1- Kısa özet
Süha, Üniversite için Zile (Tokat) civarındaki köylerde araştırma yapmaktadır. Fırtınalı bir gecede, hocasını karşılamağa giderken, arabası yolda kayarak duvara çarpar. Kazanın şokuyla cipten sarsılmış, yarı şuursuz çıkan Süha, hayal meyal korkutucu mezar taşları görüp kendinden geçerek yola yığılır.
Kendine gelince en yakın köye yardım istemeye giderken boş bir mezar görüp korkar. Köye bu korku ile girer; üstelik kimse çağırısına cevap vermez. Sanki evler boş gibidir. Nihayet bacasından duman çıkan bir ev fark eder. Yaklaşıp pencereden baktığında bütün köy halkının burada toplandığını görür. Duyduğu konuşmalardan burasının cem evi olduğunu anlar.
Alevi köylüler Dede ve Sofuların etrafında görgü cemi için toplanmışlardır. Bektaş Sofu, görgüye, erkan icabı, Hüseyin Dede ile başlar. Dededen şikayeti olanların konuşmasını ister. Bunun üzerine içeri bir tabutun getirilmesi olağanüstü gergin bir ortam yaratır. Ali Rıza ve Fatma, yanlarında gelinleri Gülizar ile oğulları İsmayil’in tabutunun yanına gelirler. Ali Rıza, intihar eden ama iyi bir alevi olan oğlunun dualanmasını yapmadan gömen Hüseyin Dede’nin ve Bektaş Sofu’nun hesap vermesini ve İsmayil’in dualanarak gömülmesini ister. Hüseyin Dede ve Bektaş Sofu, Hakk’ın verdiği canı alarak büyük günah işlediği için İsmayil’i dualamadıklarını ve bugün de dualamayacaklarını söylerler.
Yetenekli bir çocuk olan İsmayil daha genç yaşlarında tamamen Hakk-Muhammet- Ali yolunda mükemmel bir şekilde yetiştirilmiş. Ama bilgisini arttırıp belirli bir olgunluğa gelince kendisine «rehberlik» yapabilecek birini bulamamış. Çevresindeki çoğu dedelerin, babaların, sofuların Alevilik üzerine yeterli bilgiye sahip olmadıklarını, üstelikte din yerine ticaretle meşgul olan çıkarcı kişiler olduğunu görmüş.
İsmayil’in sorunu, “azla yetinmeden”, ödün vermeden nasıl iyi bir alevi, bir «kamil bir insan» olup Hakk’la bir olabilmesidir. Köyün haricinde de konuşabileceği, ona yol gösterebilecek erenleri bulamamış ve sonunda tek başına kendi yolunu bulmaya çalışmış. Dede’den, sofulardan sonra, ailesinden, eşinden ve yol kardeşi “musahip”inden de aradığı desteği bulamayıp üstelikte dışlanıp küçük düşürülünce intihar etmiş.
İsmayil’in ödün vermeden dinî inancını en katıksız şekilde yaşama öyküsü, zaman zaman, Süha’yı kendi yaşamına yollar. Yetmişli yılların sonunda aşırı-sol bir partinin sorumlusu olarak olaylara karışmasını, partinin isteği üzerine aldığı bazı kararların, hissî ve meslekî hayatında büyük fedakarlıklara neden olduğunu, Gülizar’a tıpa tıp benzeyen Demet’e olan aşkını partiye ve siyasi inançlarına körü körüne bağlılığı yüzünden kaybetmesini, hiç tanımadığı halde onu polisin elinden kurtaran Bekir Özer’i, hapisten çıktığındaki yalnızlığını, eski partili arkadaşlarının yemeğe davetini ve tenkitlerini…. hatırlar.
Cem evinde Ali Rıza, intihar eden oğlu İsmayil’in, Allahın verdiği canı almakla büyük günah işlemesine rağmen bu günahın hesabını, sadece Allah’ın ona sorabileceğini söyler. İyi bir alevi olan İsmayil’i dualamalarını ister. Ama Hüseyin Dede, dualamayı “ Hakk’ın verdiği canı ancak Hak alır” diyerek erkana uymadığı için tekrar reddeder. Fatma Kadın ise dualamama kararını, taraf olanların değil, cemdeki canların vermesi gerektiğini savunur. Şayet birisi cezalandırılacaksa kendilerinin İsmayil’e yaptıkları hatalardan dolayı, cezalandırılmalarının doğru olacağını söyler.
Bektaş Sofu’da tabutun cem evinin dışına çıkarılmasını emreder. Fatma oğlunun tabutunun götürülmesine mani olmak ister. Her şeye rağmen dışarıya çıkarılan tabut düşer. Düşen tabutun kapağı açılır ve etrafa bir ışık yayılır. Tabutun içinde Fatma, oğlu İsmayil’in yerine, Hızır’ı ağlarken görür. Ali Rıza ise tabutu bomboş görür ve « Oğlumun ölüsünü bile yok ettiniz » diye kızıp bağırır çağırır. Gülizar ise tabutta eşi İsmayil’i görür ve evliya olduğunu söyler. Olayları görüp yaklaşan Süha ise tabutta kendi ölüsünü görür. « Ben ölmedim » diye korkuyla haykırır. Süha kendini ilk defa fark eden köylülerin dehşet dolu bakışlarını fark edince kaçmağa başlar. Hızla, geldiği yoldan, köyden uzaklaşır. Nefes nefese kaza yaptığı yola aynı yere gelince tekrar yığılır kalır.
Arabasının önünde yerde yatan ve «Ben ölmedim..» diye sayıklayan Süha’yı kaza yerinden geçen bir kamyon şoförü kaldırır ve İsmayil görünümünde olan bu şoför ona ölmediğini söyler “Daha yolumuz bitmedi ki ölesin” der. İsmayil Süha’yı kamyona bindirir ve beraber giderler. Ufukta yeni bir gün doğar.;