Türk Basın Tarihi Kronolojik, Önemli Olayları, Hakkında Ansiklopedik Bilgi

BASIN

Türk basın tarihi, gazete bakımından, bu yolda öncülük eden Batı ülkelerininkinden geç başlamıştır. Başlangıç tarihi olarak Takvîm-i Vekâyi’nin yayınlanma tarihi (1831) alındığı takdirde, ilk gazete, matbaanın Türkiye’ye gelmesinden yaklaşık bir yüzyıl sonra yaym hayatına girmiş demektir. Yine bu esasa göre, Türkiye’de ilk gazete, bu yolda günlük yayınlanan Alman gazetesi Leipziger Zeitung (1660)’dan 171, Daily Courrant (1707) adlı İngiliz gazetesinden \2A, Journal de Paris (1777) adını taşıyan Fransız gazetesinden 54 yıl sonra çıkmaya başlamıştır. II.Mahmud, verdiği destekle Alexander Blanc’a Le Moniteur Ottoman adlı bir gazete çıkarttırmış ve 1831 başlarında yayma geçen bu gazetede Osmanlı İmparatorluğu’nun politikasının anlatılması ve savunulmasına yer verilmiştir. Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nm yarısı Türkçe, yarısı Arapça olarak yayınlattığı Vekâyi-i Mısriye adlı gazete ise (1829) tarihini taşımaktadır. Bunlardan birincisinin Türkiye’de doğan ilk gazete, İkincisinin ise yayın hayatma giren ilk Türk gazetesi olduğu kabul edilir. Bununla beraber, başlangıç dönemi 11 Kasım 1831 olarak alınınca, Türk basm tarihini günümüze kadar beş döneme ayırmak gerekir ve bu tasnifi olayların gelişmesi bakımından en makulü saymak yerindedir. Bu tasnif şöyledir:

—Başlangıç dönemi (1831-1864)
—Gelişme dönemi (1864-1908)
—Geçiş dönemi (1908-1923)
—Güdümlü basın dönemi (1923-1946)
—Çok parti dönemi (1946- ).

Başlangıç Dönemi (1831-1864): 11 Kasım 1831 tarihinde, II.Mahmud devrinde yayınlanmaya başlayan Takvîm-i Vekâyi resmî bir hüviyet taşımakta ve haftalık çıkarılmaktadır. Gazetenin basılması için Takvîmhâne Matbaası kurulmuş, Takvîmhâne Nâzın Esad Efendi haber toplayıcı ve tashih edici tâyin edilmiş, ilk sayısı 5000 adet basılmıştır. İlk sayıdaki açıklamadan, gazeteye verilen mânâyı da anlamak mümkündür. Buna göre, gazete vak’anüvislerin tarih notlarının yayınlanması esasmda bir tekâmül eseri olarak belirtilir ve sür’ati, yayınlanma döneminin kısalığı, üstünlük unsurları olarak kaydedilir. Ayrıca, bu gazetede, haftalık olmasına rağmen yalnız devlete ait resmî haberlerin bildirilmesiyle yetinilmiyor, kısıtlı bir biçimde iç ve’dış olaylara da yer veriliyordu. İlk sayısından itibâren belli başlı devlet adamları ve memurlarına, il ve ilçe eşrâfına, bütün elçiliklere, konsolosluklara gönderilen gazetenin yıllık abone bedeli 120 kuruştu. Gazete Türkçe’den başka Arapça, Ermenice ve Rumca olarak da basılmaktaydı. Haftalık olduğundan yaym kolaylığına rağmen, Takvîm-i Vekâyi yılda ancak otuz sayı yayınlanabilmiştir. II.Mahmud’un ölümünden sonra, gazeteye haber genişliği bakımından bir durgunluk geldiği görülür. Bu da bu hükümdârın gazeteyle bizzat meşgul olmasının delili sayılabilir.

Bu arada önemli olaylarla karşılaşıldığında |varaka-i mahsusâlar da, yani ilâveler de yayınlayan Takvîm-i Vekâyi Tanzimat’tan sonra ‘daha düzenli bir yaym hayatı sürdürme yoluna girmiş, 1855’te Meclis-i Âli-i Tanzimat Nizam-nâmesi’ni ve bu müessese tarafından hazırlanan diğer resmî vesikaları yayınlamak suretiyle resmî gazete olmaya doğru gelişme göstermiştir.

Nitekim, 1860 yılından sonra bu gelişme tamamlanmış ve gazete sadece devletle ilgili nizâmnâme ve belgelerin yaymmı üstlenmiştir. 1878’de bir ara kapanmış, 1891’de yeniden yayınlanmış, 283. sayısını idrâk ettiğinde yine kapanmış, ancak 1908 yılında yeniden çıkarılmaya başlanmıştır ve böylece çıktığından 4 Kasım 1922 yılma kadar 4609 .sayısına ulaşabilmiştir. 7 Ekim 1920’de Ankara Hükümeti tarafından yaym hayatına konulan Ceride-i Resmiye, 2 yıl sonra Resmî Ceride olmuş ve 2.1.1928’de de Resmî Gazete adıyla varlığını sürdürmüştür.

Türkiye’de ikinci, Türkçe ve ilk özel gazete Takîm-i Vekâyi’den yaklaşık 10 yıl sonra yayın hayatında görülen (1.sayı 31 Temmuz 1840) Cerîde-i Havâdis’tir. Türkçe ikinci ve ilk özel’ gazete, İstanbul’da Moming Herald adlı İngiliz gazetesinin temsilciliğini yapmış olan William Churchill tarafından, devletin para yardımıyla yayınlanmıştır. İlk yıllarda ancak 150 kadar okuyucu sağlayan gazete, Kırım Savaşı ve özellikle savaş muhabiri olarak cepheye giden Churchill’in oradan gönderdiği haberlerle büyük bir alâka topladı. Gazete yayınlanmadığı günlerde Rûznâme veya Rûznâme-i Ceride-i Havâdis adıyla ilâveler vermek ‘suretiyle bu alâkayı canlı tutmaya çalıştı. 1864’de Churchill’in ölümünden sonra oğlu gazeteyi kapatmış ve günlük olarak Ruznâme-i Ceride-i Havâdis’ı yayınlamaya başlamıştır. Türkler tarafından ilk özel gazetenin Takvîm-i Vekâyi’den 30, Cerîde-ı Havadis’ren 20 yü sonra Tercümân-ı Ahvâl ile 21 Ekim 1860’da gerçekleştiğini görüyoruz. Agâh Efendi tarafından çıkarılan, imtiyaz sahibi, sorumlu müdür ve başyazar adı belirtilmeyen gazetenin Şinasi tarafından yazıldığı sanılan Mukaddimesinde, gazetenin yalnız haber vermekle kalmayacağı ifâde edilmişti. Şinasi’ninaltı ay kadar yazdığı bilinen bu gazetede, yazarın Şâir Evlenmesi’ nin tefrika edilmesi ile, Tercü-mân-ı Ahvâl basm tarihimizde ilk defa tefrika yayınlayan gazete olmuştur. Böylece, Türkiye’de Türkler tarafından ilk özel gazete olan Tercümân-ı Ahvâl, Şinasi’nin yazdığı yazılarla fikir gazetesi hüviyetini kazandıktan başka yine aynı yazarın tefrikasıyla edebî bir hüviyet de kazanmıştır.

Tercümân-ı Ahvâl fikir gazetesi yönüyle Cerîde-i Havâdıs’le çeşitli polemiklere de girişmiştir. Bu tartışmalardan birinde gazetenin 1861 Mayısında iki hafta süreyle kapatıldığını görüyoruz ki, bu da Türk basmmda ilk kapatılma olayıdır. Terciimân-ı Ahvâl, ilk çıkışında haftada bir, sonra üç, daha sonra da tatil günü olan Cumanın dışında her gün okuyucu hizmetine verilmiştir, ilk nüshası 21 Ekim 1860 tarihini taşıyan Tercümân-ı Ahvâli in elde bulunan son sayısmda 11.3.1866 tarihi görülmektedir.

Terciimân-ı Ahvâl yalnız ilk özel Türk gazetesi olmakla kalmamış, gazeteciliği meslek edinecek kimselerin de ilk uygulamalı derslerini aldıkları bir ocak olmuştur. Özellikle dil ve üslûp olarak Şinasi gibi bir ustanın yanında bulunmak mesleğe ilk adımlarını atanlar için büyük ölçüde yararlar sağlamıştır. Bu ilk gazete ayrıca, gazetecilikte haber dili olarak da teknik ve sâdelik getirmiştir. Tercümân-ı AhvâFde perde arkasında görünen Şinasi, adını açıkça kullanarak 27 Haziran 1862’de Tasvîr-i Efkâr’ı yayınlamaya başladı. Bu gazeteyle fikir gazeteciliği de doğmuştur. Şinasi, gazeteyi yayınlamaya başlamasından iki yıl sonra (4 Haziran 1864) Avrupa yolculuğuna çıkarken gazeteyi Namık Kemal’e bırakır. Namık Kemal’de Şinasi’nin yolunda Avrupa’ya giderken, gazeteyi 469.sayısını idrâk ettiği sırada Recaizâde’ye emânet eder. 1866’da kapanan Tasvîr-i Efkâr’ın son sayısı üzerinde 830 rakamı görülür. Demek ki Recaizâde Ekrem gazeteyi iki edip dostunun çıkardıkları sayısının yarışma yakın sayı eklemiştir.

İlk Türkçe dergi, bazı araştırmacıların, taşbasması olarak basılması, ayrıca muhtevâsı yönünden dergi saymadıkları 1850’de yayınlanan ve Münif Paşanın Cemiyyet-i Ilmiyye-i Osmaniyye’nm yaym organı olarak başlattığı Mecmûa-i Fünûn’dan 12 yıl önce çıkarılan Vekâyi-i Tıbbiyye’dir. Münif Paşa’nın yayınladığı Mecmûa-i Fünûn (1862)’un iki yıl sonra (1864) kolera salgını yüzünden yayınma ara verilmiş, 1866’da yeniden yayınlanmaya başlanmışsa da, bu yaym dönemi de uzun sürmemiş, üçüncü yaym dönemi daha da kısa bir sürede sona ermiştir (1883). Bu dergide ilmî-fennî türden telif ve tercüme yazılara yer verilmiştir. Mustafa Refik’in, Mir’at (1862, 3. sayı), hakkında fazla bilgi ve belge bulunmayan Mecmûa-i Iber-i İntibah ve bunun devamı lbret-nüma ile Ceride-i Askeriye (1865)’de yer almışlardır.

Gelişme dönemi (1864-1908): 1864’den sonraki dönem basınımızın gelişme devri olarak kabul edilebilir ve bu dönemde süreli yayın çeşidi arttığı gibi, kalite ve baskı tekniği bakımından da ilerleme görülür. Basının kaydettiği gelişme karşısında hukukî mevzuât da bu dönemde ihtiyaç olarak kendisini hissettirir. Ayrıca bu dönem geçimlerini gazetecilikle sağlayan meslek mensuplarının yetişmesi bakımından da dikkati çeker. Basm mesleğinin evvelce olduğu gibi başka işlerle bir arada yürütülemeyeceği zorunluluğu anlaşılmıştır. Ayrıca, bu dönem istibdat gazeteciliği olarak vasıflandırıldığı halde, gazeteciliğin bir meslek hâline gelmesi ve yayınların uzun ömürlü olmaları bu adlandırılışın önemli bir tesiri olmadığını göstermektedir. Özellikle yayınların uzun ömürlü olmaları, istibdat kavramıyla bağdaşmamaktadır. Basının bu dönemde İstanbul dışında yayınlanma imkânı bulması da dikkati çekmektedir (Tuna 1865•, Bosna, Envâr-ı Şarkiyye (Erzurum) 1866; Diyarbekir, Konya 1869).

Basının bu gelişmesi karşısında 1864 yılında basm hukuku ile ilgili ilk nizâmnâme hazırlanarak, basm faaliyetleri bir çerçeve içine alınmıştır. Matbuat Nizâmnâmesi olarak adlandırılan bu hukukî çerçeve, 1852 tarihli Fransız Kanunu’-nun Türk hukukuna aktarılmasından ibârettir. İhtiva ettiği maddelerle mevkûtelerin yayını için müracaat ve izin alma yöntemlerini, imtiyaz devrini, sahiplik, sorumlu müdürlük, basm ve basm yoluyla işlenen suçları, yalan ve uydurulmuş haberleri, ispat hakkını, anonim (imzasız yazı), neşri yasak yayınları, cevap ve tekzip hakkını, geçici ve süreli kapatmayı, yargüama usûlünü ve ithal yasaklarını hukuki bir düzene bağlamıştır. Bu nizâmnâme II.Meşrutiyet’e (1909) kadar yürürlükte kalmıştır. Matbuat Müdürlüğü adıyla kurulan resmî daire, bu nizâmnâmeden öncedir ve Tercümân-ı Ahvâl ile Rûznâme-i Ceride-i Havadis arasında çıkan polemik vesilesiyle vücûd bulmuştur. İlk sansür uygulamasının tarihi, Matbuat Nizâmnâmesinin kabulünden bir yıl sonraya (1865) rastlar. Daha sonra 1867 yılında hükümet basını kontrol altına alması maksadıyla geçici bir Karamâme-i Alî yayınlamış, geçici kaydına rağmen uzun süre yürürlükte kalmıştır. Gelişme döneminde yayınlanan gazeteler ve özellikleri yaym hayatma başlamaları bakımından kronolojik olarak şöyle sıralanabilir:

1865: Takvîm-i Ticâret (Haşan Fehmi tarafından yayınlanan ilk iktisat ve ticaret konulu süreli yaym).

1866:Mecmûa-i Maârif (Filip Efendinin yayınladığı ve adının da “Mecmua” denmesine mukabil gazete şeklinde olan bu mevkute kısa bir süre yaymlanabilmiştir).

1867: Muhbir (Ali Suavi’nin yazıları dolayı-siyle dikkati çeken bu gazete Filip Efendi tarafından yayınlanmış ve iki defa kapatılmıştır. Ali Suavi Londra’da aynı adda bir gazete yayınlamaya devam etti (1867). Ayine-i Vatan (Eğribozlu Mehmed Arif Bey tarafından yayınlanan ilk resimli gazete. Daha sonra Rûznâme-i Ayine-i Vatan ve İstanbul adlarıyla yayınına devam etti). Muhib (yayını iki yıl devam eden bu gazete Şakir Efendi tarafından çıkarıldı). Muhibb-i Vatan (Andon Efendi tarafından çıkarılan bu gazete yayınlandığı 7 yıl boyunca Memalik-i Mahrûsa, Türkistan, Hülû-satii’l-Efkâr, M ir kat, Lisân-t Sıdk gibi değişik adlar kullandı).

1868: Terakki (Haftada altı gün yayınlanan ilk gazete olan Terakki Ali Raşid ve Filip Efendi tarafından yayınlandı. Hükümeti tenkit eden yazılardan dolayı 1870 ve 1874’de iki defa kapatılan bu gazetede Ebüzziya Tevfik ve
Ayetullah beylerle Recâizâde Ekrem gibi devrin tanınmış imzaları da yazmışlardır. Bu gazete basınımızda ilk defa haftalık Hanımlara Mahsus ve Letâif-i Asar adlarıyla ilâveler vermiş, bunlar satışmda tesirli olmuştur).

1871:Ibret (Basm tarihimiz bakımından önemli bir yere sahip bulunan bu gazete İskender Efendi tarafından yayınlandı. Bir yıl .sonra Midhat Efendi satın aldı ve bir süre sonra da Namık Kemal yayınlamaya başlaymca, Ebüzziya Tevfik’in de katılmasıyla hükümetle mücadele eden bir gazete hâline geldi. Yazarları memuriyet verilmek suretiyle veya başka yollardan İstanbul’dan uzaklaştırıldı. 132 sayı çıkabilen İbret, Namık Kemal’in Magosa’ya sürülmesiyle kapandı). Hadîka (Aşir Efendi tarafından çıkarılan bu gazetenin yazıişlerini Ebüzziya Tevfik üzerine aldı). Dağar ak (Okuyucularına ansiklopedik ve faydalı bilgiler veren bu dergi uzun süre yaym hayatma devam etti). Aynı yıl içinde Rdvzatul Maarif ve Cerîde-i Tıbbiyye-i Askeriye yaym hayatında yerlerini aldılar.

1872: Hayâl ve Çıngıraklı Tatar (Diyojen’i yayınlayan Teodor Kasap Efendi’nin çıkardığı kısa süreli mizah dergileri).

1873: Sirâc (Gazete Ebüzziya Tevfik Bey’in siyasî yazılarıyla dikkatleri üzerinde topıadı ve kısa bir süre sonra kapatıldı). Latife (Zaharya Efendi tarafından çıkarılan bu mizah gazetesi 25. sayısında kapatıldı ve adım Kameriz dönüştürerek yayınına devam etti). Hiilâsatü’l-Efkâr (Haberlere geniş yer ayırması ve ilâve çıkarmasıyla ün yapan bu gazete Antuan Efendi tarafından yayınlanmıştır). Kırk Anbar (Ahmed Midhat Efendi’nin çeşitli fıkra ve hikâyelerden başka roman tefrikalarına da yer verdiği ve uzun süre devam ederi dergisi). Bu yıl içinde, Dolab, Mecmûa-i Nevâdir-i Asâr, Müteferrika, Revnak (edebiyat dergisi), Mir’at-ı Vatan, Çekmece, Arkağan (çocuk dergisi), Sandık, Kasa, Çanta, Hayat (edebiyat dergisi) Öteberi, Mecmûa adlı dergiler yayınlanmış, fakat bunlar dikkati çekemedikleri gibi uzun bir yaym hayatına da sahip olamamışlardır.

1874: Mecmûa-i Maarif (Münif Paşa’nm sahibi ve Hüseyin Hüsnü Paşa’nm müdürlüğünü yürüttüğü bu süreli yaym sanat ve ilim yazılarına yer vermiştir. Dergi hüviyetinde olduğu halele haftada birkaç defa yayınlandığı için gazete sayılır). Tiyatro (Agop Baronyan tarafından yayınlanan ilk tiyatro dergisidir). Kahkaha (İlk siyasî mizah örneklerine yer veren bu dergi Basiretçi Ali Bey tarafından çıkarılmıştır). Medeniyyet (Mehmed Arif Bey tarafından yayınlanan bu derginin başyazıları Fâik Reşad Bey’in imzasını taşımaktadır. Kuşe kâğıdıyle özel baskı yapması ve devrin önde gelen kişilerinin resimli biyografilerini yayınlaması gibi bir özelliğe sahiptir). Bu yıl içinde yayınlanan, fakat önemli bir yönleri bulunmayan diğer süreli yayınlar, Şafak, Afitâb-ı Maarif, Misbâh-ı Felâh’dır.

1875: Geveze (Tevfik Bey tarafından çıkarılan kısa süreli mizah dergisi). Meddah (31 sayı yaymlanabilen mizah dergisi). İttihad (Ahmed Midhat Efendi tarafından yayınlanan ve yazarları arasında Namık Kemal’in de bulunduğu kısa sürede kapanan gazete). Sadâkat (Mehmed Efendi tarafından çıkarılan ve İslâmî çevrelerin alâkasını çeken bu gazetenin bir diğer özelliği her gün yayınlanmasıdır. Bu bakımdan ilk gazetedir. Çocuklara hitâbeden üâvesi de ügiyle karşılanmış, bunun üzerine ilâve, Efdâl adiyle ayrı bir dergi haline getirilmiştir). İstikbâl (Teodor Kasap Efendi’nin çıkardığı günlük gazete). Vakit (Basın tarihimizin bu önemli gazetesi Filip Efendi tarafından yayınlanmıştır. Meşrutiyet ve Cumhuriyet’ten sonra da çeşitli kişiler tarafından yaym hayatı devam ettirilmiştir). Sabah (Rum asıllı Papadapulos tarafından çıkarılan ve ünlü dü bilgini Şemseddin Sami’nin başyazılarını yazdığı gazete. Daha sonra 1884 yılında Mihran Efendi tarafından devralman bu gazete sürekli bir yaym hayatı olmak talihine kavuşmuştur). Çaylak (Mehmed Tevfik Bey tarafından çıkardan haftalık mizah dergisi). Bunların dışında aynı yü, Müsâvât, Ümran, Selâmet, Mir’at-ı İber, Muharrir, Mecmûa-i Maarif gibi kısa ömürlü dergi ve gazeteler de yayınlanmıştır.

1876: Bu yıl Batılı imparatorluk ve krallıklar modelinde, XIX. yüzyıl sonlarında görülen meşrutî uygulamaya Osmanlı İmparatorluğu’nda da geçiliyordu. 93 Savaşı patlamak üzereyken Tersâne Konferansı toplandığı bir sırada Midhat Paşa’nm ısrarıyle , daha çok konferansa katılan Batılı devletler üzerinde yapacağı etki düşünülerek Kânûn-i Esâsı (Anayasa) ilân edilmiş, Meclis-i Meb’usan toplanmış, nazarî olarak padişahın, meclisin ve icrâ heyetinin vazife ve yetkileri tâyin edilmiştir. Osmanlı Devleti’nde bu hürriyet anlayışının geleneği bulunmadığından basma karşı uygulamalarda bir açıklık görülmesi mümkün değildi. Bu hürriyet anlayışı, bir zorlama eseri olduğundan ister istemez taklide dayanan bir hüviyet içinde olacaktı. Ayrıca, Abdülhamid’e ve Osmanlı yönetimine yöneltilen muhalefet de aynı damgayı taşımaktan kurtulamayacaktı. Osmanlı yönetimi ve padişah bu muhalefeti tesirsiz hâle getirmek gayreti içine girdi.Bu anlayış, zaman zaman basma karşı aşırı bir hassasiyet şeklinde de kendisini açığa vurdu. Bazı gazeteler yayından menedilirken sansür müessesesi harekete geçirildi. Bu dönemde yaym organlarının birbirlerine karşı giriştikleri mücadele resmî otorite tarafından dikkatle takip edilmiştir. Ayrıca, Osmanlı idaresine ve Abdülhamid’e karşı kuvvetli bir muhalefetin yürütülmesi ancak Batı ülkelerinde ve belli başlı merkezlerde mümkün olabilirdi. Ülke dışında, özellikle Batı’nm belli başlı merkezlerinde, Osmanlı Imparatorluğu’na düşman çevrelerin de zaman zaman sağlanan desteğiyle Türkçe ve yabancı dillerde oldukça yüksek sayıda gazete yayınlandı.

Dışarıda bu muhalefet, yaym organları vasıtasıyla sürdürülürken, yeni Kanûn-ı Esâsi’yz göre basmm “kanun dairesinde serbest olduğu” esası kabul edilmiştir. 1877’de Mithad Paşa’nm sadrazamlığı döneminde bu genel hükme bir açıklık kazandırmak maksadıyle bir Matbuat Kanunu oluşturuldu. Kanun teferruâtlı değildi ve iki bâbdan ibâretti. Kısa yoldan netice alınmak istenmesi bu şekilde hareket edilmesini gerektirmişti. Kanunun l.bâbmda matbaalarla alâkalı hükümlere, 2.bâbmda ise basma ait hükümlere yer verilmişti. Özellikle dış olayların ülkenin kaderi, üzerinde yıkıcı bir etki meydana getirdiğinden bu kargaşada kanun, Abdülhamid tarafından yürürlüğe konulmamıştır. Aynı yıl, basm suçlarını da yargılayacak olan Meclis-i Ahkâm-ı Adliye kuruldu. Kanun-i Esâsi, zaten 93 Savaşı felâketleri ortasında hükümsüz hâle getirildiğinden 1895’de daha sert hükümleri içine alan bir matbaalar nizâmnâmesi oluşturuldu. 1877’den sonra yayınlanan gazete ve dergiler hayli yekûna varmakla beraber bunların hepsinin adlarını vermek, kısa ömürlülükleri bahis konusu olunca, bir fayda sağlamayacaktır. Zaten, araştırmalar açısından bu dönemin oldukça karanlıkta kaldığı da söylenebilir.

Bu bakımdan iki Meşrutiyet arasında, yayınlanan ve ciddilikleri itibariyle üzerlerinde durulmaya değer olanlarını şöyle özetleyebiliriz: Osmanlı (Başyazarlığı Ahmed Midhat Efendi tarafından yürütülmesine rağmen, Çaylak Tev-fik’in çıkardığı ve 1877’de yayınlanan bu gazete uzun ömürlü olmamıştır). Bir yıl sonra (1878) yaym hayatma giren Tercümân-ı Şark’m yaym hayatı da kısa sürmüştür. Ünlü kamuslar yazarı Şemseddin Sami’nin başyazarlığını üstlendiği bu gazete, özellikle basm hayatında yankılar uyandırması bakımından Ahmed Midhat Efendi’nin çıkardığı Tercüman-ı Hakikat’tır. Kadrosunda yeralan Muallim Naci’nin edebî polemikleri aydınlar ve halk arasında ilgiyle takibedil-miştir. Yine bu gazetede yayınlanan edebiyat, tarih yazüarı ve fıkralar Müntahabât-ı Tercüman-ı Hakikat adlı ciltlerde toplanarak bir arada okunmaları sağlanmak maksadıyle yayınlanmıştır. Bu da Türk basmında ilk defa görülen bir yenilik sayılması gerekir. Yine aynı yıl yayma giren Karagöz adlı mizah gazetesiyle Bahçe adlı çocuk gazetesinin de yaym hayatları bir yıl sürdüğü halde münderecatları bakımından gösterilebilir. 1879’da İktisadî ve ticarî konulara yer vermek maksadıyle Mehmed Ali tarafından çıkarılan 15 günlük gazete ve bir yıl sonra yaym hayatma giren Vekayi-i Tıbbiye adlı ihtisas dergisi de belirtilmeye değer. 1881’de Türk edebiyatının en değerlileri arasında yeralan Mecmûa-ı Ebüzziya yayın hayatına girmiş ve uzun süre devam etmiştir. Jön Türk hareketinin dikkate değer simaları arasında gördüğümüz, bir tarih yazarı da olan Murad Bey tarafından yayınlanan Mîzân (1885), kısa bir süre sonra sahibinin Avrupa’ya kaçmasıyle Paris’te çıkarılmış, II.Meşrutiyet’te sahibinin yurda dönmesiyle İstanbul’da çıkarılmasına devam edilmişse de (1908), sahibine’‘MizâncıTakabmı bırakarak 1909’da kapanmıştır.

1886 ve 1888 yıllarında, Abdülhak Hâmid ve Namık Kemal’i yazı kadrosunda .gördüğümüz Menemenlizâde Tahir tarafından çıkarılan Gayret ve Abdülhalim Memduh’la Tepedelenli-zâde Kâmil ve Cenab Şehabeddin gibi tanınmış edebiyatçıların yazılarıyla yayınlanan Muhit yaym hayatma girmişlerdir. 1891’de Kitapçı Karabet’in ilkokul çocuklarına temel bilgiler vermek amacıyla çıkarılan Mekteb, bir süre bu hüviyetle yayınlandıktan sonra 1894’de edebiyat dergisine dönüştürüldü. Hareketli olan bu dergide Edebiyat-ı Cedideciler bir araya geldiği gibi edebî anketlere de yer verildi. Edebiyat tarihimizde önemli yeri olan Servet-i Fünûn önce filim ve teknik gelişmeleri işleyen yazılara ağırlık ıveren bir yaym organı olarak çıkarılmıştı (Ahmet İhsan, 1892). Servet-i Fünûn ile Malûmat arasındaki edebî polemik (1895), Türk edebiyatında Edebiyat-ı Cedideciler olarak bir ekol hüviyetinde anılacak olanların en ileri gelenlerinin bu dergide biraraya gelmelerine vesile oldu.

Servet-i Fünûrila polemik yapan Malûmat, önce Artin Efendi tarfmdan yayınlanan haftalık bir dergi iken 1894’de kapatıldı; bir yıl sonra, 1895’de Baba Tahir tarafından yeniden yayınlanma imkânına kavuşturuldu. Bu derginin etrafına toplanan edebiyatçılar daha ziyade eskilerdi. Bunların ardından 1893 sonunda yaym hayatına giren Mekteb dergisi, Halid Ziya ve Cenab Şahâbeddin gibi Edebiyat-ı Cedide’nin ileri gelenleri yanında eski gelenekleri sürdüren İsmail Safa ile Faik Esad ve arkadaşlarına sayfalarını açtı. Bu karma hâli dergiye, ayrı anlayışları tatmin edebilmek bakımından uzun süre devam etmek imkânını sağladı.

1894 yılında Türk basınının uzun ömürlü gazetelerinden Ikdâm Ahmed Cevdet tarafından yayınlandı ve Lâtin harflerinin kabulü tarihine kadar devam etti. Kapanış tarihi olan 1928 yılına kadar ikdam’m fıkra ve makale şeklinde yenilikler getirdiği görülmektedir.

Mehmed Rıza tarafından yayınlanan Resimli Gazete (1899), yeni bir tür getiriyordu. Yaymı 1916’ya kadar sürebildi. 1900’da yayınlanan Musavver Terakki, bir yandan tercümeye, bir yandan resme önem verirken, yeni bir türü benimsetmeye çalışıyordu. 1908’de yaym hayatma giren Musavver Muhit, ilk defa renkli resim yayınlamak suretiyle bir ileri merhalenin habercisi oluyordu.

Bu arada yurtdışı Türk basını da özellikle üzerinde durulmaya değer. Hattâ böyle dışarıda belirli bir politik sebeple gazete yayınlamakta Türk basınının bütün dünyada özel bir yeri bulunduğu söylenebilir. Bu basm II.Abdülha-mid ve yönetimine karşı dış ülkelerde kuı ılmuş ve gelişmiştir. Şüphesiz, fikirleri bakımından o dönemin tarihi içinde önemli bir yeri vardır. Türk basınının dışarıda, yabancı ülkelerde gelişme göstermesinin başlıca sebebi, Türk aydınlarının devlete karşı kurdukları cemiyetlere ait fikir ve propagandaları yurt içinde yürütmek imkânım bulamamalarıdır. Böyle bir cemiyet ilk defa,Şinasi, Namık Kemal, Nuri, Refik ve Ayetullah Bey tarafından 1865’de kurulan Yeni Osmanlılar Cemiyeti’dir. Cemiyetin başkanlığını Mir’at gazetesi sahibi Refik Bey üstlenmişti. Daha sonra kurulan Ittihad ve Terakki, yurtdışma basm faaliyeti bakımından, Yeni Osmanlılar’ın hayli ilerisinde bir yer aldı. Şüphesiz bunda zamanın ve yeni cemiyetin imkânlarının daha geniş çaplı olmasının da etkisi vardı.

Cemiyetin imkânları o derecededir ki, İngiltere, Fransa, Avusturya, İtalya, Yunanistan, Kıbrıs, Mısır, Amerika, Brezilya dahil olmak üzere 13 ülkede muhalefet yayınları yapabilmiştir. Bu gazetelerin hemen hepsi, mâli imkanlarını, Maliye Nazırı mevkiinde iken bu görevden uzaklaştırılınca Fransa’ya yerleşen Mısırlı Prens Mustafa Fazıl Paşa’dan sağlamışlardır. Bu Fazıl Paşa, yalnız yurtdışındaki Türk muhalefet basınmı değil, Türkiye’den Batı’ya kaçan hemen bütün Türk muhaliflerini de mâli bakımdan tereddütsüz destekliyordu. Ayrıca, yabancı kaynaklar da, Türkiye üzerinde besledikleri emeller bakımından bu tür muhalefete maddî kaynak bulmayı ihmâl etmiyordu. Tabiî, dışarıdaki Türk muhalefetinin tenkit dozu alabildiğine yüksekti. Çünkü bunlara yardım eden kaynaklar, Osmanlı İmparatorluğu’nun bir an önce yıkılmasını istediklerinden bunun böyle olması yolunda istekler belirtiyorlardı.

Yurtdışındaki Türk muhalefetinde, basm olarak genellikle Türkçe olmakla beraber, Fransızca, İngilizce, Almanca, Arapça ve İbranice yayınlar da yer alıyordu. Vesikalara göre, bunların içinde en eskisi Ali Suavi Efendi’nin Muhbir’i olarak bilinmektedir. 1867 Ocak aymda İstanbul’da yayma giren bu gazete, Ali Suavi Avrupa’ya kaçınca, aynı yılın Ağustos aymda yaymını Londra’da sürdürmeye başlamıştır. Sermayesi, tabiî Mısırlı Mustafa Fazıl Paşa tarafından sağlanmıştır ve Muhbir, Fransızca, İngilizce ilâveler vermek suretiyle 31 Ağustos 1867 ile 3 kasım 1868 arasında 50 sayı yayınlanmak imkânını bulmuştur. Muhbir’den sonra Yeni Osmanlılar’ın bu çeşit yayın organlarının en önemlilerinden olan Hürriyet ’i sahnede görüyoruz. Ziya Paşa ve Namık Kemal tarafından önce Londra’da (1868) 89 sayı çıkarılan Hürriyet, Ali Suavi’nin Ali Paşa hakkında bir yazısı üzerine İngiliz adliyesince tâkibata uğrayınca, Ziya Paşa tarafından Cenevre’de (1870) 11 sayı yayınlandı. Namık Kemal 63. sayıdan itibâren gazeteden ayrılıp Türkiye’ye döndü. Ziya Paşa’da 1869’da yurda dönen Namık Kemal’i 1871’de izledi. Ali Suavi, yine Mısırlı Fazıl Mustafa Paşa’mn verdiği sermaye ile Ulûnı gazetesini yayınlamaya başladı ve Almanlar savaş dolayısıyla Paris’i kuşatınca gazete Lyon’a götürüldü. Muvakkaten Ulûm Müşterilerine adıyla yayınma devam etti. Bu sıralarda yurtdışı muhalefet basınının çoğaldığı dikkati çekmektedir. Hüseyin Vasfı Paşa ve Mehmed Bey Cenevre’de İnkilâb’ı (1870) yayınlarlar. Hayal (Paris 1878, Londra 1819), İstikbâl (Cenevre, 1880), Gencine-i Hayâl {Paris, 1881) Yeni Osmanlılar dönemi dış ülkeler muhalefet basınının belli başlı örnekleri olarak gösterilir. Daha sonra 1895’de Paris’te yayınlanmaya başlayan Ahmed Rıza Bey’in başmda bulunduğu Meşi’eret, yazıları bakımından şair İsmail Safa ve Muhiddin Paşa’nm İstanbul’dan gönderdikleri yazılarla desteklendi. 1897’de Fransızca nüsha yayınlayan Meşveret, hükümet tarafından takibata uğrayınca Paris’ten ayrılmak zorunda kalarak yine Ahmed Rıza Bey tarafından İsviçre ve Belçika’da yayınlandı. Jön Türk hareketinin önde gelenlerinden Mizancı Murad Bey’in Mizârimm yayınlanmasına 1877-de Kahire’de başlandı. Bu gazetede Arap milliyetçilerinden Halil Ganem, Fransa’da Türkiye aleyhine yazılarıyla tanınan Albert Koda gibi tehlikeli sayılabilecek kişiler de yazmaktaydı. Daha sonra Cenevre’ye taşınarak yaym hayatını orda sürdüren Mizan bir ara Fransızca olarak da basıldı. İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin kuruluşundan sonra, Cenevre’de İshak Sükûti ve Abdullah Cevdet tarafından Türkçe ve Fransızca olarak yayınma başlanan Osmanlı gazetesi 1897-1900 yılları arasında Cenevre’de, 1903’de 120. sayısından itibaren Kahire’de yayınlandı; daha önce 1900 yılında Londra’da da basılmak zorunluluğuyla karşılaşılmıştı. Bu sıralarda II.Abdülhamid dışarıdaki muhalefeti pazarlıkla dağıtmak maksadıyla ustaca bir teşebbüste bulundu ve netice de aldı. Bunun sonucu olarak İshak Sükûti Roma Elçiliğine, Abdullah Cevdet Roma Elçiliği’ne doktor olarak atandılar; gazeteciliği tamamiyle bıraktılar. Kapanan gazete, 1902’den sonra yeniden yaym hayatma sokuldu ve Paris’te toplanan Ahrâr grubuna karşı ortaya çıkan Ekseriyat Fırkası’nın yaym organı durumuna girdi. Bu dönemde Yazıişleri Hüseyin Siret, İdare Müdürlüğü ise İsmail Hakkı Paşa tarafından yürütüldü.
İshak Sükûti ve Abdullah Cevdet beylerin doktor olarak Abdülhamid’den görev kabul etmelerinden sonra, yurtdışında hayli gelişmiş bir durumda bulunan muhalefet içinde görüş ayrılıklan başgöstermekte gecikmeyecektir. 1902’-de Prens Sabahaddin’in Paris’te topladığı kongrenin kararlarını tasvip etmeyen İttihad ve Terakki Cemiyeti azalarmdan bir grubun çıkardığı Şûrâ-yı Ummet’e kadar yayınlanan gazeteler arasında Ezan (1896, Cenevre, Tunalı Hilmi), Kanûn-i Esâsî (Kahire, 1897), intikam (Cenevre,1899), Hilafet (Londra,1899) Sada-yı Millet (Kahire, 1900, Leon Efendi), Selâmet (Brüksel, 1901, Dr.Lütfi Bey) sayılabilir. İttihad ve Terakki’nin organı olan Şûra-yı Ümmet, kısa bir süre çıkarıldı; 31 Mart Vak’ası üzerine yayınma son verildi. 1910’da haftalık olarak yeniden yaym hayatma girdi.

Doktor Abdullah Cevdet tarafından 1904’de Cenevre’de yayınlanmaya başlanan Ictihad, sonradan Mısır ve İstanbul’da yayınlanarak 28 yılda 358 sayı vererek dışarıda yayınlanan organların en uzun ömürlüsü oldu. Ayrıca, bazı ifratları ve tenkid edilebilecek tarafları bulunmakla beraber, yeni Türk aydınları üzerinde büyük ölçüde nüfuz kazandı. Adem-i Merkeziyetçilerin organı olarak çıkarılan Terakki (Kahire, 1906) ve Şûra-yı Osmanî (1907), Yeni Fikir ve Hilâfet gibi gazete ve dergiler uzun ömürlü olamadıkları gibi etkili olmaktan da uzak kaldılar.

II.Meşrutiyet’in ilânı yurtdışı muhalefetin özellikle basm olarak devamını lüzumsuz hâle getirmiş bulunuyordu. Bu muhalif basmı yürütenler yurda dönerek birtakım görevler aldılar. Bu arada dışarıda başlatılan gazete ve dergilerin İstanbul’da devam ettirilmesi girişiminde bulunanlar da oldu. Ne var ki, bu yayınların hiçbiri yurtiçinde tutulmadı ve bu sebeble kapılarını kapatmak zorunda kaldılar. Bu başarısızlığın sebebi, her şeyden önce muhalefet konularının başlıcalarmdan biri olan Abdülhamid’in artık bir tenkid konusu olmaktan çıkmasıydı, ayrıca dışarıda çeşitli yollardan temin edebildikleri malî destekler de onlardan ellerini çekmişlerdi. Bu durumda okuyucu yalnız gazetecilik ve dergicilik sanatının özellikleriyle çekilebilir, bu gazete ve dergiler de böylece yaşamak imkânını bulabilirlerdi. Dışarıda muhalefet organları çıkaranların hemen hiçbiri böyle bir kabiliyetin sahibi değildi.

1908-1923 Geçiş döneminde, her şeyden önce Meşrutiyet’in ikinci defa ilânı (1908), bütün benzeri olaylarda görüldüğü gibi basma dikkati çeken bir canlanma getirmekten geri kalmadı. Meşrutiyet’in ilân günü olan 24 Temmuzda gazeteciler bir toplantı yaparak gazetelerinin sansürden geçirilmesine müsaade etmemek kararı aldılar. Bugün, daha sonra Gazeteciler Bayramı olarak kutlanmaya başlandı.

Kanûn-i Esâsî’deki “matbuât, kanun dairesinde serbesttir’ hükmü, gazetecilerin aldıkları karara uygun olarak “hiçbir şekilde kablettab’ı (basılmadan önce) teftiş ve muayeneye tâbi tutulamaz” cümlesiyle değiştirildi. Bu hürriyet havası basm hayatında istenmeyen, mesleğin ruhuna aykırı birtakım yayınların ortaya çıkmasına da yolaçmıştı. Adetâ önüne gelen bir şeyler çıkarıyor ve tabiî bunların hiçbiri yaşamak imkânı bulamıyordu. Bu hava uzun süre devam etmeyecek, yeni hükümet, İttihad ve Terakki idaresi basm üzerinde kontrolünü arttırınca yeni gazeteler, her bakımdan devam şartları düşünülmüş olarak basın hayatında yerlerini alacaklardı. Yeni gazeteler istikrara doğru gittikleri sırada 31 Mart Vak’ası öne sürülerek basm üzerindeki baskı daha da arttırıldı. Baskıların en dikkate değeri sansürün yeniden getirilmesiydi. Bu kadarla da yetinilmeyerek bir süre devam eden hazırlıklardan sonra 28 Nisan 1909’da, 1881 Fransız Kanunu esas alınarak düzenlenen ve Meclis’e sunulan tasarı, garip bir tesadüf eseri olarak Meşrutiyet’in yıldönümü günü kanunlaştı. Daha sonra her defasında değişikliklere uğrayan bu kanuna göre gazete çıkarmak beyannâme vermek usulüne bağlandı. Bu kanun, 1923’den sonra görülecek olan güdümlü basın’ın habercisi oluyor ve bir geçiş dönemi’nin bâriz vasfı olmak işaretini taşıyordu.

Meşrutiyet ilân edildiği sırada İstanbul’da, yaymlanış tarihlerine göre İkdâm (1894), Sabah (1876), Tercümân-ı Hakikat (1878), Saâdet (1885) adlarıyla dört gazete yayınlanmaktaydı. Yeni dönemlerde basının her önüne gelen tarafından kolay sanılan bir meslek olduğunu belirtmek için Meşrutiyet’in ilk yılında 353 gazete ve dergi yayınlandığını, bu sayının 1910’da 130’a ve 191 l’de 124’e düştüğünü, sonraki yıllarda büsbütün azalma gösterdiğini söyleyebiliriz.

II.Meşrutiyet’in ilânı basında bir yandan böyle gelip geçici gazete ve dergilerin çıkarılmasına vesile olurken, bir yandan da köklü bir yaym hayatma namzet gazeteler de basm hayatma giriyordu. Bunlardan ilki, Meşrutiyet’in ilânından 10 gün sonra Hüseyin Cahit (Yalçın), Tevfik Fikret ve Hüseyin Kâzım tarafından yayınlanmasına başlanılan (2 Ağustos 1908) Tanîn’dır. İtti hatçı olan HüseyinCahit Mebusan Meclisi’ne girmiş olduğundan Tanîn, İttihadçıların yaym organı durumunda bulunuyordu. 31 Mart Vak’ası’nda gazete tahrip edildi. Tevfik Fikret siyasî fikirleri yüzünden gazeteden ayrıldı. Ayrı ayrı zamanlarda kapatılan Tanîn, Cenin, Renin, Senin, Hak gibi adlarla 1925’de İstiklal Mahkemesi tarafından kapatılmcaya kadar yaym hayatını sürdürmek imkânını buldu. 10 Ağustos 1908’de yayınlanmaya başlanan Karagöz, bir ‘geleneğe dayanması bakımından halkın ilgisini çekti ve uzun süre devam etti. Önce Gazete
adıyla Abdullah Zühtü tarafından yayınlanan Yeni Gazete’nin yazarları arasında Mehmed Sadık, Ahmed Emin (Yalman) ve Hakkı Behiç gibi yazarlar bulunmaktaydı. 1913 yılma kadar yayınlanabildi. Mevlânzâde Rıfat tarafından yayınlanan Serbesti, yine aynı kişi tarafından yayınlanan Hukûk-ı Umûmiyye’nin kapatılmasından sonra Fedakârân-ı Millet Cemiyerinin organı haline geldi. Gazete, muhalefetiyle İttihadçıların uğraşma hedefi oldu. 1909 yılında başyazar Haşan Fehmi’yi öldürdüler. Bu olay üzerine Mevlânzâde yurtdışma gitti ve Serbest? -yi yayınlayarak (1909) muhalefete devam etti. Ittihadçılara muhalefette bulunan Sadâ-yı Millet gazetesinin başyazarı Ahmed Samim’di ve bu gazeteci de Haşan Fehmi’nin âkibetine uğratılarak Ittihadçılar tarafından durduruldu.

İttihadçıların diş biledikleri gazetelerden biri de 9 Kasım 1908’de yayınlanmasına başlanan Volkan’dı. Derviş Vahdetî’nin sahibi olduğu ve Said-i Nursî tarafından yazılan yazıları da yayınlayan Volkan, İttihadçıların kurşunlarının harekete geçmesine lüzum kalmadan 31 Mart Vak’ası’nm tahrikçilerinden olduğu gerekçesiyle yaym hayatından uzaklaştırıldı. 1903 yılında yayma giren Sırât-ı Müstâkim’m devamı sayılabilecek Sebilû’r-Reşâd bu dönemin en dikkate değer fikir dergilerinden biridir. Kadrosunda imparatorluğun bütün büyük şöhretlerinin yeraldığı dergide özellikle Mehmed Akif, Babanzâde Ahmed Naim, Said Halim Paşa, Ahmed Hamdi (Akseki), İsmail Hakkı (İzmirli), Şemseddin Günaltay (sonradan başbakan) devamlı olarak yazıyorlardı. Dergi, İslâmcılık akımının, İlmî bir anlayış içinde savunuculuğunu yapıyor, sayfalarında zaman zaman fikir karşıtlarını hedef tutan polemikler yeralıyordu. Eşref Edib tarafından Cumhuriyet’in ilânından sonra da aralıklarla yayınına devam etti. Değişik konuda olmakla beraber genel politika çizgileri bakımından gazete ve dergilerden Ceride-i Sûfiyye, Sıyt-ı Hilâfet, Mikyas-ı Şeriat, Hikmet, Beyanül-Hak ve Islâm Mecmuası da bu arada sayılabilir.

İttihad ve Terakki Cemiyeti Selânik’te Bağçe adında kendi organı olarak bir gazete yayınlatıyordu ve bu gazetede mümkün olduğu ölçüde, fakat sertlik elden bırakılmadan cemiyetin orijinal olduğu kanaatini taşıdığı görüşler yansıtılıyordu. İstanbul basmmda ise, Yeni Tasvîr-i Efkâr, Milliyet, Hak Yolu, Hürriyet, Ittihât, Ittifâk, daha bazı batıp çıkan benzerleriyle aynı yayın çizgisinde yeralmışlardı.

II.Meşrutiyet sonrasındaki bu bir dereceye kadar her şeyin ve bu arada topluma ait her türlü değerin derece derece ayakta olduğu bu dönem, bir süre sonra fikir bakımından Islâmcı görüş dışında bir aydınlanmaya, belirliliğe kavuşacaktır. Nitekim öyle de oldu. Devamlılık ifade eden fikirlerin savunucuları olan gazete ve dergiler devamlılık imkânlarını da getirerek basın ve fikir hayatmda kendilerini göstermeye başladılar. Özellikle muhalefet, Ittihadçılaı a karşısına kuvvetli fikir kadroları ve organlarla çıkıyordu denilebilir. Bunlardan Alemdâr Refik Cevad (Ulunay) tarafından yayınlanıyordu. Lütfı Fikri tarafından yayınlanan ve hükümet tarafından her kapatıldığında, Teşkilât, Tanzimat, Maşrik, Te’sis, Teminat (1912) gibi adlarla çıkan Tanzimat muhalefetdeki ısrarıyla dikkati çekiyordu. Hakkı Tarık Us ve Asım Us kardeşlerin 1917’de yayınlamaya başladıkları Vakit uzun ömürlü ve başarılı bir gazete oldu. 1918’de yaym hayatına giren Akşam çok uzun bir ömüre namzet olarak yaym hayatma girdi ve 1982’de imtiyazı satın alınarak Bulvar adıyla yayınlanmadan önce sabah gazetesi olarak da çıktı. Önce Ati, sonra adı değiştirilerek İleri olan yaym organı 1918’de Celâl Nuri (İleri) tarafından çıkarıldı ve altı yıl boyunca yayınlanabildi. Yunus Nadi’nin 1918’de yayınlamaya başladığı Yeni Gün, Millî Mücadele sırasındaki yaym hayatıyla dikkati çeker. Bu sırada adı Anadolu’da Yeni Gün idi. Aynı dönemde Millî Mücadele sırasında Afyonkarahisar’da Öğüt yayınlanıyordu. Bu dönemde fikrî edebî ağırlıkları bulunan dergiler, Türk Yurdu (1912), Milli Tetebbular Mecmuası (1915), Içtimâiyat Mecmuası, Yeni Mecmua (1917) olarak sayılabilir. Bu dergilerden bazıları Türk fikir hayatma paha biçilmez hizmetlerde bulunmuşlardır. Cemiyetin hicvî, ve çizgilerle muhalefet olarak mizah türünde dergiler biriri peşi sıra veya çok kısa aralıklarla birbirlerini izliyerek yaym hayatma girdiler. Bunlar: Kalem, Davul, Püsküllü Bela, Curcuna, Çoşkun Kalender, Hokkabaz, Dalkavuk, Zevzek, Hoca Nasreddin, Geveze, Meddah, Hacivat, Hayâl-i Cedid, Şaka, Eşek vb. olarak sıralanabilir. Millî Mücadele dönemi basım bir ayrıcalık gösterir. Mondros Mütarekesi (1918)’ne dayanarak Müttefik devletlerin yurdun çeşitli yerlerine asker çıkarıp İstanbul’u işgal etmelerinden sonra basının çeşitli tepkiler gösterdiğini görüyoruz. Bu arada Amerikan mandası taraftarları görülürken, Anadolu’da Millî Mücadele’nin başlamasıyla basm, mücadeleye taraftar olanlar ve olmayanlar şeklinde özetlenebilecek bir ayırım içine girmiştir. Basmm bu tavrı genel bir tasnif içinde ele almırsa, Peyâm-Sabah, Alemdâr, İstanbul, Ay dede, Ümid İstanbul hükümetinden yana bir tavır içine girerken, ileri, Akşam, Yeni Gün, Vakit ve sayılı bir edebiyat dergisi olan Dergâh Millî Mücadele’yi tutmuşlar, Tasvir-i Efkâr, Ikdâm, Tercüman gazeteleri objektif bir iyi karşılama tavrını tercih etmişlerdir denilebilir. Bu arada taşra vilayetlerinde binbir güçlükle yaym hayatma giren ve mücadelelerini sürdüren gazeteler de, İstiklal Savaşı’nm kendine has denilebilecek basınım vücuda getiriyordu. Ankara Hükümeti ise, 14 Eylül 1919’da Sivas’da çıkarılan İrâde-i Millîye’-nin 10 Ocak 1920’de Ankara’da Hâkimiyet-i Milliye’yz dönüştürülmesiyle kendi organına kavuşmuş bulunuyordu. Önceleri haftada iki gün yayınlanan bu gazete daha sonra günlük çıkmaya başlamış ve Millî Mücadele’nin sonuna kadar resmî basm orgar. görevini sürdürmüştür. Hakimiyet-i Milliye, İstanbul’un işgali üzerine Yunus Nadi’nin Veni Güriü Ankara’ya nakledip orada yayınlamaya başlamasıyla, 16 Mart 1920 tarihinden itibaren Ankara’nın basm hayatı ilk özel gazeteyi de kendi çerçevesi içine almış olmaktadır. İstanbul’dan Ankara’ya Millî Mücadele’yi desteklemek amacıyla nakleden yaym organı yalnız Yeni Gün değildir. Sebilü’r-Reşâd dergisi de, sahibi Eşref Edip Bey tarafından başta Mehmed Akif olmak üzere diğer arkadaşlarıyla birlikte sırf Millî Mücadele’ye yakından yardımda bulunmak amacıyla Ankara’ya götürülmüş ve orada yaym hayatma devam ettirilmiştir. Bcylece, Ankara basmı diyebileceğimiz bir yaym faaliyeti oluşmuştur. Anadolu’da Millî Mücadele’yi destekleyen gazeteler ise, ayrı vilayetlerde bulunmakla beraber hayli kabarık bir yekûn oluşturmaktaydı. Bunlardan özellikle Albayrak” (Erzurum, 1913), Babalık (Konya, 1911), Öğüt (Afyonkarahisar, 1918, bir ara Konya ve Ankara’da da yayınlandı) başta gelenlerdendir. Aynı hizmet yolunda Millî Mücadele’yi destekleyen ve halk arasında büyük önem kazanan gazeteler de vardır. Faik Ahmed (Barutçu) tarafından Trabzon’da yayınlanan Bayrak (Aralık 1918), Ahmed Remzi (Yüregir)’-in 1918 Aralık aymda yayınladığı ve Adana’da yayınım sürdürürken Fransızlar tarafından yasaklanınca Pozantı’da bir vagon içinde hazırlanma ve basımını devam ettiren Yeni Adana önde gelenlerdendir. Bir sonuncusu Millî Mücadele’-de de yaylnmı sürdürdü. Ayrıca, Millî Mücadele’ye katılan fikir adamlarının yazılarına yer verilmesi bakımından Ahmed Hamdi ve Hüsnü Açıksöz tarafından yayınlanan Açıksöz (Haziran 1919), sayfalarında bütün cephe tebliğlerine yer ayırmak suretiyle de bir özellik kazanmıştır. Mustafa Necati, Vasıf ve Esat Çınar’ın çıkardıkları İzmir’e Doğru (Balıkesir, Kasım 1919) Balıkesir’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesi üzerine kapatılıncaya kadar Millî Mücadele hizmetinde sürekli yaym yapan neşir organlarının sayısı hayli yüksektir ve şöyle sıralanmaları mümkündür:

İntibah, Hakikat, Arkadaş, Doğru Söz (Bursa), Ses (Balıkesir), Aydın İli (Nazilli), Mücadele-i Milliyye, Gaye-iMilliye (Sivas), Emel (Amasya), Emek, Şarkın Sesi (Ankara), Aks-i Seda, Ahâli (Samsun), Anadolu (Antalya), Dertli, Türk Oğlu (Bolu), Yeşil Yuva (Artvin), Trabzon (Trabzon)Jşık, Yeni Giresun (Giresun), Adalet (Bandırma), Güneş (Ordu), Bucak (Ordu), Varlık (Sarıkamış).

Ayrıca bu dönemde Anadolu’da iki düşünce ve ilim dergisinin yayınlandığı da görülmektedir. Bunlardan biri Malta sürgününden yurda dönen Ziya Gökalp’m Diyarbakır’da 1922’de yayınlanan Küçük Mecmua’dır, diğeri ise İlim-Fen, Felsefe Tetubbuatı (1922). adını taşımaktadır ve Hakkı Baha, Edip beyler tarafından Ankara’da yayınlanmıştır. Yazı kadrosunda Yusuf Akçura ile Ziya Gökalp’de vardır.

Mizah basını da Ankara Hükûmeti’ni desteklemek yolunda faaliyete geçmiş, Anadolu’da Peyâm-Sabah, İstanbul’da aynı addaki fakat Anadolu’hareketine karşı olan gazete ile alay etmek amacıyla Aka Gündüz tarafından çıkarılmışsa da dikkate değer bir alaka görmemiş buna karşılık mizahî kalem oldukça kabarık bir okuyucu topluluğu bulabilmiştir.

Anadolu’da yayınlanan gazetelerin hepsi Millî Mücadele’yi ve başmda bulunan Mustafa Kemal’i desteklemiş değildir. Sayıları az olmakla beraber, bunlar Meclis’te birinci grup olarak adlandırılan Mustafa Kemal ve grubuna karşı çeşitli şekilde muhalefette bulunmuş veya İstanbul Hükûmeti’nden yana olmuşlardır. Trabzon’d yayınlanan İr şad {1919) bunlardandı. Sahibi Ömer Feyzi, Kuva-yı Milliyyeciler tarafından takibedilip sıkıştırılınca, İstanbul yoluyla Yunan işgali altında bulunan Balıkesir’e geçti ve İr şad’ı orada yayınladı (1920). Ömer Feyzi bu kadarla da kalmadı. Daha sonra Yüzellüikler listesine alınınca Paris’e giderek orada Zincirbend Cumhuriyet adlı gazeteyi çıkararak muhalefetini devam ettirdi. Yine bu tür basından Eskişehir’de yayınlanan Yeni Dünya (1920), Bolşevik taraftarlığı yapmaktaydı. Aynı politika çizgisinde Hayat (1921) da yer almıştır. Muhalif gazetelerden T an’m sahibi Ali Şükrü’nün Mustafa Kemal’in muhafızlarından Topal Osman tarafından öldürülmesi, basm tarihinin dikkate değer olayları arasında yeral-mıştır. Eskişehir’de yayınlanan Hatif, Adana’da yayınlanan Ferda, Kastamonu’da yayınlanan Zafer ve Erzurum’da çıkan Şark’ın Sesi, derece derece, fakat aynı çizgide Millî Mücadele’ye karşı muhalefet akımını temsil etmişlerdir.

Anadolu basını çok küçük bir istisna dışında Millî Mücadele’yi samimiyetle hattâ büyük tehlikeleri de göze alarak desteklerken, Trakya, arada İstanbul Hükümeti ve coğrafya engeli bulunmasına rağmen, taraftarlığını fiilen belirtmekten geri kalmamıştı . Millî Mücadele’yi destekleyen Trakya 1918’de Mehmed Şeref Bey tarafından Edirne’de yayınlanmış, bunu 1919’da yayınlanan’ Mehmed Behçet Bey’in çıkardığı Ahali takibetmiştir. Ahali, Yunan işgalinden sonra Sofya’da aynı yöndeki yaymını sürdürmüştür.

Millî Mücadele’den sonra, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte başlayan dönemde, Türk basını 1923-1946 yıllarını içine alan çeyrek yüzyıla yakın, hattâ rejimin tek partiden fiilen ayrıldığı 1950 Mayısına kadar çeyrek yüzyılı aşan bir zaman bölümü içinde dikkate değer bir güdümlülük süreci geçirmek zorunda kalmıştır. Güdümlülük, basının gerçekleştirilen inkılapların getirdiği zorunluluklar doğrultusunda yayında bulunmasını sağlamakla alakalıdır. Tabiî bu arada bürokrasinin sorumlu olduğu sindirme teşebbüsleri görülmüş, gazeteler sık sık kapatılmıştır.

Cumhuriyet döneminde güdümlülük ve sindirme hareketleri, basını kontrol altına almak eğilimi Hilâfet meselesiyle ilgili olarak bazı büyük İstanbul gazetelerinin İstiklâl Mahkemeleri’ne verilmeleriyle başlar. Tanîn sahibi Hüseyin Câhid Yalçın, İkdam sahibi Ahmed Cevdet, Tevhid-i Efkâr sahibi Velid Ebüzziya ayrıca bu gazetelerin, yazıişleri müdürleriyle Baro Başkanı Lütfi Fikri özel kuruluşlu mahkemede yargılandılar. Lütfi Fikri dışındakiler beraat ettirildi. Söylendiğine göre, Mahkeme Başkanı, sonradan Yavuz-Havuz meselesinde mahkûm olan Topçu İhsan’m basınla münasebetlerini düzenlemesinin yararlı olacağı görüşünün Mustafa Kemal’e telkin edilmesi üzerine 4 Şubat 1924’de yayınlanan devrin bütün belli başlı gazetelerinin katıldığı bir toplantı İzmir’de düzenlendi. Velid Ebüzziya bu toplantı için İzmir’e gittiği halde, yazıişleri müdürünün toplantıyı gazete sahiplerinin saygılarını bildirmek üzere İzmir’e gittiklerini bildirecek yerde toplantı davetinin M.Kemal tarafından yapılmış gibi göstermesi -yanlışlık olarak- yüzünden, Velid Ebüzziya M.Kemal tarafından Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti zamanındaki faaliyetleri takdirle karşılandığı halde, toplantıya alınmadı. Toplantıda konuşan M.Kemal, basmm, giriştiği mücadeleyi desteklemesi gerektiğini bildirdi. Basmm güdüm altına girmesi ve yönlendirilmesinin başlangıcı bu konuşmanın yapıldığı tarih olarak başlatılması gerekir.

Bu güdümlü ve yönlendirilmeli idareye olaylar da destek oldu denilebilir. Bir yıl sonra, poğu’daki hareketler vesile edilerek Takrir-i Sükûn kanunu çıkarıldı (1925). Bu kanunla basmm kontrolü, yasaklanması ve kapatılması konularında hükümete geniş yetkiler verildi. Kapatma hareketlerinin başlaması da gecikmeyecekti. Nitekim, Bakanlar Kurulu kararıyla (İstanbul’da yayınlanan belli başlı gazetelerden bazılarıyla Islâmcı ve sol eğilimli dergiler (Tevhid-i Efkâr, Son Telgr’af, İstiklâl, Sebilü’r-Reşad, Aydınlık ve Orak-çekiç) ile Adana’da yayınlanan Toksöz gazetesi kapatıldı. Üç gün. sonra aralarında İzmir, Âdâna, Trabzon, gazetelerinin de bulunduğu beş gazetenin daha yayınlarına son verildi. İstanbul’da yayınlanan Tanin ve Vatan ile Resimli Ay daha sonra kapatılan yayın organları topluluğuna katılacaklardır. Bu arada Hüseyin Cahit ve gazetesinin yazıişleri müdürleri tutuklandılar. Hüseyin Cahit, Takrir-i Sükûn kanununun yürürlüğe konması üzerine siyâsi yazı yazmayacağını makalesinde belirttiğinden bu davranışı, İsmet Paşa hükümetini protesto olduğu ve ağır bir suç oluşturduğu gerekçesiyle yargılandı ve ömür boyu Çorum’da sürgünde kalmak cezasma çarptırıldı. Diğer gazete sahip ve sorumluları Elazığ İstiklâl Mahkemesi’ne sevkedildiler. M. Kemal’e affedilmelerini dileyen – Velid Ebüzziya imzalamayı kabul etmediğinden imzası rızası alınarak Eşref Edib tarafından taklid edildi- bir dilekçe göndermeleri üzerine affedilmek suretiyle beraat ettirildiler. Orada bulundukları sırada, basınla alâkası bulunmayan birçok idam sahnelerini de gördüler. Bu sahnelerin psikolojik bir etki elde edilmek amacıyla gözleri önünde cereyan ettirildiği söylenir.

Basının böylece sindirilmesinden sonra, inkılaplar gerçekleştirilmeye başlandı. Güdümlü olmayı kabul eden ve söz konusu tatbikata uğramaktan kurtulan gazeteler, İnkılaplar konusunda kamuoyunu oluşturmakta kullanıldı. Basının böylece susturulması ve Latin köklü alfabenin kabulü, ülkenin kültür hayatında başlangıcın getirmesi zorunlu olan bir fikir ve yayın hayatı bunalımına yolaçtı. Gazete ve dergiler millî kök ve kültürümüzden söz edemez oldukları gibi, eski harflerle yayınlanmış kitaplarda yer almış fikirler de tamamıyle kapalı bir duruma sokulmuştur. Bu arada, gazetelerin Latin harfleriyle basılması korkunç denilebilecek bir okuyucu kaybına yolaçmış, hemen hepsi malî çaresizlik içine düşmüş, bunun üzerine çıkarılan bir kanunla basma gazete ve dergi olarak malî yardıma gidilmiş, bu da basmm güdüm ve yönlendirilmesini kuvvetlendirmekte bir vasıta haline getirilmiştir. Ne var ki baskı bu kadarla kalmayacak, 1931 yılında çıkarılan Matbuat Kanunu devam ettirilen uygulamayı daha kesin bir şekle sokacaktır.

Nitekim kanunun çıkarılmasından önce Meclis’te yapılan konuşmalarda varolduğu kaydedilen basm hürriyetinin kötüye kullanıldığı görüşü ısrarla vurgulanmıştır. 1931 tarihini taşıyan Matbuat Kanunu’nâz bulunan maddeler arasında, şüphesiz en şiddetlisi, Bakanlar Kurulu kararıyla gazete ve dergi kapatılabileceği ve kapatılan gazete sorumlularının bir daha gazete çıkaramayacaklarını bildiren madde idi. Ayrıca, Bakanlar Kurulu’nun verdiği kapatma kararları karşısında herhangi bir kademede adlî mercilere başvurma yolu tamamiyle kapatılmıştı. Ayrıca, kanuna, daha sonra değişikliğe uğramakla beraber, gazete çıkarmak için lise, yazıişleri ve sorumlu müdür olmak için de yüksek okul mezunu olmak şart konulmuştu.

Matbuat Kanunu’ndan sonra basını güdümlü bir biçimde yürütmek bakımından daha başka çalışmalar da dikkati çekmektedir. Böylece 1935’de toplanan Basın Kongresi’yle ilk adım atılır. Basm üzerinde devlet kontrolü daha ileri merhalelere vardırılır. Basın Birliği’nin kurulması bu kongreyi izledi. İktidarın basını tam kontrol altına alması karşısında herhangi bir itiraz görülmediği halde, Matbuat Kanunu’nda 1938’-de değişikliğe gidildi. Tasarı hiçbir itirazla karşılaşmadan kabul edildi. Yeni kanun süreli yaym için devrin ekonomik şartlarına göre önemli bir meblağ sayılan 1.000-5.000 liralık garanti mektubu verilmesini öngörüyor, gazete çıkarmak için ruhsatname şartı getiriliyor, okul ve üniversite olaylarının yayınlanması izne bağlanmış bulunuyordu.

Bu sıralarda II.Dünya Savaşı belirtileri hissedildiğinden hükümetler basının kontrolünü en önemli işler arasında görmüşler, baskı ve sınırlamayı bu yolda araç olarak kullanmaktan geri kalmamışlardır. Artık basında muhalefet adma bir ses kalmamış, böylece tek parti dönemi kendisini bütün ağırlığıyla hissettirmiştir. Arada bir tenkit yazılarına rastlanması ancak partinin, hükümetin girişeceği bazı teşebbüslere girişmesini mümkün kılacak zemini hazırlamak içindir. Bunlarda ileri gidilince, hemen durdurucu teşebbüsün gelmesi gecikmemiştir. Bu bakımdan bu dönemin gazeteleri arasında fikriyatları gözönünde tutularak bir tasnife gidilmesi mümkün değildir. Güçlükle gösterilebilecek istisnalar dışında gazeteler hep aynı görüş ve politikaları işlemişler, bunların yayınlayıcısı olmuşlardır. Zaten daha önce yayınlanan gazetelerin sahip ve başyazarları milletvekili seçildiklerinden ve pek azı bundan istisna edildiklerinden, parti fikriyatı dışında yayın yapmaları da mümkün değildi.

Daha yeni Daha eski