MUTLUAY, Rauf (1925)
Türk eleştiri ve deneme yazarı. Türk edebiyatının çeşitli dönemlerini inceleyen yapıtlar vermiştir.
Eskişehir’de doğdu. İlköğrenimini Kütahya’da yaptı. Ortaöğrenimini 1942’de İstanbul Erkek Lisesi’ nde tamamladı. Aynı yıl girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümü’nü 1947’de bitirerek Antalya Lisesi’nde başladığı edebiyat öğretmenliğini Kastamonu, Edirne ve İstanbul’da çeşitli liselerde sürdürdü. 1974’te emekli oldu. 1974-1981 arasında İstanbul’da Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda (bugün Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi), 1979-1981 arasında da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Gazetecilik Yüksek Okulu’nda Türk dili ve edebiyatı okuttu. Halen (1985) Görsel Yaymlar’da yayın danışmanlığı yapmaktadır.
İlk yazısı 1946’da Gün dergisinde yayımlandı. Daha sonra Varlık, Dost, Yeditepe, Türk Dili, Yön, Yeni Ufuklar dergilerinde, Hür Vatan ve Cumhuriyet gazetelerinde yazdı. Cumhuriyet’teki “Edebiyat Sohbetleri” ilgiyle izlendi. Gerçek Yayınevi’nin 100 Soruda dizisi için Türk edebiyatının çeşitli dönemlerini inceleyen araştırma kitapları hazırladı.
Rauf Mutluay eleştiri ve edebiyat incelemelerinde, daha çok sanat yapıtlarının kendinde bıraktığı izlenimleri ortaya koymuştur. Edebiyatın yaygınlaşmasına hizmet etmek amacıyla geniş okur kitlesine yönelik aydınlık, açık, öğretici yazılar yazdığı gibi, roman kişileri üzerine ayrıntılara inen çok başarılı incelemeler de yapmıştır.
Çoğu gençlik döneminin ürünü olan, dergilerde yayımladığı, ama kitaplaştırmadığı öyküleri de vardır.
• YAPITLAR (başlıca): 100 Soruda Türk Edebiyatı, 1969; 100 Soruda 19.yy Türk Edebiyatı, 1970; 100 Soruda Edebiyat Bilgileri, 1970; Türk Halk Şiiri Antolojisi, 1972; 100 Soruda Çağdaş Türk Edebiyatı 1908-1972, 1973; 50 Yılın Türk Edebiyatı, 1973; Tanzimattan Günümüze Kadar Türk Şiiri, 1973. Deneme: Pas Demiri Yiyor, 1974; Bende Yaşayanlar, 1977.
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi
NAİLÎ-İ KADİM ( ? – 1666)
Osmanlı Divan şairi. 17. yy şiirinde Sebk-i Hindî üslubunun en büyük temsilcisidir.
İstanbul’da doğdu, aynı kentte öldü. Doğum tarihi bilinmiyor. Asıl adı Mustafa’dır. 19. yy şairlerinden Manastırlı Nailî’den ayırmak için Nailî-i Kadim diye anılır. Maden kalemi kâtiplerinden Piri Halife’nin oğludur. Bu nedenle Pirizade olarak da bilinir. Kaynakların verdiği bilgelerden ve şiirlerinden, iyi bir öğrenim gördüğü, Farsça bildiği anlaşılmaktadır. Ancak medrese öğrenimi gördüğüne ilişkin bir bilgi yoktur.
Enderun-ı Hümâyûn Maden Kalemi’ne kâtip olarak girdi. Buradan yetişerek başhalife oldu. Yaşamı süresinde bu görevden ileri gidemedi. Hemen hemen bütün kasidelerinde durumundan hoşnut olmadığı,
zamandan yakındığı, kendisini yükseltecek ve geçim sıkıntısından kurtaracak bir koruyucu aradığı görülür. Yaşamını düzene sokabilmek için IV. Murad’a, IV. Mehmed’e (Avcı), sadrazamlara, şeyhülislamlara, dönemin ileri gelen üst düzey memurlarına kasideler sundu, onlardan yardım bekledi.
Bir aralık Salih Paşa ve defterdar Ahmed Paşa’nın korumasına girdi. Ama sürekli şikâyet ettiği düşmanlarının etkisiyle sadrazam Fazıl Ahmed Paşa’nm gazabına uğradı. Görevinden alınıp İstanbul’dan uzaklaştırıldı. IV. Mehmed’e sunduğu şikâriye (av) kasidesinden Edirne’ye sürüldüğü anlaşılmaktadır. Son yıllarını sıkıntı içinde geçirdi. Avusturya seferinden dönen Fazıl Ahmed Paşa’ya “hoş geldin” redifli kasidesini sundu. Ayrıca bir dörtlük ile de sadrazamların her zaman şiire ilgi gösterdiklerini, şairleri koruduklarını belirterek paşadan af diledi. Sadrazamın zafer sevinciyle onu bağışlaması üzerine İstanbul’a döndü.
Nailî, “Halvetileriz” redifli gazelinden anlaşıldığına ve Halveti Şeyhi Saçlı İbrahim Efendi’nin ölümüne düşürdüğü bir tarihe göre, genç yaşta bu tarikata girmiştir. Başka bir gazeline göre de Halveti-lik’in bir kolu olan Gülşeniye’ye bağlanmıştır.
Kendisinin düzenlediği tek yapıtı Divan\Avc. Bunun, çeşitli kütüphanelerde otuz kadar yazma nüshası vardır. İran edebiyatında Klasik dönem kapandıktan sonra, Hindistan’da Babürlü Hint-Türk hükümdarlarının saraylarında Farsça yazan Hint, İran ya da Türk asıllı kimi şairler Sebk-i Hindî (Hint üslubu) adı verilen yeni bir şiir tarzını geliştirmişlerdir. İran’da Saib, Şevket, Feyzi, Muhteşem ve Örfî bu yeni anlayışla şiirler yazmışlardır. 17. yy Osmanlı şairlerinden de Nef’î, Nailî, Nabî, Neşâtî, 18. yy’da ise özellikle Şeyh Galib, Hint üslubunun etkisinde kalmışlardır. 17. yy Osmanlı şairlerinin kimisinde bu üslubun özellikleri görülürse de, en büyük temsilcisi Nailî’dir. Bütün şiirlerinde Sebk-i Hindî’nin özelliklerinden olan anlamın söze egemenliği, geniş ve derin hayallerin şiire sokulması, düşünce yerine imgelemin geçmesi göze çarpar.
Nailî şiirlerinde soyut kavramlara daha çok yer vermiş, soyut ve somut sözcükleri uzun tamlamalarla birleştirmiştir. Şiirde anlama yoğunluk verip sözü kısaltmıştır. Dilinin anlatım yapısı,şiirlerini güç anlaşılır duruma sokmuştur. Gazellerinde tasavvufun yeri büyük olmakla birlikte, hiçbir zaman temel öğe olmamıştır. Tasavvufu, salt tasavvuf terimlerini şiire aktarmak biçiminde anlamış, dizelerinde gizlice uygulamıştır.
• YAPITLAR (başlıca): Nailî Divanı, (ö.s.), 1837; Na’ilî-i
Kadim Divanı, (ö.s.), H. İpekten (yay.), 1970.
• KAYNAKLAR: A. Gölpınarlı, Nâili-i Kadim, 1953; H.
İpekten, Nâ’ilî-i Kadim Hayatı ve Edebi Kişiliği, 1973;
Müstecabizade İsmet, Nâili-i Kadim, 1900.