Agnozi, duyusal bilgilerin işlenememesidir. Genellikle, belirli duyu kusurlu olmadığında veya önemli bir hafıza kaybı olmadığında nesneleri, kişileri, sesleri, şekilleri veya kokuları tanıma yeteneği kaybı olur. Genellikle beyin hasarı veya nörolojik hastalıklarla, özellikle ventral akımın bir parçası olan oksipitotemporal sınırın hasar görmesinden sonra ortaya çıkar. Agnosia, yalnızca görme ya da duyma gibi tek bir yöntemi etkiler. Daha yakın zamanlarda, yukarıdan aşağıya bir kesinti, algısal bilgilerin kullanımının bozulmasına neden olduğu düşünülmektedir.
Türleri ve Açıklamaları
Akinetopsi: Serabral akinetopsi olarak da adlandırılan bu durum, görsel hareketleri algılayamama olarak bilinmektedir. Serebral akinetopsi oluşmasının bir sebebi, çizgili korteksin dış kısmında meydana gelen lezyonlardır.
Anosognozi: Kişinin kendi durumu hakkında geri bildirim alamaması durumudur ve içgörü eksikliği ile karıştırılabilmektedir fakat beyindeki geri bildirim mekanizmalarındaki sorunlardan kaynaklanmaktadır. Anosognozi oluşumunun sebebi bu nörolojik hasar olmakla birlikte, çeşitli nörolojik bozukluklar yüzünden de meydana gelebilmektedir; fakat felç ardından gelen bozulmaların yol açtığı yaygın olarak düşünülmektedir. Çoklu bozuklukları olan anosognozili kişiler bu bozukluklarının birkaçının farkında olabilirler fakat geri kalan bozuklukları algılayamamaktadırlar.
Özalgısal Görsel Agnozi: Görsel şekilleri ayırt etmekte zorlanırlar ve bu yüzden tanıma, taklit etme ve farklı görsel uyartıları ayırt etmekte sıkıntı yaşarlar. İlişkilendirme agnozisi olan kişilerin aksine, özalgısal agnozisi olan kişiler görselleri taklit edemezler.
İlişkilendirme görsel agnozisi: Görsel sahneleri ve nesne sınıflandırmalarını tarif edebilirler fakat yine de onları tanıyamazlar. Örneğin, çatalın yemek yemek için kullanıldığını bilirler fakat kaşıkla karıştırabilirler. İlişkilendirme agnozisi olan kişiler kopyalama yöntemiyle görselleri tekrar oluşturabilmektedirler.
Astereognozi: Bedensel-duyusal agnozi olarak da bilinen bu durum dokunma duyusuyla ilişkilidir. Bu kişiler nesnelerin dokunulmasıyla elde edilen doku, büyüklük ve ağırlık verilerinden yola çıkarak nesneleri tanımakta güçlük çekerler. Fakat yine de bu özellikleri sözlü olarak tanımlama ve aynı objeleri resimlerden tanıma veya onların resmini çizme yeteneğine sahiptirler. Bedensel-duyusal korteks üzerindeki lezyonlardan kaynaklandığı düşünülmektedir.
İşitsel agnozi: İşitsel Agnozi, 1877 yılında tanımlanmıştır. İşitsel agnozide, çevresel ve sözel olmayan duysal ipuçlarını ayırmakta zorluk çekilir, ayrıca konuşmalı ve konuşmasız sesleri, duyma yetileri normal dahi olsa ayırt etmekte güçlük çekilir. 2 tip işitsel agnozi bulunmaktadır: Anlamsal çağrışımlı ve ayırt edici agnozi. Anlamsal çağrışımlı agnozi, beynin sol lobundaki lezyonlarla ilişkilendirilirken, ayırt edici agnozi ise sağ lobdaki lezyonlarla ilişkilendirilmektedir.
İşitsel sözsel agnozi: Tam söz sağırlıgı olarak da bilien İşitsel Sözel Agnozi, duyma yetisinin çalışır durumda olmasına karşın, konuşulan sözcüklerin semantik açıdan anlamlı bulunmasında zorluk çekilen bir çeşit sağırlıktır.
Ototopagnozi: Vücudun kısımlarını yönlendirememe olarak tanımlanmakta ve genellikle beynin arka talmik liflerinin yan kısmındaki lezyonlardan kaynaklanmaktadır.
Serebral akromatopsi: Renk agnozisi olarak da bilinen serebral akromatopsi, renkleri kategorilemede ve tanımadaki zorluktur. Beyinsel akromatopsi genellikle nörolojik hasarlardan kaynaklanır. Beynin renk tanımada özelleşen iki bölgesi vardır: V4 ve V8 bölgesi. V4 bölgesi için tek yanlı lezyon, hemiakromatopsi olarak bilinen renk algılama kaybına neden olur.
Kortikal sağırlık: Duyma yetisi çalışır durumda olan ama işitsel bilgileri algılayamayan insanların durumu için kullanılır.
Çevresel agnozi: Bilinen spesifik bir oda veya binanın yerini saptayamamak ve belirli bir konuma nasıl ulaşılacağına dair yön belirleyememektir. Bu bireyler güzergahları öğrenmede zorluk yaşar. Agnozinin bu türü, tek yönlü ya da sağ lobun arka bölgesindeki lezyonlarla ilişkilendirilir. Ayrıca çevresel agnozi, prosopagnozi ve Parkinson hastalığıyla da ilişkilendirilir.
Parmak agnozisi: Eldeki parmakları ayırt edememektir. Baskın hemisfer yan lobundaki lezyon durumunda mevcuttur ve Gerstmann sendromunun bir unsurudur.
Form agnozisi: Hastalar bütün bir objeyi değil sadece ayrıntıların parçalarını algılar.
Bütünleyici agnozi: Genellikle hastalar İlişkilendirme agnozisi veya özalgısal agnozinin bir çeşidine sahiptir. Ancak bütünleyici agnozi durumunda hasta ilişkilendirme agnozisi ve özalgısal agnozinin arasındadır. Hasta elementleri tanıyabilir ancak bu elementleri kavranabilir algısal bütünler haline getirmek için birleştiremez.
Ağrı agnozisi: Analjezi olarak da bilinen ağrı agnozisi ağrıyı algılama ve işlemedeki güçlük anlamına gelir ve kendi kendini yaralamanın bazı tiplerine zemin hazırladığı düşünülür.
Fonagnozi: İşiten kişinin kullanılan sözcükleri anlayabildiği halde aşina insan veya hayvan seslerini tanıyamamasıdır.
Prosopagnozi: Yüz körlüğü ve yüz agnozisi olarak da bilinir: Hastalar bazen kendilerininki de dahil olmak üzere aşina yüzleri bilinçli olarak tanıyamazlar. Bu isimleri hatırlayamama olarak sık sık yanlış algılanır.
Saf Aleksi: Saf aleksi hastaları genellikle kelimeleri okumakta ve harfleri ayırt etmekte zorluk yaşarlar. Bir kişinin saf aleksi hastası olup olmadığını anlayabilmek için kopyalama ve tanımlama testi yapılmalıdır.
Semantik Agnozi: Bu agnozi biçimine sahip olanlar nesneyi tanımak için görsel olmayan duyu sistemlerini kullanana kadar etkin bir şekilde ‘nesne körü’dür. Örneğin nesneyi hissetmek, koklamak, sallamak veya nesneye hafifçe vurmak semantiğinin (anlamının) fark edilmesini tetikleyebilir.
Sosyal duygusal agnozi: Bazen ifade agnozisi de denilen; kişinin yüz ifadelerini, vücut dilini ve tonlamayı algılayamadığı agnozi biçimidir. Kişileri, insanların duygularını sözel olmayan bir şekilde algılayamaz hale sokar ve sosyal etkileşimin bu unsurunu sınırlar.
Simültanagnozi: Görsel girdiyi bir bütün olarak işleyememe durumudur. Kişiler; yüzler, vücutlar, nesneler, odalar, yerler ve resimleri bütün olarak değil parça parça şeklinde işlerler. Onların ait olduğu manzarayı veya ayrıntılardan tam bir görüntüyü oluşturamazlar. Simültanagnozi Baliant Sendromu’nun olağan bir semptomudur.
Taktil agnozi: Nesneleri yalnızca dokunarak tanıma veya belirleme yeteneğinin bozulması.
Zaman agnozisi: Olayların ardışıklığını ve süresini kavramanın kaybolmasıdır.
Topografik agnozi: Bu, kişinin nesneleri tanıyamaması nedeniyle kendisine yol göstermesi için görsel ipuçlarına bel bağlayamadığı bir görsel agnozi biçimidir. Buna rağmen kişide aynı yerin görsel planını tarif etme kapasitesi mükemmel olabilir.
Görsel-Mekansal Disagnozi: Görsel-mekansal disgnozi kişilerin bulunduğu çevreye ya da nesnelerin birbirine olan ilişkisine dair olan algısını yitirme durumudur. Bu yapısal apraksi, topografik oryantasyon bozukluğu, optik ataksi, oküler motor apraksi, giyinme apraksisi ve sağ-sol karışıklığı içerebilir.
Görsel Agnozi: Sol oksipital ve temporal lobda meydana gelen doku zedelenmesiyle ilgilidir. Görsel agnozinin birçok tipi nesneleri tanıyamamaya yol açar.
Anosognozi: Kişinin kendi durumu hakkında geri bildirim alamaması durumudur ve içgörü eksikliği ile karıştırılabilmektedir fakat beyindeki geri bildirim mekanizmalarındaki sorunlardan kaynaklanmaktadır. Anosognozi oluşumunun sebebi bu nörolojik hasar olmakla birlikte, çeşitli nörolojik bozukluklar yüzünden de meydana gelebilmektedir; fakat felç ardından gelen bozulmaların yol açtığı yaygın olarak düşünülmektedir. Çoklu bozuklukları olan anosognozili kişiler bu bozukluklarının birkaçının farkında olabilirler fakat geri kalan bozuklukları algılayamamaktadırlar.
Özalgısal Görsel Agnozi: Görsel şekilleri ayırt etmekte zorlanırlar ve bu yüzden tanıma, taklit etme ve farklı görsel uyartıları ayırt etmekte sıkıntı yaşarlar. İlişkilendirme agnozisi olan kişilerin aksine, özalgısal agnozisi olan kişiler görselleri taklit edemezler.
İlişkilendirme görsel agnozisi: Görsel sahneleri ve nesne sınıflandırmalarını tarif edebilirler fakat yine de onları tanıyamazlar. Örneğin, çatalın yemek yemek için kullanıldığını bilirler fakat kaşıkla karıştırabilirler. İlişkilendirme agnozisi olan kişiler kopyalama yöntemiyle görselleri tekrar oluşturabilmektedirler.
Astereognozi: Bedensel-duyusal agnozi olarak da bilinen bu durum dokunma duyusuyla ilişkilidir. Bu kişiler nesnelerin dokunulmasıyla elde edilen doku, büyüklük ve ağırlık verilerinden yola çıkarak nesneleri tanımakta güçlük çekerler. Fakat yine de bu özellikleri sözlü olarak tanımlama ve aynı objeleri resimlerden tanıma veya onların resmini çizme yeteneğine sahiptirler. Bedensel-duyusal korteks üzerindeki lezyonlardan kaynaklandığı düşünülmektedir.
İşitsel agnozi: İşitsel Agnozi, 1877 yılında tanımlanmıştır. İşitsel agnozide, çevresel ve sözel olmayan duysal ipuçlarını ayırmakta zorluk çekilir, ayrıca konuşmalı ve konuşmasız sesleri, duyma yetileri normal dahi olsa ayırt etmekte güçlük çekilir. 2 tip işitsel agnozi bulunmaktadır: Anlamsal çağrışımlı ve ayırt edici agnozi. Anlamsal çağrışımlı agnozi, beynin sol lobundaki lezyonlarla ilişkilendirilirken, ayırt edici agnozi ise sağ lobdaki lezyonlarla ilişkilendirilmektedir.
İşitsel sözsel agnozi: Tam söz sağırlıgı olarak da bilien İşitsel Sözel Agnozi, duyma yetisinin çalışır durumda olmasına karşın, konuşulan sözcüklerin semantik açıdan anlamlı bulunmasında zorluk çekilen bir çeşit sağırlıktır.
Ototopagnozi: Vücudun kısımlarını yönlendirememe olarak tanımlanmakta ve genellikle beynin arka talmik liflerinin yan kısmındaki lezyonlardan kaynaklanmaktadır.
Serebral akromatopsi: Renk agnozisi olarak da bilinen serebral akromatopsi, renkleri kategorilemede ve tanımadaki zorluktur. Beyinsel akromatopsi genellikle nörolojik hasarlardan kaynaklanır. Beynin renk tanımada özelleşen iki bölgesi vardır: V4 ve V8 bölgesi. V4 bölgesi için tek yanlı lezyon, hemiakromatopsi olarak bilinen renk algılama kaybına neden olur.
Kortikal sağırlık: Duyma yetisi çalışır durumda olan ama işitsel bilgileri algılayamayan insanların durumu için kullanılır.
Çevresel agnozi: Bilinen spesifik bir oda veya binanın yerini saptayamamak ve belirli bir konuma nasıl ulaşılacağına dair yön belirleyememektir. Bu bireyler güzergahları öğrenmede zorluk yaşar. Agnozinin bu türü, tek yönlü ya da sağ lobun arka bölgesindeki lezyonlarla ilişkilendirilir. Ayrıca çevresel agnozi, prosopagnozi ve Parkinson hastalığıyla da ilişkilendirilir.
Parmak agnozisi: Eldeki parmakları ayırt edememektir. Baskın hemisfer yan lobundaki lezyon durumunda mevcuttur ve Gerstmann sendromunun bir unsurudur.
Form agnozisi: Hastalar bütün bir objeyi değil sadece ayrıntıların parçalarını algılar.
Bütünleyici agnozi: Genellikle hastalar İlişkilendirme agnozisi veya özalgısal agnozinin bir çeşidine sahiptir. Ancak bütünleyici agnozi durumunda hasta ilişkilendirme agnozisi ve özalgısal agnozinin arasındadır. Hasta elementleri tanıyabilir ancak bu elementleri kavranabilir algısal bütünler haline getirmek için birleştiremez.
Ağrı agnozisi: Analjezi olarak da bilinen ağrı agnozisi ağrıyı algılama ve işlemedeki güçlük anlamına gelir ve kendi kendini yaralamanın bazı tiplerine zemin hazırladığı düşünülür.
Fonagnozi: İşiten kişinin kullanılan sözcükleri anlayabildiği halde aşina insan veya hayvan seslerini tanıyamamasıdır.
Prosopagnozi: Yüz körlüğü ve yüz agnozisi olarak da bilinir: Hastalar bazen kendilerininki de dahil olmak üzere aşina yüzleri bilinçli olarak tanıyamazlar. Bu isimleri hatırlayamama olarak sık sık yanlış algılanır.
Saf Aleksi: Saf aleksi hastaları genellikle kelimeleri okumakta ve harfleri ayırt etmekte zorluk yaşarlar. Bir kişinin saf aleksi hastası olup olmadığını anlayabilmek için kopyalama ve tanımlama testi yapılmalıdır.
Semantik Agnozi: Bu agnozi biçimine sahip olanlar nesneyi tanımak için görsel olmayan duyu sistemlerini kullanana kadar etkin bir şekilde ‘nesne körü’dür. Örneğin nesneyi hissetmek, koklamak, sallamak veya nesneye hafifçe vurmak semantiğinin (anlamının) fark edilmesini tetikleyebilir.
Sosyal duygusal agnozi: Bazen ifade agnozisi de denilen; kişinin yüz ifadelerini, vücut dilini ve tonlamayı algılayamadığı agnozi biçimidir. Kişileri, insanların duygularını sözel olmayan bir şekilde algılayamaz hale sokar ve sosyal etkileşimin bu unsurunu sınırlar.
Simültanagnozi: Görsel girdiyi bir bütün olarak işleyememe durumudur. Kişiler; yüzler, vücutlar, nesneler, odalar, yerler ve resimleri bütün olarak değil parça parça şeklinde işlerler. Onların ait olduğu manzarayı veya ayrıntılardan tam bir görüntüyü oluşturamazlar. Simültanagnozi Baliant Sendromu’nun olağan bir semptomudur.
Taktil agnozi: Nesneleri yalnızca dokunarak tanıma veya belirleme yeteneğinin bozulması.
Zaman agnozisi: Olayların ardışıklığını ve süresini kavramanın kaybolmasıdır.
Topografik agnozi: Bu, kişinin nesneleri tanıyamaması nedeniyle kendisine yol göstermesi için görsel ipuçlarına bel bağlayamadığı bir görsel agnozi biçimidir. Buna rağmen kişide aynı yerin görsel planını tarif etme kapasitesi mükemmel olabilir.
Görsel-Mekansal Disagnozi: Görsel-mekansal disgnozi kişilerin bulunduğu çevreye ya da nesnelerin birbirine olan ilişkisine dair olan algısını yitirme durumudur. Bu yapısal apraksi, topografik oryantasyon bozukluğu, optik ataksi, oküler motor apraksi, giyinme apraksisi ve sağ-sol karışıklığı içerebilir.
Görsel Agnozi: Sol oksipital ve temporal lobda meydana gelen doku zedelenmesiyle ilgilidir. Görsel agnozinin birçok tipi nesneleri tanıyamamaya yol açar.
Agnozi Tarihçesi
‘Agnozi’ terimi Eski Yunan ἀγνωσία (agnosia), “cehalet”, “bilginin yokluğu” kelimesinden gelir. 1891 yılında Sigmund Freud tarafından tanıtıldı: “Finkelnburg’un asymbolia olarak sınıfladığı cisimlerin tanınmasında yaşanan rahatsızlıklar için,” agnozia “terimini önermek istiyorum.” Freud’un terime geçmesinden önce, agnosia hakkındaki ilk fikirlerden bazıları, 1874’te alıcı afazi hakkında teoriler üreten Carl Wernicke’den geldi. Alıcı afazili bireylerin konuşmayı anlama veya tekrarlama yeteneğine sahip olmadıklarını belirtti. Reseptif afazinin, sol superior temporal girusun üçte birinin arka bölümündeki lezyonlardan kaynaklandığına inanıyordu. Bu lezyonlar nedeniyle, Wernicke, alıcı afazi olan kişilerin konuşmadaki bazı sesler ve frekanslar için sınırlı bir sağırlığa sahip olduğuna inanıyordu.
Wernicke’den sonra, 1877’de sağırlık kelimesi olarak da bilinen işitsel sözel agnosinin neden ortaya çıktığını açıklamaya çalışan Kussmaul geldi. Wernicke’nin açıklamalarına aykırı olarak, Kussmaul işitsel sözel agnosinin ilk sol temporal girustaki büyük yıkımın sonucu olduğuna inanıyordu. Kussmaul ayrıca, körlük kelimesi olarak da bilinen aleksyanın kökenleri (edinilen disleksi) hakkında da bilgi verdi. Körlüğün, sol açısal ve supramarjinal gyri lezyonlarının sonucu olduğuna inanıyordu.
Heinrich Lissauer, Wernicke ve Kussmaul’dan sonra agnosia hakkındaki fikirlerini paylaştı. 1890’da, nesne tanıma bozukluğunun ortaya çıkmasının iki yolu olduğunu teorik olarak belirtti. Değer düşüklüğünün ortaya çıkmasının bir yolu, erken algısal işlemlerde hasar olup olmadığı veya fiili nesne temsilinde hasar olup olmadığıydı. Eğer gerçek nesne gösterimi hasar görmüş olsaydı, bu nesnenin görsel hafızada saklanmasına izin vermezdi ve bu nedenle birey nesneyi tanıyamazdı. Wernicke, Kussmaul ve Lissauer zamanında beyin korteksi hakkında çok az şey biliniyordu. Bugün, yeni nörogörüntüleme teknikleriyle, agnosia hakkındaki bilgimizi büyük ölçüde genişletebildik.
‘Agnozi’ terimi Eski Yunan ἀγνωσία (agnosia), “cehalet”, “bilginin yokluğu” kelimesinden gelir. 1891 yılında Sigmund Freud tarafından tanıtıldı: “Finkelnburg’un asymbolia olarak sınıfladığı cisimlerin tanınmasında yaşanan rahatsızlıklar için,” agnozia “terimini önermek istiyorum.” Freud’un terime geçmesinden önce, agnosia hakkındaki ilk fikirlerden bazıları, 1874’te alıcı afazi hakkında teoriler üreten Carl Wernicke’den geldi. Alıcı afazili bireylerin konuşmayı anlama veya tekrarlama yeteneğine sahip olmadıklarını belirtti. Reseptif afazinin, sol superior temporal girusun üçte birinin arka bölümündeki lezyonlardan kaynaklandığına inanıyordu. Bu lezyonlar nedeniyle, Wernicke, alıcı afazi olan kişilerin konuşmadaki bazı sesler ve frekanslar için sınırlı bir sağırlığa sahip olduğuna inanıyordu.
Wernicke’den sonra, 1877’de sağırlık kelimesi olarak da bilinen işitsel sözel agnosinin neden ortaya çıktığını açıklamaya çalışan Kussmaul geldi. Wernicke’nin açıklamalarına aykırı olarak, Kussmaul işitsel sözel agnosinin ilk sol temporal girustaki büyük yıkımın sonucu olduğuna inanıyordu. Kussmaul ayrıca, körlük kelimesi olarak da bilinen aleksyanın kökenleri (edinilen disleksi) hakkında da bilgi verdi. Körlüğün, sol açısal ve supramarjinal gyri lezyonlarının sonucu olduğuna inanıyordu.
Heinrich Lissauer, Wernicke ve Kussmaul’dan sonra agnosia hakkındaki fikirlerini paylaştı. 1890’da, nesne tanıma bozukluğunun ortaya çıkmasının iki yolu olduğunu teorik olarak belirtti. Değer düşüklüğünün ortaya çıkmasının bir yolu, erken algısal işlemlerde hasar olup olmadığı veya fiili nesne temsilinde hasar olup olmadığıydı. Eğer gerçek nesne gösterimi hasar görmüş olsaydı, bu nesnenin görsel hafızada saklanmasına izin vermezdi ve bu nedenle birey nesneyi tanıyamazdı. Wernicke, Kussmaul ve Lissauer zamanında beyin korteksi hakkında çok az şey biliniyordu. Bugün, yeni nörogörüntüleme teknikleriyle, agnosia hakkındaki bilgimizi büyük ölçüde genişletebildik.