BÂKİ’NİN ÖLÜMÜ
O gün acı bir haber dolaştı payitahtı.
Kudretli Türk şi’rinin karardı kutlu bahtı;
Herkes büyük bir hüzün hissetti için için.
Birdenbire yayılan bu haber karşısında
Dükkânlar kapatıldı Sahaflar çarşısında.
Her duyan yola düştü Fatih’e gitmek için.
Sokaklardan geçerken er, kadın, yaşlı, taze
Bütün halkı ağlatan bu muhteşem cenaze
Söz mülkünün sultanı Bakî Efendi’nindi!
Mevkibin en başında. Hüseynî perdesinden
Mersiyeler okuyan hafızların sesinden
Gönüllere Ölümün karanlık hüznü sindi.
Daha sonra, kim varsa, bey, ağa, yeniçeri
Ak sakallı vezirler, eski serhat beyleri,
Hepsinin ye’s içinde öne düşmüştü başı.
Bu elem bağlamıştı dilini her birinin.
Alay durdu. Nihayet, koca Türk şairinin
Dünyada son durağı oldu musalla taşı.
Cemaat, karşısında el bağlayıp susunca
Ulemâ zümresinden devrin en ulusunca
Kadri tekrar edildi kendi mısrâ’larıyla.
Ölen o şairdi ki; kalbinin ateşinden
«Yedi bend»i çıkarıp, bir fâninin peşinden
Devirlerin hükmünü yendi mısrâ’lanyia…
Bakî gibi, bu fâni cihanda bazı bazı
Bir fevvâre halinde şi’rinin ihtizazı
Asırların üstünden aşanlar bahtiyardır.
O deha kartalının her kanat çarpışında
Hız alan mısrâ’lara kâinatın dışında
Ebediyyet denilen bir tek merhale vardır…
(Necmettin Halil Onan)