Kısaca Islahat Fermanı
Kırım Harbi’nin son yıllarına doğru kaleme alınan Islahat Fermanı, Osmanlı imparatorluğu içinde Müslüman olmayanlara verilen haklar açısından önem taşır.
1856 Islahat Fermanı ile tüm din ve mezheplerin törenleri serbest bırakılmıştır. Din ve mezhep değiştirme konusunda herhangi bir zorlama yasaklanmıştır. Osmanlı uyruğunda olan herkesin milliyet farkı gözetilmeksizin devlet memurluğuna kabul edileceği hükmü getirilmiştir. Her azınlık grubunun başkanlarıyla, hükümetçe bu gruplardan seçilecek memurlar Meclis-i Vala-yı Ahkam-i Adliye‘de Osmanlı uyruğunda olanların tümünü ilgilendiren sorunları görüşebileceklerdir. Irk, mezhep ve dil farklılıklarından ortaya gkan küçültücü ifadelerin kullanılması yasaklanmıştır. Islahat Fermanı, eğitim konusunda da yeni haklar tanımış, Osmanlı uyruğunda olan herkesin devletin askeri ve sivil okullarına girebileceğini, her azınlık grubunun eğitim ve sanat okulu açabileceğini kabul etmiş, ama derslerin seçimi ve öğretmenlerin atanmasını hükümetçe oluşturulacak bir eğitim kurulunun denetimine bırakmıştır. Adalet işlerinde ise Müslümanlar, Hıristiyanlar ve diğer din ve mezheplerden olanlarla ilgili davaların karma mahkemelerde agk olarak görüleceği, tanıkların kendi din ve mezhepleri üzerine yemin edecekleri, medeni hukuk ile ilgili davaların eyalet ve sancaktardaki karma mahkemelerde Şeriat’a ve Batı’dan aktarılan yeni yasalara göre açık olarak görüleceği ilkesi kabul edilmiştir. Islahat Fermanı, hem haklarda hem görevlerde eşitlik sağlamaya çalışmış, Osmanlı uyruğunda olan herkesten sınıf ve mezhep farkı gözetilmeksizin vergi alınmasını hükme bağlamıştır. Ayrıca Müslüman olmayan halkın orduda görevlendirilmesi ile ilgili gerekli düzenlemenin en kısa zamanda yapılacağı ifade edilmiştir.
Azınlıklarla ilgili hükümler dışındaki genel hükümler arasında ise, cezaevlerinde fiziki ceza ve işkence uygulanamayacağı, vergilerin toplanmasındaki yolsuzlukların kaldırılacağı, bayındırlık işlerine önem verileceği, tarım ve ticaretin geliştirilmesi için Avrupa’nın eğitim, bilim, sermaye ve tekniğinden yararlanılacağı gibi maddeler vardır.
Fermanın Hazırlanışı
Islahat fermanı Kırım Savaşı’nın son yıllarında hazırlanarak Paris antlaşmasının imzalanmasından altı hafta önce Bâb-ı âlide bütün bakanlar, yüksek memurlar ve şeyhülislâm, patrikler, hahambaşı ve cemaatlerin ileri gelenleri önünde okunarak ilân edildikten sonra Paris antlaşmasını hazırlamakta olan devletlere bildirildi. Islahat fermanı, Gülhane Hattı Hümâyunu gibi, Osmanlı İmparatorluğunda yapılması kararlaşbrılan yeni bir düzenin prensiplerini ve genel hatiarıyla programını içine alır; Tanzimat devrinin bir merhalesi olarak kabul edilirse de hazırlanış şekli, yapısı ve tesirleri ibbariyle ondan birçok noktalarda ayrılır. Gülhane hattının başlattığı Tanzimat düzeni, Osmanlı devlet adamlarının teşebbüsü ile ve ön plânda siyasî düşünceler olmaksızın sadece imparatorluğun müesseselerini yenileşbrmek maksadıyla terbplenmişb. Ordunun yeni bir düzene sokulması imparatorluğun, mülkî idaresinde standart bir eyalet taksimatının kabul edilmesi, Devlet Şûrasının ve vilâyet meclislerinin kurulması, ceza kanununun hazırlanması, medresenin yanında Avrupa örneğinde okullar aglması, karma mahkemelerin kurulması, bcaret kanununun kabulü gibi büyük çapta işler Tanzimabn başarıları idi. Bu başarılar imparatorluğu tam mânasıyle modern bir kılığa koymaktan uzaktı. Fakat Tanzimattan önceki durumuna göre Osmanlı kurumlan bu kılığa yakınlaşmış bulunuyorlardı. Avrupa devletleri ve en çok Rusya, Tanzimat imparatorluğunun tebaası için yetersiz görüyorlardı. Rus köylüsünün, Osmanlı köylüsünden daha çok hak sahibi ve refahlı olmasına rağmen Rus çarı polibka maksadları ile Osmanlı Ortodokslarının hâmisi rolünü kendisine pek yakışbrmakta idi. İngilizlerle Fransızlar da idealizm arkasında saklanan özel düşüncelerle Hıristiyan tebaa için yeni haklar verilmesinde Rusya’nın düşüncesine ortak ; gkıyorlardı. Kırım harbi ilk bakıma göre Ruslarla Fransızların Katolikler ve Ortodokslar için ayrı ayrı istikametten aynı amaca yöneltilen çıkarlar sağlamak için yaptıkları çalışmalardan doğmuştu.
Kırım Savaşı’nın sonlarına doğru barış ihtimalleri belirince, müttefik devletler, barış konferansında Rusya’nın Osmanlı İmparatorluğundaki Hıristiyan tebaa gkarma diye siyasî manevralar çevirerek Avrupa’nın Hıristiyan kamuoyundan parsa toplamasını önlemeyi düşündüler; 1 şubat 1855’te Viyana’da, Avusturya, İngiltere ve Fransa arasında, gelecek barış görüşmelerine temel ödevini görecek prensipler görüşüldü; bunlar arasına Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hıristiyan tebaanın hak ve imbyazlarının açıklanmasını isteyen bir madde kondu. Bu maddenin programlaşbrılması yolunda müttefik devletler arasında yapılan tarbşmalar neticesinde şu tezler ortaya atıldı.
Türk tezi: Osmanlı İmparatorluğundaki Hıristiyan tebaaya verilen hak ve imbyazlar Fâtih Sultan Mehmed devrinde başlar. Bu hak ve imbyazlar iki bölümdür. Birinci bölüm din yönünden olanlarını içine alır. Bunlar vicdan hürlüğü ile ilgili olduğundan, Bâb-ı âlî yenilemeye daima hazırdır. İkinci bölüm ise medenî haklarla adalet ve muhtariyet hususundaki imtiyazları ihtiva eder. Osmanlı hükümeb, Gülhane Hattı Hümâyunu ile İslâm ve Hıristyan tebaası arasında eşitlik prensibini kabul etmiş olduğu için, arbk böyle imbyazlar tanıyamaz.
Rus tezi: Paris antlaşmasına eklenecek bir madde ile Osmanlı Hırisbyanlarînın hak ve menfaatleri Avrupa devletlerinin toplu garanbsi albna alınmalıdır.
İngiliz tezi: Tam ölçüde bir din serbestliği ve hukuk eşitliği sağlanmalıdır.
Fransız tezi: İslâm tebaa ile Hıristyan tebaa arasında, cemiyet, haklar, vergiler, askerlik, millî eğibm ve devlet memurluklarına geçme bakımından sürüp gelen farklar bir ferman ile kaldırılarak Gülhane hatbnda işaret edilmiş olan tebaa eşitliği tam mânasiyle geliştirilmelidir.
Bâb-ı âlî ne Rusya’nın, ne de İngiltere’nin tezini kabul edemezdi. Çünkü birincisi, devlebn haklarına dokunmakta, İkincisi ise devlebn temeli demek olan İslâm dinini küçültmekte idi. Fransız tezine gelince, din ve devlete agktan agğa dokunur bir tarafi görülmediği için akla yakın olarak kabul edildi. İngiltere ile Avusturya bu ciheti kabul ettiklerinden Fransız tezi bir ferman şekline konularak ilânı Bâb-ı âlî’ye bırakıldı. Bütün bu agklamadan da anlaşılıyor, ki “Islahat fermanı” yabana devletlerin hazırladığı ve Bâb-ı âlî’nin kabul etmek zorunda kaldığı bir ıslahat programıdır. Osmanlı Devleti bu fermanı kendiliğinden ilân ettiğini dünyaya agklamakla hükümranlık haklarını yalnız şekil yönünden kurtarmış oluyordu. Gerçekte ise Osmanlı İmparatorluğu’nun Hıristiyan tebaasının refahını düşünmek ve bu hususta gereken kararları almak Avrupa büyük devletlerinin eline geçmiş idi.
Fermanın Yapısı
Gülhane hatbndaki prensibleri yeniledikten başka onlara yenilerini de ekleyen ıslahat fermanı şu yirmi maddeden kurulmuştur:
1-Tebaanın can ve mal, ırz ve namus masunluğu,
2-Kanun önünde eşitlik,
3-Şahsın ve topluluğun tasarruf hukuklarına saygı,
4-Devlet hizmetlerine ve askerlik ödevine bütün tebaanın kabulü,
5-Bazı sınırlar içinde mezhep ve eğibm harekeb,
6-Vergiler hususunda eşitlik,
7-İltizam usulünün kaldırılarak verginin doğrudan doğruya alınması,
8-Mahkemelerde şahitlik hususunda eşitlik,
9-Tebaanın mahkemeler huzurunda hüküm giymesinden sonra idam veya af hususunun padişahın hakları cümlesinden olduğu,
10-Mahkemelerin agk olması ve ilânların yayınlanması,
11-Suçlu mülklerinin müsaderesi usulünün kaldırılması,
12-İşkencenin kaldırılması,
13-Hapisane usul ve nizamlarının insanlık kaidelerine daha uygun bir şekilde tutulması,
14-Karma ticaret, ceza ve cinayet dâvaları için karma mahkemeler kurulması, bu mahkemelerde yürütülecek haklar ve
15-Ceza kanunlariyle mahkeme usullerinin düzenlenmesi,
16-Müslüman olmayan toplulukların din yönünden olan imbyazları muhafaza edilerek diğer imbyazlarının incelenmesi ve değişbrilmesi.
17-Patrikhanelerin veya Müslüman olmayan meclislerin bazı hallerde hukuk davalarında sahip olacakları selâhiyetierin teyidi.
18-Adı geçen, meclisler tarafından vilâyet ve nahiye meclisleriyle Ahkâm-ı Adliye meclisinde âza bulundurulması,
19-Resmî yazılarda Hıristyanlar için hakaret manası taşıyan tabirlerin kullanılmaması,
20-Rüşvetin kaldırılması, irtikâb ve ihtilasın kaldırılması için kanunun şiddetle yürütülmesi.”
Islahat fermanının bu maddeleri Gülhane hatbna göre daha gerekli ve daha geniş idi. Gülhane hatbnda da olduğu gibi ıslahat fermanında da başlıca düşünce, tebaayı ırk ve din farkı gözetmeksizin kaynaşbrmak ve imparatorluğun mukadderab ile ilgili bir Osmanlı topluluğu yaratmakb. Islahat fermanı, bu amaca varılması için Müslümanlar ile Hıristiyanları ayıran hususların kaldırılmasını gözönünde tutuyordu. Müslümanlarla Hırisbyanlar arasında mevcut farklar, din, vergi, askerlik ve devlet memurluklarına geçme, eğibm alanında göze çarpmakta idi. Hıristyanlar, din bakımından hürlüğe sahiptiler. Fakat inanç sistemleri Müslümanlar nazarında küfürdü. Bu itibarla Hıristiyanlar da kâfir sayılırlardı. İmparatorluğun temeli İslâmiyet olduğu için Hıristyan umumî efkârını üzer bazı kanunlar da çıkarılmıştı. Bunlar içinde ikisi İslâm umumî efkârı nazarında kuvvetli birer hüküm halini de almış bulunuyordu. İslâmlığı kendi isteğiyle kabul eden bir Hıristyan veya Yahudi tekrar kendi dinine döndüğü takdirde ölüm cezasına çarpbrılması kanundu. Keza Müslüman bir kadınla münasebette bulunan bir Hıristiyanın, İslâmlığı kabul etmediği takdirde, ölüme mahkûm edilmesi de kanundu. Böyle kanunlar mevcut oldukça, Hıristiyan cemiyeb ile Müslüman cemiyeti arasında bir kaynaşma sağlanamayacağı belli idi. Islahat Fermanı içine aldığı maddelerle kişiler arasında eşitliği temin etmek istediği kadar din sistemleri arasında mevcut eşitsizliği de şekil bakımından olsun kaldırmak isbyordu.
İslâmlarla Hıristiyanlar arasında vergi ve askerlik hizmeti bakımından olan eşitsizlik de oldukça önemli idi. Tanzimata kadar Hıristiyan tebaa askere alınmazdı. Bu muafiyebne karşılık olarak devlete haraç ismini taşıyan bir vergi verirdi. Bu durum tebaanın kanun önünde eşitliği prensibini çok zayıflatmakta idi. Tanzimatta haraç kaldırılarak askerlik ödevi Hıristyanlar için de mecburî olmuştu. 1847 de ilk defa olarak Rum gemicileri Osmanlı bahriyesine alınmışb. 1850 de devlet şûrasının kabul ettiği bir kanun projesiyle bütün hıristiyan tebaanın askerliği problemi ele alındı. Fakat bir taraftan Hıristiyanların orduda ilerlemeleri kararlaştırılamadığından, diğer taraftan Hıristiyanlar askerliği benimsiyemediklerinden kanun projesi yürütülemedi. Bu örneğe rağmen Islahat fermanında Hıristiyanların askerliği yeniden prensip olarak ortaya kondu.
Askerlik ödevini yapmak isbyen İslâm ve Hıristiyan tebaa için ‘bedel-i nakdî” formülü kabul edildi. Bu, bir derece, haraç vergisinin devamı demekb. Fakat Müslümanların da bedel-i nakdi vermek hakkına sahip olmaları ile Hırisbyan ve Müslüman tebaa arasında askerlik alanında eşitlik sağlanmış oldu. İslâmla Hıristiyan tebaa arasında bir eşitsizlik de devlet memurluklarına geçmede göze çarpmakta idi. Hıristyanların bazı hallerde, Rumlar müstesna, devlet memurluklarına geçmeye hakları yoktu. Hıristiyanların siyaset haklarından mahrumluğunu anlatan bu durum Hiristiyan devletlerin gözüne çarpmakta idi. Devlet memurluğu eğibm ile yakından ilgili olduğundan Islahat fermanında Hıristiyanların hem Osmanlı eğibminden faydalanabilmeleri hem de devlet memurluklarına geçebilmeleri prensibi konulmuştu.
Islahat fermanında, tebaayı kaynaştırmayı amaç tutan maddelerin yanında türlü alanda devlet idaresini denkleştirmek için de birtakım maddeler vardı. Bütün bu maddelerin yürütülmesi Tanzimatın ikinci merhalesi olan ve 1856’dan 1875’e kadar uzanan devirde olmuştur.