FELIPE II (1527-1598) İspanya kralı. Protestanlık’a ve İslam’a karşı Katolik inancının savunucusu olmuş, Hıristiyan dünyasını İspanya’nın önderliğinde birleştirmeye çalışmıştır.
II.Felipe (Philip-Filip), 21 Mayıs 1527’de Valla-dolid’de doğdu, 13 Eylül 1598’de Escorial’de öldü. Babası Habsburg İmparatoru V.Charles, annesi ise Portekiz Kraliçesi Isabella’ydı. 1559’da tahta çıkan Felipe’nin devraldığı devletin siyasal ve toplumsal yapısı oldukça karmaşıktı. İspanya Devleti 1469’da Kastilya ve Aragonya krallıklarının birleşmesiyle oluşmuştu. Kastilya Kraliçesi Isabella ile Aragonya Kralı Ferdinand’ın evliliği İberya Yarımadası’nın bu iki devletini ilk kez İspanya adı altında bir araya getirmişti. İspanya’nın çok büyük bir bölümü yüzyıllarca Arap egemenliğine sahne olmuş ve İberya Yarımadası’nın, Araplar’dan geri alınması uğruna girişilen mücadeleye Reconquista (yeniden fetih) adı verilmişti. Ancak bu mücadele sekiz yüzyıl gibi çok uzun bir süre içinde gerçekleşmiş ve bu da İspanyol devlet yapısına derin etkiler yapmıştı. Bu nedenle İspanya kralları devletlerini her zaman Hıristiyan dininin savunmasında ön saflarda görmüşler, bu inancı önce Araplar’a ve sonra Osmanlılar’a karşı giriştikleri savaşlarda pekiştirmişlerdir. 16.yy’ın ortalarında beliren Protestan tehlikesine karşı da Katolik inancının bayrağını taşıyan devlet olma iddiaları sürmüştür.
Ferdinand ve İsabella 2 Ocak 1492’de İberya Yarımadası’ndaki son Arap kalesi olan Granada’yı (Gırnata) alınca Reconquista tamamlanmış oluyordu.
Ancak askeri alandaki bu başarı devletin kuruluşundaki temel bazı sorunları çözmüyordu. Ferdinand ve Isabella’nın kişiliklerinde birleştirilen Kastilya ve Aragonya çok farklı yapılardaydılar.
Kastilya en katı feodal kalıplar içinde yönetiliyor, güçlü bir soylular sınıfı tarıma ve özellikle yün üretimine dayalı bir iktisadi yapıda egemenliğini sürdürüyordu. Aristokrasinin yün tekeli (Mesta) tahıl üretiminin gerilemesine yol açıyordu. Ayrıca merkezi devletin kurulmasını destekleyen büyük baronlar siyasal yapı içindeki etkinliklerini koruyorlardı.
Aragonya’da ise, Barcelona kenti etrafında odaklaşmış tüccar ağırlıklı ve merkezi yönetime karşı geleneksel ayrıcalıklarını koruyan bir yapı egemendi. Bu iki ana birimden oluşan İspanya’da Kastilya her zaman başı çekecek ve imparatorluk üzerinde egemen olacaktı.
Ispanya’nın temel sorunları
Felipe babası V.Carlos’dan çok geniş ama çöküşün eşiğinde bir imparatorluk devraldı. Avrupa’da Kastilya ve Aragonya, Napoli, Sicilya ve Korsika adaları, Avusturya, Franche Comte ve Felemenk (şimdiki Belçika ve Hollanda), Amerika’da ise Meksika ve Peru bu mirasın parçalarıydı. Ispanya İmparatorluğu görünüşte Hıristiyan dünyanın en güçlü devletiydi. Ancak babasının sürekli giriştiği savaşlar ve bunlara kaynak sağlamak için başvurduğu borçlanma Ispanya hâzinesini tüketmişti. Özellikle Fransa ile Ispanya arasında İtalya’nın denetimi için yapılan savaşlar her iki tarafı da yıpratmıştı. Ispanya 1557’de borçlarını ödeyemeyeceğini resmen açıklamıştı. Hâzinenin başlıca gelir kaynağı Kastilya’dan toplanan vergilerdi. Aragonya ayrıcalığı gereği çok düşük bir vergi ödüyor, imparatorluğun sömürgelerinden gelen değerli madenler ise henüz yeterli bir kaynak akımı sağlamıyordu, imparatorluğun diğer birimlerinden yalnız Felemenk hatırı sayılır bir vergi ödüyordu. Felipe, bu durumda iki seçenek ile karşı karşıya kalıyordu, imparatorluğun üzerinde merkezi baskı daha da artırılıp tüm imparatorluk topraklarının hâzineye eşit ölçüde katkıları sağlanabilirdi. Bu çözüm Aragonya’da ve diğer eyaletlerde ayrıcalıkların ortadan kaldırılması demekti. “KastilyaÇözümü” denilen bu seçeneğin başlıca destekleyicisi Kastilya aristokrasisinin önde gelen üyeleriydi. Başlarında da Alba Dükü vardı. Buna karşın başka çözüm önerenler de vardı. Bunlara göre İspanya, ancak tüm birimlerin ayrıcalıklarını ödün vermeden uygular, onların haklarına saygı gösterirse ayakta kalabilirdi. Bu görüşü savunanlara da önderleri Eboli Prensi’nin adından esinlenerek Eboli grubu deniliyordu. Felipe hükümdarlığı süresince bu iki eğilim arasında gidip geldi. Bu kararsızlık aslında imparatorluğun temelindeki çelişkilere çözüm getirememesinden kaynaklanıyordu.
Felipe, önce Ispanyol monarşisini merkezileştirme yoluna gitti. Ancak bu merkezileştirme önemli ölçüde biçimseldi. Eyaletlerin ayrıcalıkları imparatorluğun sonuna dek sürdü. Felipe İspanya’da ilk kez bir başkent gereksinimi duydu ve Madrid’i devlet merkezi olarak belirledi. Bu kentte çok karmaşık ve kalabalık bir bürokrasi oluştu. Ayrıca Felipe’nin devletin tüm işlerini bizzat yapma tutkusu işlerin çok yavaş yürümesi demekti. Babası V.Carlos zamanında hükümetin belli bir merkezi yoktu ve kral sürekli olarak imparatorluğunun topraklarında eyaletten eyalete dolaştığı için bürokrasi sınırlı kalmıştı. Felipe’nin saltanatı bu görünümü tümüyle değiştirdi. Carlos yönetimi döneminde imparatorluğun en yüksek görevlerini İtalyanlar, Almanlar ya da Hollandalılar ellerinde tutuyordu. Felipe ise İspanyollar’a ve özellikle Kastilyalılar’a ağırlık verdi. Bu bir bakıma imparatorluğun “İspanyollaşması” anlamına geliyordu. Felipe devlet yönetiminde de iki danışma konseyine önem verdi. Bunlar doğrudan devletin yürütme işleri ile ilgili devlet konseyi (Consejo de Estado) ve özel olarak hazine ile ilgili hazine konseyi (Consejo de Flacienda) idi. Bunlara ek olarak devletin önde gelenlerinin temsil edildiği meclisler (Cortes) vardı. Bu meclisler tüm eyaletlerde varlıklarını sürdürmelerine karşın Aragonya Cortes’i merkezden görece bağımsız bir konuma sahipti. V.Carlos imparatorluğun tüm topraklarını gezerek bu yörelerin imparatorluğa bağlılıklarını sağlamıştı. Oysa Felipe Madrid dışındaki Escorial sarayına kapanarak imparatorluğu bürokrasi aracılığıyla yönetmeyi amaçlıyordu. Fakat uzun vadede bu imparatorluğun birçok yöresinde “Kastilya baskısı” konusunda sürekli yakınmalara hatta ayaklanmalara yol açtı.
Güney Amerika ve Ispanyol sömürgeciliği
İspanyollar, V.Carlos zamanında Meksika’yı ele geçirmişlerdi. 1518-1521 arasında Hernando Cortes Aztek İmparatorluğu’nu yok ederek Meksika’yı Ispanya’ya bağlamıştı. 1531’de Francisco Pizarro Peru’yu Ispanyol sömürgelerine kattı. Meksika ve Peru’dan elde edilen altın ve gümüş sürekli İspanya’ya taşınıyordu. Felipe tahta çıktığında hâzinenin iflas durumunda olması, bu kaynağın dahi İspanyol İmparatorluğumun mali açığını kapayamadığını göstermektedir, îspanyollar’m ilk sömürgecilik girişimleri yağmacılık ve ganimet toplama yolunda gerçekleşmişti. Ancak Felipe’nin tahta çaktığı tarihlerde düzenli madencilik ve tarım işletmeleri yaygınlaştı. İsponyal sömürgecilerinin (conquistadores) kullandıkları yöntemler Kızılderili yerlilerin büyük ölçüde kırılmasına yol açıyordu. Bu yöntemlerin en önemlileri Encomienda ve M ita sistemi denilen emek kullanımıydı. Encomienda sisteminde girişimci, devletten belirli sayıda kızılderili kullanma hakkı alıyor ve bu insanları zorla tarım ya da madencilikte çalıştırıyordu. Mita ise özellikle madencilikte kullanılıyordu. Fîer kızılderili yerleşim merkezi, belirli sayıda ve yaşta erkek işçiyi ayrıcalık sahibine teslim etmekle yükümlüydü. Bunlar kuramsal olarak özgür oldukları halde, ödenen ücretin düşüklüğü ve işin zorluğu nedeniyle kölelikten çok az farklı koşullarda çalışıyorlardı. İş koşullarının acımasızlığı ve salgın hastalıklar gerek Meksika gerek Peru’da yerli nüfusun kırılmasına yol açtı.
1570’lerde Güney Amerika’dan değerli maden akımında büyük bir sıçrayış oldu. Bunun nedeni yeni ve çok zengin gümüş yataklarının bulunması ve gümüş madenciliğinde yeni yöntemlerin devreye girmesiydi. Bu gelişmenin sonucu 1580’lerde İspanya’ya gümüş akışı doruğuna ulaştı.
Protestanlık’a karşı mücadelesi
Felipe, 1580’lerde Protestanlık’a karşı yoğun bir saldırıya geçti. Kuzeyde I.Elizabeth İngiltere’si Protestan Avrupa’nın en etkin güçlerinden biri haline gelmişti. İngiltere özellikle denizlerde varlık gösteriyor ve sürekli olarak İspanyol hazine filolarını zarara uğratıyordu. Felipe bu duruma son vermek için 1588 yazında İspanya tarihinin en güçlü filosunu hazırlattı ve İngiltere’ye karşı sefere çıktı. Ancak filo kendinden sayıca az olan İngiliz gemilerinin teknik üstünlükleri ve deniz savaşındaki yeni taktikleri karşısında ağır bir yenilgiye uğradı. Buna ek olarak Manş Denizi’nde kötü hava koşulları nedeniyle dağılan 130 gemilik filo, mevcudunun üçte birini yitirerek İspanyol limanlarına dönebildi. İspanya bu yenilgiden sonra Avrupa’daki etkinliğini giderek yitirdi.
Felipe’nin başarısızlığa uğradığı bir başka sorun Felemenk ayaklanmasıdır. İspanya’nm uyguladığı ağır vergiler ve dini baskılar sonucu 1566’da Fele-menk’te ayaklanma baş gösterdi. Bu Ispanyol eyaletindeki karışıklık 1579’a kadar sürdü ve yörenin ikiye ayrılmasıyla son buldu. Kuzey Felemenk Protestan’dı ve ayaklanmada başı çeken unsurlar özellikle bu yörede odaklaşıyordu. Katoliklik’e karşı Protestan bayrağı altında aristokrasi, burjuvazi, kent ve kır halkı birleşti. Ağır vergiler altında kârları azalan tüccarlar, merkezci “ Kastilya Çözümü”nün karşısında yer alan aristokrasi ve vergilerin ezdiği halk kitleleri, bir tür ulusal kurtuluş cephesi kurdular. 1575’te Alba Dükü’nün Ghent kentini yakıp yıkması ayaklanmacıların direncini pekiştirdi. Bu gelişmeler Felipe’nin merkezci “Kastilya Çözümü” ile “Federa-list” yaklaşım arasında gidip gelmeleriyle ve İspanyol hâzinesinin giderek fakirleşmesiyle birlikte yürüdü. Sonunda 1579’da Felemenk’in (Hollanda) Protestan olan kuzeyi İspanya’dan ayrıldı ve güney İspanyol Felemenki (şimdiki Belçika) Katolik kaldı.
İspanya İmparatorluğu artık parlak devrini geride bırakıyordu. Devletin yapısındaki merkez-çevre çelişkisi, İspanya İmparatorluğu’nu temelden sarsıyordu. 1591’de Aragonya ayaklanması büyük güçlüklerle bastırıldı. Güney Amerika’dan gelen gümüş ve altın İspanya’da sürekli tırmanan bir enflasyona neden oldu. 1570’ten sonra İspanya yiyecek maddeleri ithal eder duruma geldi. İspanya İmparatorluğu, Batı Avrupa’daki daha dinamik devletlerin (İngiltere, Hollanda, Fransa) açık pazarı durumuna dönüştü. İspanyol sanayii ucuz ithal mallarıyla rekabet edemez duruma geldi. İspanyol sömürgeleri giderek merkezden bağımsız iktisadi ilişkiler içine girdiler. Güney Amerika’da önemli bir işgücü açığı ortaya çıktı. Meksika’da 1519’da 11.000.000 olan kızılderili nüfus 1590’lara gelindiğinde 2.000.000’a düşmüştü. Madenler eski verimliliklerini yitirmişlerdi. 1590’larda İspanya’ya 1580’in yarısı kadar gümüş giriyordu. İspanyol hâzinesi borçlarını ödeyemez duruma geldi.
Tarihçi Braudel Felipe’yi “ağının ortasında bekleyen bir örümceğe” benzetir. Yan manastır yarı devlet merkezi olarak yaptırdığı Escorial sarayından hemen hiç çıkmayan Felipe, Peru’dan Amsterdam’a uzanan bir imparatorluğu buradan yönetti. Onun ölümüyle İspanya’mn en güçlü Hıristiyan devleti olduğu dönem de kapandı.
• KAYNAKLAR: P.Anderson, Lineages of the Absolutist State, 1979; F.Braudel, The Mediterranean and the Mediterranean World, in the Age of Philip II, 1973; J.H.Elliot, Imperial Spain, 1469-1716, 1963.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi