Vitalizm, canlı organizmaların yaşam gücü veya canlılık ilkesine inanan bir felsefi ve bilimsel görüştür. Bu yaklaşım, yaşamın sadece fiziksel ve kimyasal süreçlerle açıklanamayacağını, aynı zamanda bir "yaşam ilkesi" veya "canlılık prensibi" tarafından yönlendirildiğini savunur. Vitalistler, organizmalardaki canlılık ilkesinin, cansız maddede bulunmayan özel bir özelliğe sahip olduğuna inanırlar.
Vitalizm, 18. ve 19. yüzyıllarda biyoloji ve tıp alanlarında etkili olmuş bir görüş idi. Özellikle, yaşamın anlamı ve canlı organizmaların nasıl işlediği gibi konularda açıklama getirme çabalarında kendini gösterdi. Bu dönemdeki bazı bilim adamları, organizmalardaki yaşam ilkesini "vital kuvvet" veya "elan vital" olarak adlandırdılar.
Ancak, 20. yüzyılın ortalarına doğru, biyolojideki gelişmelerle birlikte vitalizmin popülerliği azaldı. Modern biyoloji, organizmalardaki yaşamsal süreçleri moleküler düzeyde anlamaya ve açıklamaya yönelik daha mekanist bir yaklaşım benimsedi. Hücresel ve genetik düzeydeki keşifler, yaşamın temel süreçlerini anlamamıza ve açıklamamıza daha bilimsel bir temel sağladı.
Günümüzde, vitalizm pek çok bilim insanı ve araştırmacı tarafından reddedilmektedir. Ancak, yaşamın doğası hakkında hâlâ birçok bilinmeyen bulunsa da, bu sorular genellikle bilimsel yöntem ve mekanistik açıklamalarla ele alınmaktadır.
Tıbbi felsefeler
Vitalizm, tıp felsefelerinde uzun bir tarihe sahiptir: çoğu geleneksel iyileştirme uygulaması, hastalığın hayati güçlerdeki bazı dengesizliklerden kaynaklandığını ortaya koymuştur. Hipokrat\’ın kurduğu Batı geleneğinde, bu hayati güçler dört mizaç ve humuçla ilişkilendirildi; Doğu gelenekleri, qi veya prana\’nın dengesizliğini veya bloke edilmesini önermişti. Afrika\’da benzer bir düşünceye bir örnek, Yoruba ase kavramıdır. Günümüzde canlılık biçimleri, birçok dini gelenekte felsefi konumlar veya bir ilke olarak var olmaya devam etmektedir.
Tamamlayıcı ve alternatif tıp tedavileri, canlılık ile ilişkili enerji terapileri, özellikle de terapötik dokunma, Reiki, dış qi, çakra iyileşmesi ve SHEN terapisi gibi biyo-alan terapileri içerir. Bu terapilerde, bir hastanın \”ince enerjisi\” alanı bir uygulayıcı tarafından manipüle edilir. Ince enerji, kalp ve beyin tarafından üretilen elektromanyetik enerjinin ötesinde varolmak üzere tutulur. Beverly Rubik, biyolojik alanı \”insan vücudunda ve çevresinde kompleks, dinamik, son derece zayıf bir EM alanı\” olarak tanımlıyor.
Homeopati kurucusu Samuel Hahnemann, hastalığın önemsiz, vitalistik bir görüşünü şöyle özetledi: \”… insan vücudunu canlandıran ruh benzeri iktidarın (hayati ilke) yalnızca ruh benzeri (dinamik) sapmalarına\” sahipler. \” Hastalığı, immatür ve dinamik hayati gücün dinamik bir rahatsızlığı olarak görme, birçok homeopatik kolejde öğretilir ve pek çok çağdaş pratik homeopat için temel bir ilke oluşturur.