Arkeolojide Tarihlendirme Yöntemleri
Mutlak Kronoloji olarak adlandırılan, yazılı kaynaklara dayanan tarihlendirmeler ancak belirli bir zaman süresi için geçerlidir. IO 3-4 binlerden öncesine ait yazılı kaynak yoktur. Bu nedenle arkeolojik bulguların tarihlendirilme-sinde zamanla çeşitli yöntemler geliştirilmiştir. Göreli kronoloji, bulguların birbirine oranla eskiliğini yeniliğini karşılaştırma, tipoloji (tip bilim) gibi verilerden yararlanır. Yerbilim yöntemlerinden geliştirilmiş olan, birbirini izleyen tabakaları ve onların buluntularını kronolojik olarak sıralamak bugün de geçerli yöntemlerdendir. 1819’da Danimarkalı Christian Thomsen’in malzeme niteliğine göre üç çağ (Taş, Bronz, Demir çağlan) aynmı da uzun süre geçerliğini korumuştur.
1912’de Baron de Geer, İsveç’de göl ve bataklık tabakalarındaki yıllık ömürlü bitki kalıntılannı inceleyerek Varv Analizleri olarak adlandırılan bir yöntemle 10.000 yıl önceye, son buzul çağı sonuna değin tariblemeyi gerçekleştirmiştir. 1920’de Yugoslav astronom Milutin Milankovitç ’ in (1879- ?) geliştirdiği yöntemse, Güneş sistemindeki lekelerin dünyada iklim değişmelerine neden olduğu görüşünden yola çıkmaktadır. Bu değişimlerin matematiksel olarak hesaplanması buzul çağının 600.000 yıl gerilere değin tarih-lenmesini sağlamıştır.
190l’den beri bilinen, arkeoloji alanında denenmesi ise 1929’da gerçekleştirilen bir başka yöntem de dendrokronoloji olarak adlandırılır. Bu yöntemle uzun ömürlü ağaçların yatay kesitlerindeki halkaların sayımı ve oluşum hesaplamalarıyla kesim-kullanım yaşlarının saptanması ile 7.000 yıla kadar mutlak tarihleme olasıdır. 1949’da ilk fiziksel tarihlendirme yöntemlerinden olan radiokarbon ya da Karbon-14 (C-14) yöntemi, fizik profesörü W.F. Libby tarafından gerçekleştirilmiştir. Libby ve arkadaşları bu buluşlarıyla 1960 Nobel Ödülü’nü kazanmışlardır. Yöntem, radyoaktif bir izotop olan C-14’ün fotosentezle havadan bitkilere, oradan hayvan ve insanlara, yani tüm canlılara geçmesi ve canlının ölümünden sonra radyoaktivitesini zamanla yitirmesi olgusundan yola çıkar. Canlıların yaşamları boyu aldıkları C-14, ölümlerinden sonra 5568 30 yıl içinde yarıya daha sonraki sabit sürede dörtte bire, sekizde bire, vb iner. Libby, 5568 30 yılı “yan hayat” olarak varsaymıştır. Buna yarılanma süresi de denir. Bu süre daha sonra 5730 40 olarak düzeltilmiştir. Arkeolojik bulgulardan odun, odun kömürü, tahıl, hayvan kabuklan ve kemik gibi organik maddelerin içerdikleri C-14 izotoplarımn özel laboratuvarlarda sayılmasıyla tarihlendirme yapılır. Bu yöntemle 40.000-70.000 yıl öncesine değin tarih saptamak olasıdır. Bu yöntemin olası hataları dendrokronoloji ve Varv Analizleri ile düzeltilmeye çalışılır. Son elli yıl içinde geliştirilen radyoaktif sayıma dayanan bir başka yöntem de “Potasyum-Argon”dur. Bu yöntemde bir volkanik kayacın patlaması sırasında o kayacın içerdiği argonun yüksek sıcaklık nedeniyle ayrılması ve daha sonra potasyumun parçalanması ile oluşan argon gazının ölçümlenmesiyle volkanik oluşumun yaşı saptanır. Cam, obsidien ve volkanik mineral gibi maddelerin tarihlendirilmesinde kullanılır. Yaşı 100.000yıldan daba fazla olan örnekler bu yöntemle tarihlendirilebilir.
Yine bir başka radyoaktif yöntem olan termolüminesans’da örnekler300-500°Carasında ısıtılarak ışık biçiminde açığa çıkan radyoaktif enerjileri ölçülmektedir. Bu ölçümle ömeğini kullanıldığı dönemde son ısınmasıyla sıfırlanan radyo-aktivikesinin yeniden biriktiği süreyi, yani yaşını hesaplamak olasıdır. Çanak çömlek, yanmış toprak, mineral ve kayaçlar bu yöntemle tarih-lendirilmektedir. 100 milyon yıla yakın mutlak tarihleme verebilen termolüminesans, bu özelliğiyle C-14 ile Potasyum-Argon yöntemleri arasındaki açığı kapatabilmektedir. “Elektron spin rezonansı”, “fizyon izleri” gibi başka radyoaktif tarihlendirme yöntemleri de geliştirilmekle birlikte henüz yaygınlık kazanmamıştır.
Yerin manyetik alanı nedeniyle kayaç ve killerde oluşan mıknatıslanmanın’ ölçülmesi arkeo-magnetizma yönteminin temelini oluşturur. Kimyasal değişimler de çeşitli analizlerle saptanarak tarihlendirmede kullanılmaktadır. Örneğin kemiklerde kimyasal değişim ölçülmesi, bazı elementlerin kemik dokusu içinde birikmesinin, bazı elementlerinse kaybolmasının ölçümüdür. Yeraltı sularında bulunan uranyum ve florin, kemiklerde fosfatik mineraller içinde birikir. Bu birikimin ve hızının ölçülmesi de tarihlendirmeye yarar.
Doğabilimsel yöntemlerle çeşitli çiçek, bitki örtüsü ve hayvansal kalıntıların tarihlendirmede kullanılması olanaklıdır, iklim değişimlerinin hızlı olduğu Pleistosen ve postglasial çağlar için göl, turba ve bataklık tabakalanmalannda pollen analizleri yapılmaktadır.
Fiziksel, kimyasal ve doğabilimsel heryöntemin kendine has sınırlamaları ve olanakları vardır. Bir arkeolojik yerleşme için tek bir yönteme dayalı tarihlemeler her zaman sağlıklı sonuçlar vermez. Bu nedenle yöntemlerin bir arada uygulanması, bulunan değerlerin sınanması gerekir.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi