Cumhuriyet Devri Türk Edebiyatı Nedir, Nasıl Oluşmuştur, Özellikleri, Sanatçıları, Hakkında Bilgi

CUMHURİYET DEVRİ TÜRK EDEBİYATI

Cumhuriyet devri Türk edebiyatı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan Sonra meydana gelen edebî çalışmaları içine alan dönemdir. Bu devrenin ilk yıllarında aydınlar İstiklâl Savaşı’nın başarısında meydana gelen yüksek maneviyat , yeni Türk Devleti’nin kuruluş âzim ve imanı, Gazi Mustafa Kemal Paşa gibi bir asker ve devlet adamının varlığının verdiği gurur ve güveni hissederler. Bu durum onların hayata, dünyaya, memlekete ve insanımıza bakış şeklini değiştirdi. Bu dönem İstiklâl Savaşı’nın kan ve ateşi içinde kazanılan yeni bir benlik şuuru, bir tarih, dünya ve insan görüşü yarattı.

Edebiyat, hayatın aynası olduğuna göre bu hâl edebî eserlere de yansıyacaktır. Nitekim devrin ruhu, meydana getirilen sanat ve edebiyat eserlerine de işledi ve sonuçta daha sonra yazılacak olan edebiyat tarihlerinde kendisine özel bir yer ayrılması gereken bir edebiyat akımı doğdu: Cumhuriyet devri Türk edebiyatı.

Böylece bu devrenin ilk zamanlarında edebiyat, Atatürk’ün ve İstiklâl Savaşı’mn başarılı sonucundan itibaren Türk milletinin bundan böyle gelecekte izlemesi ve varması gereken hedefe uygun bir şekilde gelişti. Bu hedefin esasını, sınırları belirlenmiş vatan parçasında çağdaş, millî hakimiyete dayalı, bağımsız yeni bir devlet kurmak teşkil etti.

Atatürk inkılâpları yeni esaslar getirdi. O devir aydınları bu esaslar üzerinde uzun uzun düşündüler ve bu konuda pek çok yazılarda çeşitli fikirler ileri sürdüler. Cumhuriyet devri Türk edebiyatı ile fikir hayatı arasında sıkı bir bağ vardı . Bu fikirler Cumhuriyet edebiyatının kültür zemini meydana getirir. Bundan dolayı devrin edebiyatı incelenirken fikir hayatının da iyi bilinmesi gerekliydi.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında beliren yeni dünya görüşü karşısında,Tanzimat’tan beri Türk edebiyatını etkileyen ve onu besleyen fikirlerden birçoğu tarihe karıştı. Bunların başında Osmanlı ve İttihad-ı İslâm gibi fikirler geldi. Yeni Türk Devleti, milliyetçi idi. Sınırları Misâk-ı Milli ile çizilmiş ve yıllar boyu savaştan savaşa koşan Türk Milleti’nin kalkınabilmesi için dikkat ve çabasının Türkiye meseleleri üzerinde toplanması gerekirdi.

Bu devrede millî şuur ve millî kültürün teşekkülü bakımından eski Türk tarihine büyük önem verilmekle beraber, yine aynı sebepler yüzünden Turancılık da terkedildi.s Kalkınma, barışa dayandığı için bu devredeTürk’ün çabasını başka gayede harcayarak bir maceraya hoşgörü ile bakılamazdı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin esası olan Türk milliyetçiliğinden hareketle Atatürk de, Cumhuriyet’ten önce ve sonra bazı Türk edebiyatçılarının eserlerinde görülen beynelmilelci yabancı düşüncelerin karşısında yer aldı.

İstiklâl Savaşı sırasında ve Ankara başkent olduktan sonra pekçok Türk aydını Ankara’da toplandı. Burada Anadolu bozkırının çoraklığı ve memleketi için her şeyini feda eden Anadolu insanının içinde yaşadığı fakirlik ve sefaleti
yakından gördü ve Türk düşünce hayatında o zamana kadar önemle işlenen önceki fikirlerin boşluğuna bizzat kanaat getirdi. Ziya Gökalp’in

Turan, Vatan veÇobanla Bülbül şiirleri Türk aydınının bu kanaate nasıl ve hangi yollardan geçtikten soma vardığım açık bir şekilde gösterir.

Millî edebiyat devresinde önem kazanan Cumhuriyet devri Türk .edebiyatımın ilk yıllarında I.Dünya Savaşı sırasında örnekleri artan, İstiklâl mücadelesi boyunca da edebî eserlerde ısrarla işlenen destâni ruh’un anlatılması sürdürüldü. Türk’ün tarihine şekil veren bu ruhu konu alan pek çok şiir, oyun, roman, hikâye veya destan türlerinde eserler yazıldı. Bu eserlerin bazılarında Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın şahsiyeti, tarihî kahramanların şahsiyetiyle birleştirildi. Türk milleti İstiklâl Savaşı’nı bu ruh sayesinde kazandığı için, onun edebî eserlerde de ifade olunmasını tabiî karşılandı.

Cumhuriyet devri Türk edebiyatında ele alınan ikinci önemli konu, Anadolu coğrafyası ve Anadolu insanıdır. Gerçi Anadolu ve Anadolu insanı, Tanzimat sonrası edebiyatından bu yana, zaman zaman edebî eserlere konu olmuştur. Ancak Cumhuriyet devri Türk edebiyatında bu konu hem ayrılık kazandı, hem de mahiyeti değişti. Düşmanlarını savaş meydanında yenen Türk milleti, henüz çağdaş ilim ve tekniğe sahip ve hakim olmadığı için, başarıyı tabiat şartlarını değiştirmekte ve faydalı hale koymakta aradı. Yalnız tabiat karşısında âciz olmayan Anadolu insanını hastalık, cehalet, haksızlık ve zulüm de etkiledi. Destanı ruh ’u ifade eden eserlerin romantik veya idealist olmasına karşılık, Anadolu ve Anadolu insanım tasvir eden eserlerin çoğu realist olarak ele alındı. ‘Bu eserlerde halkı içinde yaşadığı hastalık, cehalet ve sefaletten kurtarmak isteyen yeni fikirli doktorlara, öğretmenlere, aydın tiplere de rastlandı.

Tanzimat’tan sonra Türk edebiyatçılarının eserlerinde konu olarak işlenen batıl inançlar ve savaş, bu devirde de sürdü. Cumhuriyet döneminde çağdaş medeniyete, laikliğe ve İlmî düşünceye büyük önem verildi, okullar, demekler ve kitaplar aracılığıyla bu esaslara dayanan hayat felsefesi köylere kadar yayılmak istendi. Bu devirde yazılan edebî eserlerde bu düşünceler geniş bir yer tutar.

Aşırı Avrupa hayranlığı ve taklitçilik, Tanzimat’tan itibaren toplumumuzda memur ve bir kısım yarı aydınlar arasında bir yara olarak devamlı varlığını korudu. Tanzimat sonrası edebiyatmda bu tipleri sergileyen ve eleştiren birçok eserler yazüdı. Cumhuriyet sonrasındaki eseflerde de aynı tip insanlar varlıklarım sürdürdüler. Ancak bu tehlike karşısında mânevî değerlere yönelme görüldü.

Cumhuriyet devri edebiyatında Türk edebiyatçılarının Tanzimat’tan beri eserlerinde yer verdikleri halk , millet , memleket ve çağdaş medeniyet kavramlarının önemli yer tuttuğu görülür. Bu kavramlar müşahhas vakıalarla beslenerek işlenir. Her biri âdeta bir iman halinde benimsenir.

Tanzimat sonrası edebiyatmda özellikle Şinasi, Ahmet Mithat Efendi gibi yazarların çalışmaları ile Türkçe sadeleşmeye yöneldi; Servet-i Fünûn döneminde ise dil ağırlaştı. II.Meşrutiyet’ten sonra görülen Millî edebiyatla başlayan Yeni Lisan hareketi dilimizi yeniden sadeleşme yoluna getirdi. Cumhuriyet devrinde eser veren pek çok şâir ve yazar Millî Edebiyat devresinde yazı hayatına atıldılar ve Türkçe’nin sadeleşmesinde etkili oldular. Onların elinde Türkçe sade, anlaşılır, açık bir hal aldı. Bu yazarlar, en güzel eserlerini Cumhuriyet devrinde verdiler. Denilebilir ki, Cumhuriyet’in ilk on beş yılında yazılan eserler Türkçe’nin en güzel eserleridir. Bugün Türkiye’de Halide Edip, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Reşat Nuri Güntekin, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç, Falih Rıfkı Atay, Halit Fahri Ozansoy, Faruk Nafiz Çamlıbel, Peyami Safa, Ahmet Kutsi Tecer, Ruşen Eşref Ünaydın, Ahmet Muhip Dranas, Ahmet Hamdi Tanpmar adlarını bilmeyen ve onların eserlerini okumayan Türk aydmı yok gibidir. Bu devir Türk aydınları sadece bu isimlerden ibaret değildir; onlarla birlikte eser veren daha pek çok yazar ve şâir vardır.

Cumhuriyet’in ilk on beş yılı içinde, Millî edebiyat dönemindeki edebî okullardan gelen şâir ve yazarlar da bazı eserler verdiler. Bunlar edebî hayatlarını çizen ve belirleyen devreleri geçmiş olmakla birlikte Cumhuriyet’in heyecanı içinde yazılar yazdılar. Devrin en yaşlı yazarı Abdülhak Hâmid’dir. Bu devirde yazı yazan bir diğeri de Samipaşazâde Sezai’dir. Hüseyin Rahmi Gürpınar 1923-1938 yılları arasında Efsuncu Baba (1924), Ben Deli miyim? (1924), Billur Kalb (1926), Evlere Şenlik, Kaynanam Nasıl Kudurdu?(1926), Mezarından Kalkan Şehit (1926), Muhabbet Tılsımı (1926), Kokotlar Mek-bi (1926), Şeytan İşi (1933), Namusla Açlık Meselesi (1933), Katıl Buse (1933), İki Hödüğün Seyahati (1933), Tünelden ilk Çıkış (1934), Utanmaz Adam (1934), Eşkıya İninde (1935) adlı eserleri verdi. Cumhuriyet devrine hakim olan hava içerisinde Hüseyin Rahmi daha önce yazmak cesaretini bulamadığı pek çok düşüncesini bu romanlarında dile getirdi.

1864’de doğan ve canlı üslûbu ile tanınan Ahmed Rasim, Atatürk devrinde, Muharrir, Şair, Edib (1924), Falaka (1927) gibi eserlerini yayımladı. Bunlardan bazılarında Cumhuriyet devriyle eski devri karşılaştıran sayfalara rastlanır.

Tevfik Fikret dışında Servet-i Fünûn nesline mensup yazarlardan çoğu, Cumhuriyet devrinde de eser verdiler. Bu neslin en yaşlısı olan Halid Ziya Uşaklıgil, önceleri yazmış olduğu bazı eserlerini, dilini sadeleştirerek yeniden yayınladı, aynca hatıralarını kaleme aldı. Bu eserlerde Cumhuriyet öncesiyle Cumhuriyet devrini karşılaştıran canlı parçalar vardır. Büyük bir hürriyet ve demokrasi âşığı olan Hüseyin Cahit Yalçın, Atatürk devrinde de inandığı fikirleri gazete ve dergilerde savundu. Hüseyin Cahit esas itibariyle edebiyatçı olmaktan çok, heyecanlı bir gazeteci ve politikacıdır. 1933-1940 yıllan arasında tek başma çıkardığı Fikir Hareketleri dergisinde Batılı yazarları tanıtan makaleler yanında, Cumhuriyetken sonraki edebî eserlerin tenkitlerini de yayımladı; Halid Ziya gibi o da siyasî ve edebî hatıralarını yazdı (1935).

Servet-i Fünûn devrinde Eylül (1901) romanıyla büyük bir şöhret kazanan Mehmet Rauf, Cumhuriyet döneminde de bazı eserler verdi. Bunlardan Halâs (1929) romanı İstiklâl Savaşı’nı ferdî hayat çerçevesi içinde anlatan bir eserdir.

Servet-i Fünûn nesline mensup Ali Ekrem Bolayır, Hüseyin Siret Özsever, Faik Ali Ozansoy gibi yazarlar da Cumhuriyet devrinde bazı eserler yayımladılar. Yeni devrin zihniyetiyle pek anlaşamayan bu yazarlar eski tarzı sürdürdüler ve Hüseyin Siret Gavsi mahlâsıyle gazeller yazdı. Hüseyin Suat Yalçın ise yeni kurulan Darülbedayi için telif,tercüme ve adapte eserler kaleme aldı.

1920’de İstanbul’un işgali olayı üzerine yazdığı Kara Bir Gün adlı makalesiyle ruhları çoşturan Süleyman Nazif Cumhuriyet devrinin ancak ilk zamanlarında görüldü. Millî Mücadele yıllarında, Malta’da, sürgünde yazdığı Daüssıla,o dönemin en güzel şiirlerindendir. Süleyman Nazif de o devrin aydınları gibi ilhamını Namık Kemal’in yazılarından alan hürriyet, vatan ve istiklâl âşığı bir yazardır. Malta dönüşünden ölünceye kadar yazdığı yazılarla Cumhuriyet’in ilk dönemi edebiyatı içinde yer aldı.

Servet-i Fünûn devrinde kendisine has çok ince bir üslûp yaratan Cenap Şahabeddin sade Türkçe ile manzumeler denerse de başarılı olamadığı bu şiirleri yayımlamadı, bu devrede bazı edebî makaleler yazdı.

II.Meşrutiyet devrinde aşırı Batıcı ve ferdî, Servet-i Fünûn edebiyatına karşı milliyetçiliği müdafaa eden yazarlardan birçoğu Millî Mücadele devri edebiyatında olduğu gibi Cumhuriyet devrinde de önemli rol oynadı. Bunlardan 1898’de yayımlanan Türkçe Şiirler adlı kitabıyla yeni bir şiir akımı meydana getiren Mehmet Emin Yurdakul, birçok yazar gibi 1920’de Anadolu’ya geçti ve Atatürk’ün yatımda Millî Mücadele’ye katıldı. Atatürk’e karşı büyük bir hayranlık duyan Mehmet Emin 1928’de Atatürk adlı bir kitap yayımladı. O, bu devirde daha başka şiir kitapları neşretmişse de Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’in getirmiş oldukları saf şiir akımı karşısında ikinci, hattâ üçüncü derceye düştü.

Batı sosyolojisine ve Türkoloji araştırmalarına dayanarak kendi mistik ruhuyla birleştirdiği Türkçülüğü sistemli bir hale koyan ve fikirlerini makalelerinde anlatmakla yetinmeyerek onları masallar, manzum hikâyelerle de ifade eden Ziya Gökalp, 1924’de ölümünden sonra da eserleri ile o devrin aydınları üzerindeki tesirini devam ettirdi. 1923’te neşredilen Türkçülüğün Esasları, Türk milliyetçiliğine şekil veren en önemli eserlerinden birisidir. Malta dönüşü doğduğu şehir olan Diyarbakır’a giden ve orada Küçük Mecmua’yı yayımlayan Ziya Gökalp Millî Mü-cadele’yi destekleyen yazılar ve şiirler yazdı. Gazi Mustafa Kemal’e sonsuz bir saygı duyan Gökalp, bu dergide ve o devrin gazetelerinde yayımladığı şiir ve makaleleriyle bu büyük devlet adamının gerçekleştirdiği inkılâpların fikrî zeminini hazırlayarak yorumunu yaptı.

Ziya Gökalp’in dışında Türkçülerden Yusuf Akçura ve Ağaoğlu Ahmet, edebî eserler vermekle beraber Cumhuriyet devrinde fikir yazılarıyla tanınmış şahsiyetlerdir.

1912’de girdiği Türk Ocağı’nın on dokuz yıl başkanlığını yapan Hamdullah Suphi Tanrıöver, heyecanlı hitabeleri ve makaleleriyle devrin ruhuna şekil veren yazarlardandır. Hamdullah Suphi hitabe ve makalelerini Dağ Yolu (1928) ve Günebakan (1929) adlan altında kitap haline getirdi.

Cumhuriyet devrine asıl damgasını vuran, o devrin edebiyatına ruh ve canlılık veren yazarlar, Atatürk gibi 1880’den sonra doğan , . Balkan ve I.Dünya Savaşları ile İstiklâl mücadelesinin ıztıraplarım yakından hissedenlerdi. Bunlardan 1919 yılında Sultanahmet Meydanı’nda toplanan on binlerce halka milletin başına gelen felâketi anlatan, daha sonra eşi Dr. Adnan Adıvar’la birlikte Anadolu’ya giderek İstiklâl Savaşı’na katılan, bu savaşm adeta bayrak kadını olan Halide Edip Adıvar, şahsiyeti ve eserleriyle sadece o devrin değil, bütün Türk edebiyatının «en büyiik şahsiyetlerinden biri oldu. Halide Edib, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Vurun Kahpeye (1923), Kalb Ağrısı (1924), Dağa Çıkan Kurt (1926), Zeyno’nun Oğlu (1927), S inek!i Bakkal (1935) gibi roman ve hikâyelerini yazdı ve yayımladı. Bu eserlerinde Anadolu ve Anadolu insanını tasvir etti.

Bu devrede ve bilhassa Halide Edib’in romanlarında Anadolu insanı .Refik Hâlid Karay’ın hikâyelerinde görüldüğü gibi bir çöküş psikolojisi içinde verilmedi. Halide Edib’in eserlerinde yepyeni bir Anadolu ve Anadolu insanı vardı ve bu insan istiklâl Savaşı’nı yaratan insandı . Halide Edib Cumhuriyet devri eserlerinde o günün ruhuna uygun olarak barış
içinde ülkesini en ileri medeniyet seviyesine ulaştırmayı gaye edinen idealist gençleri anlattı.

Cumhuriyet sağlam temellere oturtulduktan sonra bazı yazarlar Osmanlı döneminin sağlam değerlerini ve o devrede meydana getirilen kültür ve medeniyet zenginliklerini yaratan zihniyeti eserlerinde işlemeye başladılar. Halide Edib’in 1935’te yazdığı Sinekli Bakkal bu yolda başarılı bir örnektir. Yahya Kemal’in tesirinde Ruşen Eşref Ünaydın, Abdülhak Şinasi Hisar ve Ahmet Hamdi Tanpınar bu sahada eserler verdiler.

Cumhuriyet devrinde kaleme alınmış eserlerde Anadolu insanı ile Türk aydını arasındaki uçurumun ifadesi önemli bir yer tuttu ve yazarlar sosyal bir tenkide başladılar. Yakup Kadri’nin romanlarında bu özellik çoğu zaman ağır bastı. İlk romanı olan Kiralık Konak’ı 1922 yılında neşreden Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atatürk’ün ve Atatürk inkılâplarının hayranı idi. O, eserlerinde daha ziyade bozulmuş sosyal çevre içinde ruh asaletini muhafaza eden, idealist, fakat bir şey yapamayan insanların bunalımlarını anlattı. 1928 yılında yayımladığı Sodom ve Gomore romanında işgal altındaki İstanbul’u ve işgal havası içinde bunalan, ancak Anadolu’da cereyan eden Millî Mücadele’ye de katılamayan Necdet’in sıkıntılarını, 1932 yılında neşrettiği Yaban ‘adlı romanında da Anadolu köylüsü ile Türk aydını arasındaki zıtlığı ortaya koydu. Fransız realistlerini örnek alan Yakup Kadri, günlük konuşma dilini sanatkârâne bir şekilde kullanan iyi bir gözlemci idi. Romanlarında sosyal tenkit daima ön plâna geçti Bütün romanlarında sosyal ahlâk çöküşünü canlı olarak tasvir etti. Ankara romanında (1934) kazanılan zaferden sonra kısa bir arayış devresi geçiren Türk milletinin gelişme yoluna girmesi anlatılır.

Cumhuriyet devri edebiyatının bir zirvesi de Reşat Nuri Güntekin’dir. 1922’de yayımladığı Çalıkuşu ile birden üne kavuşan yazarın romanlarında Anadolu, Anadolu insanları, küçük memurlar, onların ıztırapları dile getirilir. Öğretmen ve müfettiş olarak Anadolu’yu gezen yazar, romanının malzemesini bu geziler sırasında topladı. Eserlerinde Cumhuriyet ideolojisini esas alan yazar, idealist, iyi niyetli, iyimser kahramanlar yarattı. Reşat Nuri Gün-tekin’in dilimizin sadeleşmesi ve güzelleşmesi üzerinde büyük emeği vardır.

Cumhuriyet devrinin bir başka romancısı ise Peyami Safa’dır. İstanbul çocuğu olan Safa, Anadolu’yu yakından tanımaz. Eserlerinde umumiyetle İstanbul’un zengin çevrelerinde ahlâkça sukut etmiş, dejenere insanları tasvir etti. Bunu yaparken psikolojik tahlillere, felsefi düşüncelere geniş yer verdi. Eski Türk medeniyetine ait manevî kıymetlerle Batı’dan gelen materyalist dünya görüşü ve ona göre yaşayış tarzı arasındaki tezadı çarpıcı bir şekilde belirtti. Peyami Safa benimsediği şuuraltı psikolojisine uyan, orijinal çağrışımlarla yüklü bir üslûba sahipti .

Cumhuriyet devrinde eser veren yazarları doğum tarihlerine göre de bir sınıflamaya tabi tutmak mümkündür. Bu şekilde bir yaklaşım bize nesilleri, nesillerin kendi içlerindeki farklılıkları olduğu gibi, asıl önemlisi nesiller arasındaki farklılıkları gösterecektir. 1880-1890 yılları arasında doğanlar arasında Halit Nihat Boztepe, Halide Edib Adıvar (1882), Abdülhak Şinasi Hisar(1883), Memduh Şevket Esendal (1883), Celâl Sâhir Erozan (1883), Fazıl Ahmet Aykaç (1884), Yahya Kemal Beyatlı (1884), Ahmet Haşim (1885), Mithat Cemal Kuntay (1885), Hamdullah Suphi Tanrıöver (1885), Aka Gündüz (1886), Mustafa Şekip Tunç (1886), Ali Canip Yöntem (1887), Ercüment Ekrem Talu (1888), Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1889), Reşat Nuri Güntekin (1889)’i sayabiliriz. Bunların hepsi II.Meşrutiyet, Balkan ve I.Dünya harb-lerini idrak ederek mütareke devri ile İstiklâl Savaşı heyecanını yaşadılar. Cumhuriyet’in ilânı ile Atatürk inkılâplarına şahit oldular. Servet-i Fünun neslinin estetik tecrübesinden geçen bu nesil, ona karşı gelerek Millî edebiyat akımını yarattı ve onun tesiri altında kaldı. Oldukça zengin bir yazar kadrosu teşkil eden bu nesilden sonra 1890-1901 yılları arasında doğan yeni bir nesil geldi. Cumhuriyet’in ilk yıllarında 25-30 yaşları arasında olan bu nesle mensup yazarlar şunlardır: Orhan Seyfi Orhon (1890), Fuad Köprülü (1890), Mükerrem Kâmil Su (1890), Osman Cemal Kaygılı (1890), Halit Fahri Ozansoy (1891), Enis Behiç Koryürek (1891), Selâhattin Enis (1892), Burhan Cahit Morkaya (1892), İsmail Habib Sevük (1892), Ruşen Eşref Ünaydm (1892), Müfide Ferit Tek (1892), Nahit Sırrı Örik (1894), Falih Rıfkı Atay (1894), Yusuf Ziya Ortaç (1895), Mahmut Yesari (1895), Fahri Celâl Göktulga (1895), Mustafa Nihat Özön (1896), Salih Zeki Aktay (1896), Mehmet Halit Bayrı (1896), Şükûfe Nihal Başar (1896), Haşan Ali Yücel (İ897), Vedat Nedim Tör (1897), Ali Mümtaz Arolat (1897), Ali Nihat Tarlan (1898), Faruk Nafiz Çamlıbel (1898), Nurullah Ataç (1898), Peyami Safa (1899). 1900 ile 1916 yılları arasında doğanlardan da Atatürk devrinde eser veren bir hayli isim vardır: Mükerrem Kâmil Su (1900), Sadri Etem (Ertem) (1900), Kemalettin Kamu (1901), Ahmet Hamdi Tanpmar (1901), Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu (1901), Ahmet Kutsi Tecer (1901), Hilmi Ziya Ülken (1901), Vâlâ Nurettin (Vâ-Nû) (1901), Halide Nusret Zorlutuna (1901), Necmettin Halil Onan (1902), Orhan Şaik Gökyay (1902), Suut Kemal Yetkin (1903), Ömer Bedrettin Uşaklı (1904), Arif Nihat Asya (1904), Mehmet Faruk Gürtunca (1904), Suat Derviş (1905), Nihat Atsız (1905), Necip Fazıl Kısakürek (1905), Kenan Hulusi Koray (1906), Samiha Ayverdi (1906), Abdullah Ziya Kozanoğlu (1906), Sabahattin Ali (1907), Vasfı Mahir Kocatürk (1907), Sabri Esat Siyavuşgil (1907), Asaf Halet Çelebi (1907), Cevdet Kudret Solok (1907), Nihat Sami Banarlı (1907), Sait Faik Abasıyanık (1908), Behçet Kemal Çağlar (1908), Yaşar Nabi Nayır (1908), Mustafa Seyit Sutüven (1908), Etem izzet Benice (1909), Reşat Enis (Aygen) (1909), Hamit Mecit Selekler (1909), Ahmet Muhip Dıranas (1909), Samet Ağaoğlu (1909), Ragıp Şevki Yeşim (1910), Cahit Sıtkı Tarancı (1910), Ziya Osman Saba (1910), Hikmet Feridun Es (1910), Cahit Uçuk (1911), Feridun Fazıl Tülbentçi (1912), Şevket Rado (1913), Orhan Veli Kanık (1914), Oktay Rıfat Horozcu (1914), Fazıl Hüsnü Dağlarca (1914), Coşkun Ertepmar (1914), Celal Sılay (1914), Ümran Nazif Yiğiter (1915), Melih Cevdet Anday (1915), Baki Süha Ediboğlu (1915), Peride Celâl (1915), Behçet Necatigil (1916)

Listesi verilen ve çeşitli nesillere mensup olan bu yazarlar arasında devre has ortak özellikler bulunmakla beraber aralarında farklar da vardır. Edebiyat bakımından bu yazarların en önemli özelliği ortak bir dil kullanmalarıdır. Bir ara Atatürk’ün teşvikiyle arkaik veya uydurma kelimeler kullanma yoluna deneme mahiyetinde gidildi ise de yine Atatürk’ün gerçekçi ve akılcı ikazları ile normal dile dönüldü. Sadelik ve açıklığın yanında Türkçe’yi güzel, sanatkârâne bir şekilde kullanmak da bu devir yazarlarının başlıca endişeleri ve özellikleri oldu.

Yahya Kemal ile Ahmet Haşim şiirlerini bu devirde aruz vezniyle yazdılar. Haşim dilinde eski kelime ve terkipleri bıraktı. Yeni kurduğu şiir dili ile ve sembolizmin etkisi altında daha yoğun ve kısa şiirler yazma yolunu tuttu. Şairlerin çoğu hece veznini kullandı . Hikâye veya tasvir tarzındaki şiirlerde 7-7 li hece vezni ve düz kafiyeler tercih edildi. Çok dikkatle ve itina ile kullanılan hece vezni şiire yeni bir ses ve güzellik kazandırdı. Bunda aruzla şiire başlayan şâirlerin heceyi de aruz âhengi ile kullanma gayretleri rol oynadı. Beş Hececiler (Faruk Nafiz, Yusuf Ziya, Orhan Seyfi, Halid Fahri ve Enis Behiç) yanında Ahmet Kutsi, Ahmed Hamdi Tanpınar, Necip Fazıl, Cahit Sıtkı, Ahmet Muhip heceyi mükemmel bir hale getirdiler. Bunu hecedeki duraklan kaldırarak ve bir şiir içinde değişik hece sayısında kalıplar kullanarak sağladılar.Başlangıçta adeta klasik ortak bir şekil alan hece bu denemelerle sıkı kayıtlardan çözüldü. Orhan Veli nesli eda ve söyleyişe dayanan vezinsiz, kafiyesiz şiirler yazdı. Bu devirde Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’in dışında aruzla başarılı şiir söyleyen yok gibidir. Böylece dilde olduğu gibi vezin ve şekilde de eski edebiyattan tamamiyle uzaklaşılmış oldu.

Cumhuriyet devri edebiyatına, bir bütün olarak muhteva ve sanat anlayışı açısından bakılırsa çeşitli temayüller, gruplaşmalar görülür. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

1-Memleketçilik:  Barış  devrinden sonra dikkatlerin ve çalışmaların yüzyıllar boyunca ihmal edilen Anadolu’ya çevrilmesi, edebiyatta da derin akisler bıraktı. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Anadolu’yu ve Anadolu insanını konu alan eserler yazıldı.

Şiirde Faruk Nafiz Çamlıbel, Kemalettin Kamu, Ömer Bedrettin Uşaklı, Emin Recep, Ahmet Kutsi Tecer, Cahit Külebi, Fazıl Hüsnü Dağlarca vb. daha sonra da devam eden bir memleketçi şiir akımı vücuda getirdiler. Bunların şiirlerinde Anadolu manzaraları ve insanları çeşitli yönleriyle tasvir edildi. Bu şiirlerde derin bir sevgi ve güven duygusu hissedilir. Manzum veya mensur piyeslerde de Anadolu insanı ve meseleleri önemli yer tuttu. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edib ve Reşat Nuri Güntekin’in eserlerinde Anadolu insanına karşı gösterdikleri derin alâka başka yazarlarda da görüldü. Bazı tenkitçi veya Marksist temayüllü yazarlar, eserlerinde Anadolu’nun geriliği, ağa, din adamı veya yabancıların halkı sömürmesi üzerinde durdular. Sait Faik Abasıyanık, Kenan Hulusi Koray, F.Celâlettin ve Ahmet Hamdi Tanpınar’m eserlerinde İstanbul konu alındı. Sabahattin Ali, Sadri Ertem, Sait Faik, Kenan Hulusi ve M.Ş.Esendal gibi hikâyecilerin eserlerinde farklı bir hava vardır. Onlarda sosyal, beşerî meselelerin ciddî ve sanatkârane bir şekilde ele alındığı görülür.

2-Mistik Akım: Anadolu ve Anadolu insanım tasvir eden yazarlardan çoğu, daha ziyade realist akıma bağlı oldukları ve dine karşı menfi bir tavır takındıkları için, Anadolu insanının derunî hayatını, mânevi yönünü ihmal ettiler.

Halbuki Türkiye’de Mevlâna ve Yunus Emre’nin yaşadığı devirlerden beri devam eden kuvvetli ve derin bir mistik akım vardı . Halide Edib’in İslâmiyet’e bakış tarzı müsbetti. I. Dünya savaşı ve Mütareke yıllarında Bergson felsefesiyle derinlik psikolojisini takip eden bgzı Türk yazarları, eserlerinde insan ruhuna ve manevî değerlere daha geniş yer verdiler. Prof. Mustafa Şekip Tunç, tercüme ve denemeleriyle Bergson ve Freud’u tanıttı. Bu devirde Necip Fazıl ile Peyami Safa eserlerinde Sürrealizm, Materyalizm ve Marksizrrîe karşı, insan ruhuna ve mistik duygulara ön planda yer verdiler. Ahmet Hamdi Tanpmar ile Abdülhak Şinasi Hisar’m eserlerinde rüya ve hayal önemli bir yer tuttu.

3-Sembolizm: En olgun eserlerini Cumhuriyet devrinde veren Ahmet Haşim ile Yahya Kemal, çiğ gerçekçiliğe karşı hayal ve şiirin üstün değerlerini temsil eden şahsiyetlerdir. Şiirlerini hece ile yazan şairlerden çoğu onların
tesiri altında kaldı . Ahmet Hamdi Tanpmar, Ahmet Muhip Dıranas, Cahit Sıtkı Tarancı hece vezniyle, halis şiir akımına uyarak, bugün de zevkle okunan güzel şiirler vücuda getirdiler. Ali Mümtaz Arolat, Haşim’in acemi bir taklitçisi oldu.

4-Yedi Meşaleciler: Bu ad altında toplanan altı şâir ve bir hikayeci de şiir ve hülyanın ağır bastığı eserler vücuda getirmek istediler. Sabri Esat Siyavuşgil, Yaşar Nebi Nayır, Muammer Lütfi, Kenan Hulusi Koray, Ziya Osman Saba, Vasfi Mahir Kocatürk ve Cevdet Kudret isimli gençlerden meydana gelen bu topluluk arasında Sabri Esat, realiteye masal havası veren orijinal hayallerle örülü şiirler yazdı. Hikaye sahasında en başarılı yazar Kenan Hulusi’dir. Ona büyük hikâyeci Sait Faik Abasıyanık’ın ilk habercisi denilebilir. Bu gruptan Yaşar Nabi, Cevdet Kudret ve Vasfi Mahir daha sonra edebiyat incelemelerine yöneldiler.

5-Mitolojik şiir: Salih Zeki, Yahya Kemal’in gençlik yıllarında denediği nev-yunanîlik akımını canlandırmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Bu akımın en önemli temsilcisi Mustafa Seyyid Sütüven kabul edilebilir.

6-Destan ve tarih: istiklâl Savaşı edebiyatta destanî bir hava yarattı ise de ancak bu devredeki destanî havada eski Türk tarihi yer almadı. Millî Mücadele sırasında edebî eserlere ve duygulara ilham veren en eski tarih Selçuklu devrine kadar uzanır. Asıl ilham alman Osmanlı devridir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında resmî tarih görüşüne bağlı olarak şâirler en eski Türk tarihini konu alan eserler kaleme aldılar. Hilmi Ziya Ülken, Halûk Nihat Pepeyi, Behçet Kemal Çağlar, Faruk Nafiz Çamlıbel, Yaşar Nabi Nayır’ın eserleri devrin havasını göstermek bakımıdan dikkate şayandır*

7-Garipçiler: Daha önce dergilerde çıkan şiirleriyle yenilerini bir araya toplayarak 1941 yılında Garip adında ortak bir Idtap neşreden Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat Horozcu, Melih Cevdet Anday Cumhuriyet devrinin önemli bir edebî hareketini gerçekleştiren nesli meydana getirdiler. İstiklâl Harbi’nin tarihî ve destânî havasından uzak, rahat ve huzur dolu yıllarda yetişen bu neslin şiirlerinde, hayatın güzelliği, yaşama sevinci ve dünya nimetleri önemli bir yer tutar. Klâsik şiirin vezin, kafiye ve edebî sanatlarına karşı savaş açan bu şâirler şiirlerinde sade bir üslûpla günlük basit yaşantıları dile getirerek yeni bir deyiş ve ifade tarzı ortaya koydular. Bunların şiirin şekil ve muhtevasında meydana getirdikleri yenilik daha sonra yüzlerce şâir tarafından taklit edildi. Böylece 1950’li yıllardan sonra son derece serbest bir taklidî şiir çığırı açıldı. Orhan Veli grubunun dışmda kalan Fazıl Hüsnü Dağlarca, dağınık, orijinal, hayallerle dolu şiirler yazdı. Garip neslinden daha genç olan Behçet Necatigil şiirlerinde Orhan Veli grubunun aksine hayatın trajik, karanlık, aksak ve eksik yönlerini dile getirdi.

Cumhuriyet devrinde şiir, roman, hikaye ve deneme sahasında idrak edilen başarı, tiyatro sahasında görülmedi. Bu devirde daha çok Fransızca’dan adapte edilen vodvil ve basit oyunlar dikkati çeker. Bir de örf ve âdetlerle alay eden, eski hayat tarzım yeren oyunlar vardı ve bu şekildeki oyunların en başarılı kalemi Musahipzâde Celâl olarak bilinir.

Bu devrede İslâmiyet öncesi devreye ait oyunlar da kaleme alındı. Bu sahada en önemli eser Faruk Nafiz’in Akın piyesidir. Bu devir edebiyatında, tenkit, deneme ve edebiyat tarihi çalışmaları da önemli yer tutar.

Cumhuriyet devri edebiyatı içinde önemli bir akım da ikinci yeni edebiyatıdır.

Daha yeni Daha eski