DILTHEY, Wilhelm (1833-1911) Alman, filozof. Tinsel olayları deney biliminin temeli yapmaya çalışmış, insanın içevreniyle ilgili yaşamına yeni ve tarihsel bir yorum getirmiştir.
19 Kasını 1833’te Biebrich’te doğdu, 1 Ekim 1911’dc Seis’ta öldü. Ortaöğrenimini Wiesbaden’de bitirdikten sonra Heidelberg Universilesi’nde tanrıbilim, Berlin Üniversitesi’nde tarih ve felsefe okudu. 1864’te doktor sanını kazandı, 1866’da Basel, ve Kıel, 1868’de Breslau üniversitelerinde görev aldı, 1871’de Berlin Üniversitesinde Lotze’den boşalan kürsüye atandı.
Dikhey’in felsefeye yaklaşımı, Darwin’in doğa ve gelişim anlayışından kaynaklanan, Haeckel ile Nietzsche’de pozitivist-naturalist (doğalcı) görüşle açıklanan düşünce akımına karşı tepkiyle başladı.
İnsan bilimleri
Fichte, Herder, Hegel gibi Alman idealistlerinin yapıtlarını inceleyen, onların geliştirdikleri evren anlayışının etkisinde kalan, Kant’m bilgi kuramından ve varlık görüşünden etkilenen Dilthey için felsefe doyurucu değildi. Özellikle insan bu felsefenin ilen sürdüğü gibi doğa yasalarının egemenliği altında bulunan tek katlı bir varlık alanı olamazdı. İnsanda, doğa yasalarını aşan, doğal olayların dışında kalan, yalnız, kendi koşullarına bağlanan bir varlık alanı vardır. Bu alan “tinsel”dir ve insanı “insan” yapan varlık katıdır. Oysa doğanın dışında ve doğal olandan öte bir varlık alanı tanımak istemeyen naturalist felsefe anlayışı tinsel ve düşünsel yaşama bir “yan-varlık” diye bakıyor, bütün düşünme gücünü doğa sorunları üzerinde yoğunlaştırıyordu. Bu akıma göre gerçek varlık doğadır, kaynağını doğada bulan yaşam ise varlık türlerinin bir bölümünde ortaya çıkan “doğal gelişim”in sonucudur. Tinsel yaşam ise bağımsız bir varlık alanı değil, doğal süreçtir. Dilthey, bu görüşe karşı çıkarak, tinsel ve düşünsel yaşamın bağımsız bir varlık alanı olduğunu, pozitivist-naturalist akımın benimsediği varlık alanının çok üstünde bir değer taşıdığını ileri sürmüştür. Ona göre, insan yaşamının anlaşılmasında, tarihin büyük bir önemi vardır. Ancak bu tarih, kültür sorunlarını, onlara aranan çözümleri, kültürün insan yaşamıyla olan bağlantısını, düşünce alanındaki gelişmeleri konu edinen bir bilimdir. “İnsan bilimleri” ya da “tinsel bilimler” gibi adlar verilen bu çalışma dalının ereği “insan yaşamını anlamak”tır.
Yaşantılar
Dilthey’e göre felsefenin konusu yaşamdır; felseeL aldığı bütün sorunların temeline yaşamı yerleştirme gereğindedir. Yaşam, yalnız doğal süreç değil, tinsel alanı kaplayan, bütün düşünce ürünlerinin doğuşuna olanak sağlayan bir varlık alanıdır. Adına “tinsel evren” denen bu varlık alanı deneylerle, deneyimlerle, insan yaşantılarının bütün türleriyle ilgilidir. Felsefe bu alanı konu edinince “evrenin bütününü” anlama olanağı bulur. Felsefenin de içinde bulunduğu, bütün “tinsel biiimler”in ereği bu “bütün”ü anlamak ve açıklamaktır. Yaşamdan yola çıkan tinsel bilimlerin yaşambilimle (biyoloji) bağlantısı söz konusu değildir. Burada konu edinilen yaşam tin (Geist) ve “özne” ile eşanlamlı olan, bütün “insan soyunu kapsayan”-bir varlıktır. Bu “yaşam”m doğa bilimleri alanı dışında kalmasının nedeni sorunlara aranan çözümde uygulanan yöntem ayrılığıdır. Doğa bilimleri, kişinin dışında kalan, tek tek algılanan olayları konu edinir. Oysa tinsel bilimlerin sorunlara yaklaşımı başkadır. Bu bilimler “canlı” varlık alanında, kendilerine özgü bir biçimde “ortaya çıkan” değişik “yaşantılar”ı konu edinir. Yaşam, doğa bilimlerinin ilgilendiği olaylar gibi tek tek varlıklardan, tek tek oluşlardan kurulu bir “bileşim” değildir, kendi içinde bir “bütün”dür. Öte yandan, tinsel bilimlerle doğa bilimleri arasında, konuyu kavrama bakımından da ayrılık vardır. Doğa bilimleri deneylere, gözlemlere dayanarak doğayı “açıklamaya” çalışır, tinsel bilimler ise tinsel olayları “anlamayı” amaç edinir.
Anlamak ve birlikte duymak
Ruhbilim, Dilthey’in düşünce dizgesinde, bir odak durumundadır. Bilgi kuramıyla bağlantılı olduğu ileri sürülen eski ruhbilim, insanı kendi içevreninin bütünlüğüyle anlama olanağından yoksundur. Bu yoksunluğun, uygulanan yöntemden kaynaklandığını ortaya atan Dilthey’e göre, yeni ruhbilimin konusu insandır. Ancak bu insan, görünen doğal yanıyla »y.’iî’ değil, düşünen tinsel yanıyla incelenmesi gereken insandır. Bu nedenle ruhbilim insanı “anlama”ya çalışan bir bilimdir. Bu“anlama”eyieminde uygulanan yöntem ise tinle ilgili olayları “birlikte duymak”, onların “içine girmek”tir. Birlikte duyulmayan, içine girilmeyen bir tinsel olaya ancak “dışından” bakılır ki bu da olayı kendi bütünlüğü içinde kavramaya yetmez, yanılmaya yol açar. Bir tinsel olaya dıştan bakmak, ona,dolaylı olarak yaklaşmaktır. Bu tür bir yaklaşım da olayı anlamaya değil yorumlamaya yarar. Oysa yeni ruhbilim, yorumlara, varsayımlara dayanmaz; olayın içine girerek, olayı bir bilinç akışı içinde “duyarak”, doğrudan doğruya kavramaya çalışır. Bu kavrama biçimine “sezgi”de denebilir. Doğa olaylarına dıştan bakan bir bilim, tinsel yaşamın içinde geçen olayları, “insan yaşantıları”nı duyamadığından anlayamaz, kişi ancak “içine girdiği” olayı duyabilir, anlayabilir. İçine girilerek anlaşılan tinsel olaylar insanın “tarih varlığı” olarak gerçeğini ortaya çıkarır. İnsanı, tinsel olayların bütünlüğü içinde gören Dilthey, yeni ruhbilim yanında yeni bir tarih anlayışı da getirmiştir.
İnsan ve tarih varlığı
Tarih, insanın içevreninde geçen, tinsel olayların bütünüdür, insanın bir “tarih varlığı” oluşu, bir bilinç akışı içinde sürüp giden olayları kendi kendine yaşaması yüzündendir. Bu nedenle tarih insanın “kendi evidir”, içinde varolduğu ortamdır. İnsan evrende “yabancı” gibidir. Özellikle, öteki varlıklarla kendi arasında “içkin” bir bağlantı kuramaz, onlara < ancak “dıştan” bakabilir. Oysa tarihte bu “yabancılık” ortadan kalkar, insan kendini “tarihin içinde” tarihle özdeşleşmiş bir bilinç varlığı olarak kavrar. Bu nedenle tarih insanın anlaşılmasını, evrendeki yerinin bilinmesini sağlayan bir bilimdir. Ayrı ayrı toplumlar oluşturan insanların yaşam anlayışlarını, evrenle ilgili görüşlerini, bilim ve felsefe sorunlarına getirdikleri değişik çözümleri, yorumları sergileyen tarihtir. Dilthey tarih konusunda üç ayrı görüşün bulunduğunu ileri sürer. Birincisi doğacı-özdekçi bir düşünceden yola çıkarak, toplumda geçen bütün olayları nedensellik yasasına göre açıklayan akımdır. Bu akımın kurucusu Demokritos ve Epikuros’tur. Hobbes, Feuerbach, A.Comte ve L.Büchner gibi düşünürler ise, bu özdekçi tarih anlayışını geliştirmiştir. Bunlar bütün tinsel olayları yadsırlar, özgürlüğü tanımazlar. İkincisi nesnel idealist görüşü benimseyen çığırdır. Bunlara göre dışevren içevrenin yansıdığı bir alandır. Daha doğrusu dışevren içevrenin bir yansımasıdır, varlık temelde birdir, değişiklik ve çokluk görünüştedir. Varlığa tümtanrıcı (panteist) bir gözle bakan bu çığır için varolan gerçekte “bir”dir, çokluk ise “görünüş”tür. Bu çığırın öncüleri Herakieitos, Parmenides ve Stoacılık’tır. Üçüncüsü ise öznel idealist (sübjektif idealist) akımdır. Bu akımın kurucusu Platon’dur. Kant, Schiller ve Fichte onun izini sürmüş, görüşlerini yeni yorumlarla geliştirmişlerdir. Bu akımı benimseyenlere göre temel varlık tinsel olandır, kişi için istenç özgürlüğü ana ilkedir.
Dilthey, kendi düşünce dizgesine göre sergilediği bu üçlü tarih anlayışına bir yenisini eklemez. Ancak, gerçekliğin birtakım çelişkilerle dolu olduğunu, usdışı (irrasyonel) bir nitelik taşıdığından kavranamayacağını, doğa ötesi bir varlığın olanaksızlığım ileri sürer. Onun sergilediği düşüncelere göre, felsefe değişik varlık anlayışlarının biçimlerini, özelliklerini konu edinen bir öğreti niteliği kazanır. Bu konuda felsefe yalnız değildir, onun yanında sanat ve din yer alır. Böylece üç ayrı tarih anlayışının karşısına üç ayrı öğreti çıkar. Bunlar da felsefe, sanat ve dindir. Bu üç öğretinin evrene bakışı, sorunları çözümü ve yorumu değişiktir. Ancak insanı anlama konusunda üçü de birleşir.
Yaşam bilmecesi
Dilthey’e göre, yaşamı konu edinmelerine karşılık, felsefe, sanat ve din, yaşamın özünde oluşan bilmeceyi, yaşam bilmecesini (Lebensrâtsel) çözümleyemez. Özellikle inancın kişiden kişiye, toplumdan topluma değişmesi, onun göreliliği böyle bir sorunun kesin çözüme ulaşmasına elverişli değildir. Ayrıca, bir bütün olmasına karşılık, yaşamın kendi içinde dönemleri vardır. Bu “dönemler kendi içlerinde bağımsız değerler taşır.” Bu nedenle genel geçerlik taşıyan saltık değerlerin varlığını ileri sürmek de gereksizdir, böyle bir “değerler alanı”da yoktur. Uygarlık alanında, her tarih dönemi kendi anlamını kendi içinde taşıdığından, felsefe bakımından bir son erek söz konusu olamaz.
Metafizik konusunda, Dilthey’in ileri sürdüğü düşünceler, Leibniz’in görüşlerini içeren eleştirilerinde toplanmıştır. Bu eleştirilerde, ele alman konular arasında “düşünme yasası” önemli bir yer tutar. Bu yasadan yola çıkan Dilthey’e göre metafizik bağımsız bir alan değildir, “yaşamın insan ve tarih bakımından yapılmış salt ve içkin yorumundan” kaynaklanmıştır. Yaşam “kendiliğinden” anlaşılır durumdadır. Birtakım aşkın güçlerden doğan “metafizik yorumlar” ve
tanrısal varlık, “salt tin” gibi kavramlar yaşamla bağlantılıdır. Bu nedenle, metafiziği, insan yaşantısının (Erlebnis) dışında bağımsız bir varlık alanının bilimi diye düşünmek gereksizdir.
Dilthey, bilginin kaynağını, geliştirdiği insan anlayışına uygun olarak, tinsel varlık alanında bulur. Bilgi bir bilinç ürünüdür, dışevrenle ilgili algılar insanın içevrenini bilmeye yetmez, ancak nesnelerin görünüşlerini tanımaya yarar. Gerçek bilgi insanın yaşantısıyla ilgili olan, içevrenini kavramaya yarayan bilgidir. Dilthey’in bu konudaki düşünceleri tinsel bilimler (Geisteswissenschaften) tanımlamasıyla ilgilidir.
Dilthey’in geliştirdiği bilim anlayışı, daha çok, tarih alanında etkili olmuş, yeni bir tarih felsefesinin doğmasına olanak sağlamıştır. Bütün düşüncelerini insan varlığı üzerinde yoğunlaştıran bu yeni tarih anlayışının ilgi alanına giren kültür ürünleri yeniden ele alınıp yorumlanmaya başlamıştır. Özellikle Erich Rothacker’in insanı bir “kültür varlığı” olarak açıklamaya çalışması Dilthey’den kaynaklanan bir tarih anlayışıdır. Öte yandan, tarihi bir insan bilimi, insan başarılarının gelişimiyle bağlantılı bir süreç diye anlayan Arnold-Toynbee de Dilthey’den esinlenmiş, uygarlığı kültür varlıklarıyla yorumlayan A Study of History (“Tarih Araştırmaları”) adlı yapıtını yazmıştır. Ruhbilim, sanat tarihi, felsefe tarihi, tarih ve tinsel bilimler adı altında toplanan öteki bilim birimlerinin çalışma yöntemlerinin yeniden gözden geçirilmesinde Dilthey’in bilim anlayışı etkili olmuştur.
• YAPITLAR (başlıca): Einleitung in die Geisteswissens-chaften, 1883, (“Tinsel Bilimlere Giriş”); Ideen über ein Beschreibende and Zergleidernde Psychologie, 1894, (“Anlatımcı ve Ayrımlayıcı Bir Ruhbilim Üstüne Düşünceler”); Jugendgeschichte Hegels, 1906, (“Hegel’in Gençlik Dönemi Tarihi”); DerAufbau der geschichtlichen Welt in den Geisteswissenschaften, 1910, (“Tinsel Bilimler İçinde Evren Tarihinin Yapısı”); Die Typen der Weltanschauung, 1911, (“Dünya Görüşünün Tipleri”); Das Erlebnis and die Dichtung, Lessing, Goethe, Novalis, Hölderlin, (“Yaşantı ve Şiir, Lessing, Goethe, Novalis, Hölderlin”).
• KAYNAKLAR: B.Akarsu, Çağdaş Felsefe, 1979; E,Brehier, Histoire de la philosophie, 1981; L.Landgrebe, Philosophie der Gegemvart, 1957; W.Wieland, Geschichte der Philosophie, 1982.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi