yanlış olan tümceler vardır. Anlamlı bir tümce ancak terimlerine referans kazandırıldıktan sonra doğru ya da yanlış olur; ancak böylece bir önerme (proposition) niteliğine kavuşur. Örneğin “şimdiki Fransız kralı akıllıdır” tümcesi bugün anlamlıdır; oysa doğru ya da yanlış değildir. Çünkü “şimdiki Fransız kralı” çağımızda referansım yitirmiştir. Oysa aynı tümce XIV. Louis döneminde söylendiğinde, referans taşıyordu ve doğru bir önermeydi. Strawson’un görüşlerinin temelinde Frege’den derin izler bulunduğu görülür. Anlamlı yapılar olarak tümcelerin, referansı olan terimler taşıdıklarında, önerme oldukları düşüncesi, anlam ve referans ayrımına dayanmaktadır.
1960’lı yılların sonlarına doğru, Donnellan ve Kripke gibi düşünürler hem Strawson’u hem de Frege ve Russell’ı eleştirerek referansın bir dilsel işlev olmak yerine, bağımsız bir iletişim eylemi olduğunu öne sürmüşlerdir. Bu görüş açısından referans, terimi kullananın yaptığı bir şeydir ve aynı önermenin referansla ve referanssız kullanımı onu kullananın niyetine bağlıdır.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi