EHRLİCH, Paul (1854-1915) Alman bakteriyoloji ve tıp bilgini. Bağışıklıkbilimin ve hematolojinin temellerini atan, tıpta kimyasal tedavi çağını açan öncü çalışmalarıyla, yakın dönem tıbbının en büyük bilginlerinden biridir.
14 Mart 1854’te, Prusya’nın yönetiminde olan Yukarı Silezya’daki Strehlen (bugün Polonya’da Strzelin) kentinde doğdu, 20 Ağustos 1915’te Bad Homburg’ta öldü. Dört çocuklu bir Yahudi ailesinin tek oğluydu ve başarılı bir işadamı olan babasının gelir düzeyi, hiç para sıkıntısı çekmeden, mutlu bir çocukluk yaşamasını sağladı. 1872’de, özellikle matematik ve Latince derslerinde başarılı bir öğrenci ; olarak liseyi bitirdiğinde, gelecekteki uğraşı alanını çoktan belirlemiş, tıp ve biyoloji bilimlerinde uzmanlaşmaya karar vermişti. Bu nedenle, ilgilendiği dallardaki eğitim düzeyini yeterli bulmadığından birkaç üniversite değiştirerek, Breslau ve Strasburg üniversitelerinde başladığı tıp öğrenimini 1878’de Leipzig Universitesi’nde tamamladı. O yıl hazırladığı “Beitrâge zur Theorie und Praxis der histologischen Fâr-bung” (“Doku Boyama Tekniklerinin Kuram ve Uygulamasına Katkılar”) başlıklı doktora tezi, gelecekteki çalışmalarının büyük bir bölümünün özeti sayılabilecek nitelikteydi. Ne var ki, Ehrlich’in yaşamı boyunca basılmayan, hatta daktilo bile edilmeyen bu değerli belge, ölümünden çok sonra Leipzig Üniversitesi arşivinde bulunarak ancak 1956’da toplu yapıtları arasında yayımlanabildi.
Berlin’deki Charite Hastanesi, ilginç histoloji çalışmalarıyla umut veren bu genç öğrenciyi, doktora derecesini alır almaz başasistanlığa kabul etti. Ehrlich, geliştirdiği doku boyama yöntemlerini kan hücrelerine uygulayarak hematolojiye, ardından bakterilere uygulayarak, özellikle Koch’urı yeni bulduğu tüberküloz basilini yeni bir teknikle boyamayı başararak verem tanışma yeni boyutlar kazandıran ilk çalışmalarım bu hastanede gerçekleştirdi. Ancak, tüm araştırmalarını destekleyen ve 1884’te Berlin Universitesi’nde ders vermesini sağlayan klinik şefinin ölümünden sonra, dilediği çalışma ortamını bulamamak Ehrlich’i huzursuz etmeye başlamıştı. Balgamında Koch basiline rastlayıp tüberküloz olduğu kuşkusuna da kapılınca, 1888’de, on yılım verdiği Charite Hastanesi’nden ayrılıp, beş yıl önce evlendiği karısı ve iki kızıyla birlikte dinlenmek ve iyileşmek umuduyla Mısır’a gitti. 1890’da, belki de yalnızca bir kuşku olan hastalığından tümüyle kurtulmuş olarak, araştırmalarına yeniden başlamak isteğiyle Berlin’e döndü ve kendine küçük, basit bir laboratuvar kurarak bağışıklık konusundaki çalışmalarını sürdürdü. Bir süre sonra, yeni kurularak Koch’un yönetimine verilen Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü’ne geçen ve 1891’de Berlin Universitesi’nde profesörlüğe atanan Ehrlich, o aralar ilgisini, difteriye karşı bağışıklık yaratacak bir antitoksin üreten Behring’in çalışmaları üzerine yoğunlaştırdı. Bu antitoksinin doz gücünü belirlemek üzere geliştirdiği yöntem, bakteriyolojinin ilk klinik uygulamalarından biri olan difteri aşısının başarıyla kullanılmasını sağladı. Difteri salgınlarını önleyebilmek için bu yeni gelişmeye umut bağlayan Prusya hükümeti, 1896’da Berlin yakınlarındaki Steglitz’de yeni bir serum araştırma ve deneme enstitüsü kurarak yöneticiliğine Ehrlich’i getirdi. İki yıl sonra Frank-furt-am -main’a taşınarak Prusya Krallığı Deneysel Tedavi Enstitüsü adıyla yeniden örgütlenen bu serum araştırma merkezinin ve 1906’da eklenen Kemoterapi Araştırma Enstitüsü’nün yöneticiliğini ölünceye değin sürdüren Ehrlich, bağışıklıkbilimin temel ilkelerini belirleyen kuramsal çalışmalarını ve frengi tedavisini olanaklı kılan laboratuvar araştırmalarını bu dönemde gerçekleştirdi. 37 yılını araştırma laboratuvar-larına adayan ve tıbbm pek çok alanını katkılarıyla geliştiren Ehrlich, 1908’de Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödülü’nü Meçnikov ile bölüşmüş, kendi ülkesinin ve başka ülkelerin sunduğu pek çok madalya ve nişanın yanı sıra 1911’de Almanya’nın “Excellenz” nişanıyla ödüllendirilmiştir.
Bakteriyoloji, farmakoloji (ilaç bilimi) ve kanser araştırmalarına da uzun yıllarım veren Ehrlich temel çalışmalarını, histoloji (dokubilim), hematoloji ve kan sitolojisi (kan hücrebilimi), bağışıklık, kemoterapi (kimyasal maddelerle tedavi) gibi, tıbbın dört büyük alanında yoğunlaştırmıştı. Çıkış noktası ve amacı yalnızca yeni bilgilere ulaşmaktı ama, her alanda vardığı sonuçlar uygulamada çığır açacak kadar önemli oldu.
Doku boyama yöntemleri
Ehrlich, Charite Hastaııesi’ndeki doku incelemelerine, Alman kimya sanayiinin üretiminde önemli bir yer tutan sentetik boyaların biyolojik özelliklerini araştırmakla başladı. Doku hücrelerinin ve akyuvarların sitoplazmalarındaki değişik taneciklerin asit, baz ya da yansız (nötr) boyaları tutma özelliklerine göre smıflandırılabilmesini sağlayan bu çalışmalar, değişik kökenli kansızlık türlerinin ayırt edilmesine ortam hazırlayarak çağdaş hematolojinin temelini oluşturmuştur. Ehrlich’in, canlı hayvansal dokuların yaşamsal etkinliğine zarar vermeksizin boyanmasını sağlayan, örneğin sinir lifleri için metilen mavisi gibi “canlı doku boyaları” bulup geliştirmesi ise, yöntem olarak histolojiye zengin olanaklar kazandıran önemli bir adımdı. Bu boyalarla yaptığı çalışmalar, bir yandan vücuttaki organların oksijen gereksiniminin o organı oluşturan dokuya göre değiştiği yolunda önemli bir yargıya varmasını sağlamış, öte yandan metilen mavisinin bazı sinir hastalıklarına karşı etkili olduğunu göst ermişti. Gene Charite Hastanesi’nde önemli çalışmalarından biri de, tüberküloz hastalığının etkeni olan Koch basilini boyamayı başarmasıdır. Ehrlich, tüberküloz tanısı için çok nesnel ve kolay bir yöntem sağlayan bu sonuca, laboratuvardaki temizlikçi kadının yaptığı bir yanlışlığı değerlendirerek vardı. Tüber-külozlu bir hastanın anilin boyayla boyanmış balgamını taşıyan bir lam yanlışlıkla laboratuvar ocağında ısıtılınca, boyalı Koch basili ısının etkisiyle belirginleşmiş ve hemen Koch’a bildirilen bu gözlem, yaygın bir laboratuvar uygulamasının başlangıcı olmuştu.
Antitoksinler üzerine çalışmaları
Ehrlich’in Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü’nde Koch ile birlikte çalışmaya başladığı yıllarda, Behring ve Kitasato, difteriye yakalanmış kobayların kan serumuyla aşılanan sağlıklı kobaylarda difteriye karşı bağışıklık geliştiğini gözlemlemiş ve bağışıklık yaratıcı bu maddeye antitoksin adını vererek ticari üretimine geçmişlerdi. Ne var ki, antitoksinli serum aşılayarak alman sonuçlar, Ehrlich bu konuya eğilinceye değin oldukça düş kırıcıydı. At serumuyla uzun araştırmalar yaparak, antitoksinin etkin dozunu belirleyebilmek için nicel bir yöntem geliştiren Ehrlich’in çalışmalarından sonra difteriye karşı klinik uygulamada başarılı sonuçlar veren serum elde edilebildi. Bu araştırmaları sırasında, tümüyle antijen özelliğinde, zehirsiz bir difteri toksininin varlığını farkeden Ehrlich, bu maddeye “toksoit” adını verdi. Sonraki yıllarda, Fransız bakteriyoloji bilgini Leon Ramon’un yapay yoldan hazırladığı toksoit aşı olarak kullanılarak, difteriye karşı yaygın bir aktif bağışıklık kazanılmasını sağladı.
“Yan Zincir Kuramı”
Ehrlich’in bakteri toksinleri, benzer toksinlerin etki mekanizmaları ve antijenler ile antikorlar üzerinde yaptığı araştırmalar bağışılıklıkbiliminin temelini oluştururken, “yan zincir” kuramının da doğuşunu hazırladı. Bu kurama göre, vücut fonksiyonlarını etkileyen maddelerin, örneğin bir ilacın beklenen sonucu verebilmesi için, vücutta bulunan ve kendisine kimyasal ilgisi olan özel bir maddeyle (alıcı) tepkimeye girmesi gerekir. Hacın “yan zincir”i olan atom grupları ile hücre protoplazmasının alıcı atom grupları birleşmedikçe ilaç etkisiz kalacaktır. Antijen-antikor ilişkisini de aynı varsayımla açıklayan Ehrlich’ e göre, cansız bir madde canlı bir alıcıyla tepkimeye girdiğinde çekirdeğin yaşamsal süreçlerdeki katılımı etkisiz kalacağından, vücut bunu engellemek için özel alıcılar (antikorlar) oluşturacaktır. Ehrlich’in sonradan geliştirdiği “horror autoxicus” kavramı da yan zincir kuramının bir uzantısıdır. Bu sava göre, hiçbir canlı kendi vücudunu oluşturan maddelere karşı antikor oluşturamaz, çünkü böyle bir karşıtlık yaşamın özüyle bağdaşmaz. Yan zincir kuramıyla aynı bağlamda ele alındığında tutarlı ve inandırıcı gibi gözüken “horror autoxicus” kavramı, günümüzde, bağışıklık sisteminin kendi bulunduğu vücuttaki herhangi bir organı yok etmesinden kaynaklanan kimi hastalıkların varlığı kesinlik kazandıkça geçerliliğini yitirmeye başlamıştır.
Kimyasal tedavinin doğuşu
Frankfurt’taki enstitüde çalışma arkadaşlarıyla birlikte kimyasal tedavinin temellerini atan Ehrlich’in bu alandaki en önemli buluşu, sentetik bir arsenik benzen bileşiği olan ve o ydlarda “Şalvarsan” ya da “606” adıyla pazara sürülen arsfenamindir. O dönemde birlikte çalıştığı, Japon bakteriyoloji uzmanı Hata Sahaşiro’nun (1872-1925) değerli katkılarıyla, altı yüzden fazla bileşiği deneyerek hazırladığı Şalvarsan, frengi aşılanmış tavşan ve maymunlardaki olumlu sonuçlardan sonra insanda denenerek frengi tedavisinde başarıyla kullanıldı. 1912’de ticari üretimine geçilen Salvarsan’ın frengiyi tedavi edici özelliği olmadığı gibi tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini öne süren yıpratıcı eleştirilere karşın, Ehrlich’in çalışmalarıyla, yüzyıllar boyu önü alınamaz salgınlara neden olan frengi kesin tanısı ve tedavisi olan hastalıklar arasına katılmıştır.
• YAPITLAR (başlıca): Farbenanalytische Untersuchungen zur Histologie and Klinik des Blutes, 1891, (“Dokubilim ve Kan Hastalıklarında Boyama Yöntemiyle Araştırmalar”); Beitrage zar experimentellen Pathologie and Che-motberapie, 1909, (“Deneysel Patoloji ve Kemoterapiye Katkılar”); Die experimentelle Chemotherapie der Spiril-losen (J. Hata ile), 1910, (“Frenginin Kimyasal Maddelerle Deneysel Tedavisi”); Aks Theorie and Praxis der ‘Cbcmo-therapie, 1911, (“Kimyasal Tedavinin Kuramı ve Uygulaması Üstüne”); The Collected Papers of Paul Ehrlich, (ö.s), F.Himmehveit (der.), 4 cilt, 1956, (“P.Ehrlich’in Toplu Makaleleri”).
• KAYNAKLAR: L. Aschoff, Ehrlicb’s Seitenkettentheo-rie, 1902; W. Greuling, Paul Ehrlich, Leben und Werk, 1954; H. Loewe, Paul Ehrlich, 1950; H. Satter, Paul Ehrlich, Begründer der Chemotherapie, 1962.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi