EVRENGZÎB (1618-1707) Hint-Türk hükümdarı. İmparatorluğu en geniş sınırlarına ulaştırmış, öte yandan çöküşün de temellerini atmıştır.
I. Alemgîr olarak da anılan Muhiddin Muhammed Evrengzîb, 3 Kasım 1618’de Dohad’da doğdu, 3 Mart 1707’de Ahmednagar’da öldü. Doğduğu tarihte babası Şah Cihan henüz Bâbürlü tahtına oturmamış,, büyükbabası Cihangir’in hükümdarlığı sürüyordu. Annesi Ercümend Bânû, İran’dan Hindistan’a göçmüş olan Asaf Han’ın kızı olup Şah Cihan’la evlendikten sonra Begüm Mümtaz Mahâl sanını almıştı. Şah Cihan, bu üçüncü oğluna Muhammed Evrengzîb (tahtı süsleyen) adını verdi. Çok iyi yetişmesi için özen gösterdi. Geleneksel bilimlerin yanı sıra annesinden Urduca, babasından ve çevresinden Çağatay Türkçesi, özel hocalardan da Sanskritçe, Arapça ve Farsça dersleri aidi. Çocukluğunda kendisini yetiştiren Müslüman din bilginlerinin etkisinde kaldı.
Tahtı ele geçirmesi
Babası Şah Cihan 1628’de tahta çıktığı zaman Evrengzîb on yaşındaydı ve bir yıldan beri büyükbabası Cihangir’in yanında, Şah Cihan’ın ayaklanma olasılığına karşı ağabeyi Dârâ Şükuhiie birlikte rehine olarak tutuluyordu. Babasının ilk hükümdarlık yıllarındaki askeri harekâtlara herhangi bir sorumluluk yüklenmeden katılarak deneyimler edindi. 1635’te 17 yaşındayken Bundelkund’da Özbekler’e karşı yürüyüşe hazırlanan ordunun onursal başkomutanlığına atandı. 1636’da savaşların sürdüğü Dekkan genel valiliğine gönderildi. Bu, ilk resmi görevi oldu ve imparatorluğun bütün güney eyaletlerinin yönetimini yüklendi. Sekiz yıl süren Dekkan valiliğinde bazı başarılar elde etti. Ancak başarılarına paralel olarak babası Şah Cihan ve ağabeyi Dârâ Şükuh ile araları gittikçe açılıyordu.
Hint tahtının Şah Cihan’dan sonra güçlü adayı gözüken Dârâ Şükuh’la çekişmesi, 1644’te Dekkan valiliğinden istifa etmesine yol açtı. Bir yıl kadar, köşeye çekilerek kendisini ibadete verdi. 1645’te danışmanlarının önerilerine uyarak Gucerat valiliğini kabul etti. Burada, bir süre önceki dervişçe tutumundan sıyrılarak Müslüman olmayanlara karşı acımasız bir politika izledi. 1646’da, yeni fethedilen ve için için kaynayan Belh Eyaleti valiliğine gönderilmesinde, bu otoriter ve ödünsüz tutumu etkili oldu. 1647’de Bedahşân valiliği de ona verildi. Ancak Şiiler’e karşı bir Sünni yönetici-komutan olarak baskıcı davranması ayaklanmalara yol açtı.
Şah Cihan, sert yaratılışlı Evrengzîb’i Kuzeybatı eyaletlerinin başkomutanlığına göndererek Moğollar’ ın Orta Asya’daki topraklarını ele geçirmek istiyordu. Ancak Bâbür’ün her taraftaki başarısına karşın, Özbekler’e karşı kesin üstünlüğü hiçbir zaman elde edememesi bu kez de beşinci kuşaktan torunu Ev-rengzîb’de yinelendi. Gerçi yapılan harekâtlarda kesin sayılmasa bile Özbekler yenilgilere uğrayarak büyük kayıplar verdiler. Ancak bu yalınkat üstünlük, imparatorluk mâliyesine pahalıya malolmaktaydı.
Özbekler’in alışık olduğu bozkır koşulları karşısında Evrengzîb’in ordusu hiçbir sonuç elde edemedi. Şah Cihan, oğlunu kış bastırmadan geri çekmek gereğini duydu. Ele geçirilen geniş toprakların eski hükümdarına bırakılarak ondan belli bir miktarda vergi alınması daha kazançlı bulundu.
Evrengzîb, 1648’de Multan valiliğine atandı. Kısa bir süre sonra da bu görevine Sind (Tatta) valiliği eklendi. Babasının buyruğu uyarınca Şii Iranlılar’ın kuşatmasındaki Kandehar’a yürüdü. Kuşatma toplarından yoksun ordusu ile 1649’da Afganistan’a girdi. Kandehar’ı geri almak için giriştiği saldırı başarısızlıkla sonuçlandı. 1652’de daha kalabalık ve donatım bakımından yeterli bir orduyla düzenlediği ikinci seferden de sonuç alamadı. Çok geçmeden Multan valiliğinden alınarak ikinci kez Dekkan valiliğine gönderildi. Bu görevinin ilk dört yılında, yönetim ve vergilendirme konularında geniş çaplı düzenlemeler yaptı. Bir yandan da babasının giriştiği seferlere katıldı. 1656’da Golkanda hükümdarı Kutb Şah’la savaştı. Golkanda ordusu komutanı Mîr Cumle’nin kendisine sığınmasıyla ilk büyük zaferini kazandı. Haydarâbad’ı ele geçirerek babasının ülkesine kattı. Bunu, Bicapur hükümdarı Adil Şah karşısında kazandığı ikinci büyük başarı izledi. Bicapur’dan büyük bir toprak parçası aldığı gibi, Adil Şah’ı da vergiye bağladı. Ancak, 1657 Eylülü’nde Şah Cihan’ın ansızın hastalanması, Evrengzîb’i saltanat mücadelesine çekti.
Otuz yıllık hükümdarlığı boyunca, Hint-Türk İmparatorluğu’na siyasal, askeri ve kültürel alanlarda parlak bir dönem yaşatan Şah Cihan’ın hastalığı ölümcül değildi ama, oğullan hemen saltanat için kavgaya tutuştular. Dârâ Şükuh, Hindistan Müslümanları tarafından sevilmiyordu. Ama o, büyük evlat olduğunu ileri sürerek kendisini tahtın meşru varisi sayıyordu. Bu gerekçeyle Dehli’de (Delhi) babasına vekâleten yönetime el koydu, ikinci sıradaki Mirza Şücâ, Bengal vahşiydi, doğal olarak o da hak iddiasındaydı. Evrengzîb, üçüncü sırada olmakla birlikte, kendisini dindar olarak bilen Müslümanlar’ın mutlak desteğine güvenmekteydi. Buna rağmen tek başına ortaya atılmayı uygun bulmadı. Küçük kardeşi Gucerat valisi Murad-Bahş’la anlaştı. Murad-Bahş, görkemli bir padişahlığın kendisine önerildiğini, Dârâ ile Şücâ aralarında savaşıp dururlarken babasının tahtına oturacağını sanarak Evrengzîb’e katıldı.
Bu sırada, Mirza Şücâ, Agra üzerine yürümüşse de yenilerek çekilmiş, Şah Cihan iyileşmiş, Dârâ’nın vekâleti sona ermişti. Evrengzîb ve Murad-Bahş, babalarının iyileştiğine inanmamış gözükerek başkente doğru ilerlediler. Üzerlerine gönderilen birlikleri yenen iki kardeş, 25 Nisan 1658’de Uccay’da Şah Cihan’ın ordusunu bozguna uğrattılar. 8 Haziran’da, Dârâ Şükuh’un direnişini de kırıp Lahor’a kaçmak zorunda bıraktılar. Agra’ya giren Evrengzîb ve Murad-Bahş, Şah Cihan’ı tutuklayarak başkent Dehli’ye doğru yürüdüler. Evrengzîb, Mathura ordugâhında Murad-Bahş’ı idam ettirdikten sonra Müslüman halkın desteği ve coşkun gösterileri arasında Dehli’ye girdi. 31 Temmuz 1658’de dünyalar fatihi anlamına gelen “Alemgîr” unvanını alarak hükümdarlığını ilan etti. Babasını Agra sarayına gönderdi.
Yeni adı ile I.Alemgîr yarım yüzyıl sürecek saltanatına başlarken önünde birçok sorun bulunuyordu.O Hindu çoğunluğa karşı Müslüman azınlığı tutarak bunlara bir yenisini ekledi. Bunları, çok çeşitli halkların yaşadığı bu geniş ülkenin bitip tükenmek bilmeyen öteki sorunları izleyecekti.
Alemgîr, hükümdarlığını kabul etmeyen Dârâ Şükuh ile 1659’da önce Lahor’da hemen ardından Multan’da savaştı. Yenik düşen Dârâ, güneydeki Gucerat’a doğru kaçmak zorunda kalırken yeni hükümdar onu izlemeyi komutanlarına bırakıp, silaha sarıldığını haber aldığı Mirza Şücâ’ya karşı gerekli önlemleri almak üzere Agra’ya döndü. Allahâbad-Agra arasındaki savaşta Şücâ da yenildi ve kentten kente kaçarak sığınacağı bir yer bulmaya çalışırken öldürüldü. Âlemgîr’in büyük oğlu Muhammed de amcası Şücâ’nın yanında, babasına savaş açmış ancak yakalanarak tutuklanmıştı. İndus ırmağı boyunca kaçışını sürdüren Dârâ Şükuh ise doğuya yönelerek Ahmedâbad’da bir kabile başkanma sığındı. Toplayabildiği güçlerle Kuzey’deki Ecmir üzerine yürüdü. Evrengzîb, ordusuyla ona yetişti. 23 Mart 1659’daki savaşta ağır yenilgiye uğrayan Dârâ Şükuh bir daha kaçmayı denediyse de takipçi komutanlar tarafından yakalandı ve Dehli’ye götürülerek idam edildi. Bir yıl boyunca art arda savaşlar sonunda öz kardeşlerini ortadan kaldıran Evrengzîb, rakipsiz olarak diğer sorunlara eğildi.
Sivaci ile Savaşımı
Saltanatının ilk 25 yılında daha çok Mahrattalar’la uğraştı. Hindistan’ın her tarafında dağılmış ayrı bir dil konuşan bu kalabalık toplum yabancı saydıkları Bâbür soyuna karşı sürekli ayaklanıyordu. Devlet, en parlak ve zengin dönemini yaşarken Mahratta kahramanı, Bicapur hanedanından Sivaci’nin yarattığı terör, her yerde tedirginlik yaratıyordu, ikinci sorun, Hin-dular’m ikinci sınıf insan sayılmasından kaynaklanıyordu. Evrengzîb, her iki sorunu da sert ve ödünsüz bir politika izleyerek çözmeyi denedi. Komutanlarından Mîr Cümle, Assam’ın ele geçirilmesinde başarılar sağlamakla birlikte kesin sonuç alamadan 1663’te öldü. Evrengzîb’in amcası Şâyista Han ve oğlu Mirzâ Muazzam, birbiri ardınca ve kalabalık ordularla Dekkan’ın istilası için çaba harcadılar. Ama onlar da umulan başarıyı elde edemediler. Uzlaşma yolunu deneyen Raca Cay Singh, Sivaci’yi kendisine bağlayarak Âlemgîr’in yanma götürdü. Ancak Sivaci, kendi anlayışına göre iyi kabul görmediğinden, kaçarak Mahratta ayaklanmalarını daha yıllarca yönlendirdi.
1666’da Çittagong korsanları hükümet kuvvetlerine teslim oldu. Ertesi yıl, daha önce Mîr Cumle’nin ele geçirdiği Batı Assam bağımsızlığını ilan ediyor ve buradaki tüm uğraşmaların boşa gittiğini ortaya koyuyordu. Yine 1667’de, Afganistan’da Pathan ayaklanması başladı. Evrengzîb, kısa aralıklarla 1667-1680 yılları boyunca Keşmir’de kalarak bu ayaklanmayı yatıştırdı. 1679’da Marvar sınırını aşarak Raçpu-tana’daki iki krallığa saldırdı. Ancak uzayan savaşlar ve ayaklanan oğlu Ekber’in durumu, 1681’de onu barışa zorladı. 1681-1685 arasında bir yandan Sivaci’ nin ardılı Sambhaci ile, öbür yandan oğlu Ekber’le uğraştı. Ekber, en sonunda İran’a sığınarak orada öldü. Bu durum, Evrengzîb’e 1685-1686’da Dekkan’ daki Mahrattalar’la, sonraki yıllarda da Bicapur’daki Müslüman Sih (Shi’ah) Devleti ile savaşma fırsatı verdi. -Golkanda’nın ele geçirilmesiyle imparatorluğu güneyde Koromandel kıyısından kuzeyde Hindikuş Dağları’na doğuda Çittagong’tan batıda Belucistan’a dek uzanan uçsuz bucaksız bir genişliğe kavuşmuş oluyordu. Ama bu genişlik içinde Mahrattalar da yenilmez bir güç olarak hâlâ direniyorlardı.
Bincapur ve güney seferleri
Ordusunun başında 1682’de başkent Dehli’den ayrıldıktan sonra ülke içinde ve sınırlarındaki savaşlarını aralıksız on beş yıl sürdüren ve bu zaman boyunca Dehli’ye hiç dönmeyen Evrengzîb, 1686’da Bicapur’u tümüyle topraklarına kattı. 1687’de Gol-kanda’yı da ele geçirdi. 1688’de Sambhaci ile yaptığı kanlı savaşta bu’ ünlü Mahratta önderini yendi ve idam ettirdi. Bu, Hindular’ın, ona karşı duydukları kini artırdığı gibi direnişlerini daha da güçlendirdi. Sambhaci’nin ardılı Ram Raca, güneye inerek ayaklanmayı sürdürdü. Her şeye karşın yarımadanın güneydeki en ücra köşelerine kadar inebilen Evrengzîb, ilerlemiş yaşma aldırmadan buradaki dağ kalelerini ele geçirmek istiyordu. Bunda da başarılı oldu. Ancak bu fetihlerin, ülkenin genel güvenliği ve bütünlüğü açısından hiçbir önemi yoktu. Alınan kaleler de kısa zamanda elden çıkmaya başladı. Evrengzîb 17Q5’te Dekkan’ın merkezindeki küçük Vakinkara kalesine düzenlenen seferde rahatsızlandı. Karargâhından dışarı çıkamaması, ordu ve halk arasında öldüğü söylentisinin yayılmasına neden oldu. Ancak herkesi şaşırtan bir canlanışla yeniden yürüyüşe geçti. Yaşlı hükümdar, Ocak 1706’da Ahmednagar’a geldi. Bir yıl sonra 3 Mart 1707’de, 89 yaşında iken ve Mahrattalar’a karşı yeni bir seferin hazırlıklarıyla uğraşırken burada öldü. Devletâbad yakınlarında kendi adını taşıyan ve Dekkan valiliği sırasında oturduğu Evren-gâbad’da gömüldü.
Dekkan seferleriyle askeri ve politik açıdan devleti sarsıntılara sürükleyecek yanılgılara düşen Evrengzîb, ülkede merkezi otoritenin zayıflaması, devlet hâzinesinin boşalması pahasına gerçekleştirdiği fetihlerle tahta oturduğu gün aldığı “Alemgîr” adını haklı çıkardı ama, ardıllarına da kaçınılmaz bir çözülüşü miras bıraktı. Daha sağlığında kuzey eyaletlerinin denetimi elden çıkmış bulunuyordu. Durmak bilmeyen savaşlar, verimli toprakların işlenememesi, savaş gücünü oluşturan genç nüfusun neredeyse tükenmesi, harcamaların artması gibi olgular, Evrengzîb için birer uyarı olmadı. Bâbür’ün ve Ekber’in engin hoşgörüleri, Hindular’la Müslümanları yaklaştırma konusundaki uzlaştırıcı tutumları, Evrengzîb’ de yoktu ve o Sünniler’den yana bir politika güttü. Hint usulü selamlaşmayı, Hindular’m geleneksel ayin ve panayırlara katılmasını, resmi görev almasını yasakladı. Tapınaklarını ve kutsal yerlerini yıktırdı. Müslüman olan Hintliler’i kınayan kişileri idamla cezalandırdı. Farklı ve ağır vergiler uygulayarak başka dinden olanları Müslüman olmaya zorladı. Açtığı savaşlar, Müslümanlık’m “cihad” (kutsal savaş) anlayışına dayanıyordu.
Evrengzîb, Bâbürlü hükümdarlarının en bilgili, bilime ve bilginlere en saygılı olanı idi. Döneminin büyük din bilgini Şeyh Nizâm başkanlığındaki bir kurula Fetâvâ-yı Alemgîriyye adı verilen altı ciltlik bir İslam hukuku kitabı hazırlattı.
Babasını tahttan indiren, üç kardeşini öldürten, oğullarıyla savaşan Evrengzîb’in, hoşgörüsüzlüğüyle yaygın bir Hindu tepkisine neden olması, Dekkan’daki Sünni Mahrattalar’la Kuzey Hindistan’daki Şiiler’i ortak ayaklanmaya sürüklemesi, Racput, Jat, Sih ve diğer ayaklanmaları körükleyici bir politika izlemesi, ölümünden hemen sonra çok kötü sonuçlar vermiştir. Oğlu Bahadır Şah dönemi (1707-1712) iç ayaklanmalarla dolu geçtiği gibi, dış baskıların da yoğunlaştığı yıllar olmuştur. Devlet, Ekber zamanındaki düzenlemelerle yerleştirilmiş kurumlar sayesinde bir süre daha gücünü devam ettirebilmiştir. 1720’lerde Iran hükümdarı Nâdir Şah’ın ülkeye girip Dehli’ye kadar ilerlemesi ve yağmalarda bulunması önlenememiştir. 18.yy’m ikinci yarısında ise İngiliz egemenliği kabul edilmiştir.
• KAYNAKLAR: Y.H.Bayur, Hindistan Tarihi, II.cilt, 1947; Muhammed Kadim, Alemgirname, 1868; Muham-med Sâki,Maasir-iÂlemgirî, 1871;].Sarkar, TheHistory of Avrangzih, 5 cilt, 1910.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi