Fâtih Sultan Mehmed Kimdir, Hayatı, Hükümdarlığı ve Uzun Hasan ile Mücadelesi

Mehmed II, 15. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu'nun en önemli hükümdarlarından biridir. İkinci Murad'ın oğlu olarak 1432 yılında Edirne'de doğmuştur. İlk olarak Amasya valisi olarak atanmasıyla ilgili bilgiler şüphelidir, ancak 1443 baharında iki lalası eşliğinde Manisa'ya vali olarak gönderildiği belgelenmiştir. Aynı yılın sonunda ağabeyi Alâeddin Ali Çelebi'nin ölümüyle tahtın tek varisi oldu.

1444 baharında II. Murad, Mehmed'i tahtına geçirerek Anadolu'ya geçti ve ona kaymakam olarak bırakarak kendisi inzivaya çekildi. Ancak, genç yaşta ve tecrübesiz olan Mehmed'in tahta geçmesi, iç ve dış sorunların artmasına neden oldu. Balkanlar ve Anadolu'da alınan yerler terk edildi, Sırp Despotluğu eski sahibine iade edildi ve Karamanoğlu'na bazı yerler terkedildi. Bu durum, Macaristan'ın etkisini artırdı ve Osmanlı Devleti çevresindeki beylikler üzerindeki kontrolünü zayıflattı.





Mehmed ayrıca büyük iç sorunlarla da karşı karşıya kaldı. Paşalar arasındaki rekabet, halkın Anadolu'ya kaçması, gösteriler ve Hurufi ayaklanması gibi olaylar padişahın otoritesini sarsmıştı. II. Murad'ın devleti ulu veziri Çandarlı Halil Paşa'nın kontrolüne bırakması, diğer devlet büyüklerinin Çandarlı'ya karşı Mehmed'in etrafında toplanmasına neden oldu.

Bu karmaşık dönemde, Bizans'ın elindeki Osmanlı şehzadesi Orhan Çelebi'nin tahtı Mehmed'den almak ümidiyle giriştiği hareket, ancak başarısızlıkla sonuçlandı. Mehmed, tahta geçtiği genç yaşına rağmen, devletin iç ve dış sorunlarıyla başa çıkmaya çalıştı ve zamanla gücünü sağlamlaştırarak Osmanlı İmparatorluğu'nun genişlemesine ve güçlenmesine liderlik etti.

Hükümdarlığı

Mehmed II'nin hükümdarlığı, çalkantılı bir dönemde başlamıştı. Haçlı ordusu Tuna'yı geçerek ilerliyor, Eflak Beyi'nin gönderdiği askerlerle birlikte Macarlarla hareket ediyordu. Bir Haçlı donanması ise Anadolu'ya geçişi önlemek için Boğazlar'ı kontrol altında tutuyordu. Bu durum, II. Murad'ın tekrar tahta geçmesi gerektiği düşüncesiyle Çandarlı Halil Paşa ve taraftarlarını harekete geçirdi. II. Murad, sonunda Bursa'ya gönderilen Kassabzâde Mahmud Bey'in ısrarları üzerine Edirne'ye geri döndü.

Edirne'de, Şehâbeddin ve Zağanos gibi önemli kişiler II. Mehmed'i ordunun başına geçirip babasını koruma altında tutmak istiyordu. Bu süreçte, Osmanlı ordusu ile Haçlı kuvvetleri Varna'da karşılaştı ve Haçlılar yenildi. Bu zafer, II. Murad'ın itibarını yükseltti ve gerçek iktidarı elinde tutmaya başladı. Ancak, II. Murad oğlunu tahttan indirmek istemedi ve birkaç gün Edirne'de kaldıktan sonra Manisa'ya çekildi.

Bu dönemde, II. Mehmed'in etkisi altında kalarak İstanbul'un fethini padişahlığının ilk şartı olarak görmesiyle birlikte Çandarlı Halil Paşa'nın etkisini azaltma ve İstanbul'u fethetme düşüncesi güçleniyordu. Ancak, bu süreçte II. Mehmed'in savaşçı politikası Karaman ve Kastamonu beylerini de endişelendirdi ve şikayetler Manisa'ya ulaştı. II. Murad, oğlunu ve onu kışkırtan vezirleri azarladı ancak bu durum iç çatışmaları engelleyemedi.

Çandarlı Halil Paşa, II. Murad'ı tekrar tahta döndürmek için çaba sarf ederken, II. Murad ise oğlunun durumunu tehlikeye sokmadan tahta geçmek istiyordu. Rumeli'deki tehlikeli durum, II. Murad için bir fırsat sağladı ve sonunda Edirne'de çıkan yeniçeri isyanı II. Murad'ın tekrar tahta çıkmasını hızlandırdı. İsyan, yeniçeri ulûfesinin arttırılması ve itaatsizlerin cezalandırılmasıyla bastırıldı.

Böylece, II. Murad 1446 yılında tekrar tahta çıktı ve II. Mehmed Manisa'ya gönderildi. II. Murad'ın ilk saltanat dönemi, güçlü bir etki bıraktı ve İstanbul'un fethi gibi büyük hedeflerin zihninde şekillenmesine neden oldu. Bu dönemde, Çandarlı Halil Paşa'nın iktidarını kırmaya ve yeniçerileri kontrol altına almaya yönelik kararlı bir politika izlemesi dikkat çekiyordu.

Mehmed Çelebi Sultan, II. Murad'ın oğlu olarak tahta geçtiğinde resmi olarak padişah unvanını taşısa da, şehzade statüsünden farklı bir konumdaydı. Ege Denizi'nde Venediklilere ait adalara karşı gerçekleştirdiği hücumlar, Mehmed Çelebi Sultan'ın kontrolü altındaki bölgelerden yapılmaktaydı. II. Murad, âsi İskender Bey'e karşı gerçekleştirdiği seferde Mehmed Çelebi'yi Manisa'dan çağırmış, Kosova Meydan Savaşı'nda Mehmed Çelebi sağ kolda savaşmıştı. 854 yılında II. Murad'ın ikinci Arnavutluk seferine de katılan Mehmed Çelebi, Akçahisar önündeki başarısızlığın etkisiyle Edirne'de görkemli bir düğünle evlendi.

II. Mehmed'in Manisa'ya gitmesinden kısa bir süre sonra Çandarlı tarafından gönderilen gizli bir mektup, babasının öldüğünü ve hızla başkente gelmesi gerektiğini bildiriyordu. Mehmed Çelebi Sultan hemen Gelibolu'ya geldi. Babasının ölüm haberinin yayılması ve yeniçerilerin ayaklanmasıyla Edirne'de durum karışmıştı. Ancak Çandarlı Halil Paşa, asker göndererek durumu kontrol altına aldı ve yeni padişah adına bağışlar vadetti. Yeniçeriler, saygılarından dolayı Çandarlı Halil'e karşı yumuşadılar. Mehmed, 16 Muharrem 855'te ikinci kez Osmanlı tahtına çıktı. Manisa'da geçirdiği beş yıl onu olgunlaştırmıştı ve siyasi durum da düzelmekteydi. II. Murad'ın zaferleri ve Çandarlı'nın siyaseti sayesinde Osmanlı nüfuzu güçlenmiş ve İstanbul'un fethi yaklaşmıştı.

Ancak II. Mehmed'in tahta çıkması, düşmanlarını ümitlendirdi. II. Murad'ın ilk saltanatı sırasında devletin düştüğü zor durumu hatırlayanlar, Osmanlı Devleti'ne yeni bir darbe vurma fırsatı olarak gördüler. Balkanlar ve Anadolu'da tâbi devletler, hatta Bizans, Osmanlı Devleti'ne karşı saldırılar başlattılar. II. Mehmed, yeniçerilere dayanan Çandarlı Halil'i vezîriâzamlıktan ayırmadı ancak Anadolu'da yeni bir strateji izleyerek İshak Paşa'yı beylerbeyi olarak atadı ve diğer önemli kişileri divana aldı.

II. Mehmed, babasıyla yapılan antlaşmaları onayladı ve Sırplar ile Bizanslılar arasındaki anlaşmaları sürdürdü. Anadolu'daki durum nedeniyle Sırp Despotu Curac Brankoviç'e bazı bölgelerin bırakılmasıyla barışı sağladı. Bizans İmparatoru Konstantin, Çorlu'ya kadar olan bazı yerleri ele geçirdi ve Şehzade Orhan Çelebi'nin masraflarını karşılamak için yıllık 300.000 akçe almayı kabul etti. II. Mehmed, olası bir Macar saldırısına karşı Sofya'ya beylerbeyi Karaca Paşa'yı gönderdi ve kendisi Anadolu'ya geçti. Ancak yolda, Bizans elçileri geldi ve Orhan Çelebi'nin serbest bırakılması ve yeni taleplerde bulunulması konusunda tehditlerde bulundular.

Yeni padişah, Karamanoğlu'na Alâiye Kalesi'ni bırakarak barışı sağladı ve hızla Edirne'ye döndü. Yolda, yeniçeriler bahşiş istedi ancak Çandarlı'nın adamı olan yeniçeri ağası Kurtçu Doğan azledildi ve diğer yeniçeriler cezalandırıldı. Edirne'ye dönüşte, ocak esaslı bir şekilde yeniden örgütlendi. Padişah, Çandarlı Halil Paşa'ya Anadoluhisarı karşısında bir hisar yapılmasını emretti ve Muharrem 856'da sahilde ilk kale yükseldi. Rebîülâhir'de büyük Zağanos burcu yapıldı ve padişah, ordu ve donanma ile gelerek diğer burçların ve surların inşasını gözlemledi. Boğazkesen Hisarı'nın tamamlanmasıyla II. Mehmed, İstanbul'u teslim etmesi veya savaşa hazırlanması gerektiğini belirterek savaşı ilan etti.

Çandarlı Halil Paşa, usta bir diplomat ve devlet adamı olarak Venedik ile antlaşma yeniledi ve Macarlar'la ateşkes imzaladı. Sırp despotu ve Bosna kralı Osmanlılar tarafına kazanıldı. Ancak Bizans, Venedik'e elçi göndererek Batılı devletleri harekete geçirmeye çalıştı ancak bu girişim sonuçsuz kaldı. II. Mehmed, Çandarlı'yı en büyük engel olarak görüyordu çünkü fetih gerçekleşirse iktidarını kaybedeceğini biliyordu. Ancak Zağanos ve Şehâbeddin paşaların etkisiyle fethi destekliyordu. Bu konuda bir meşveret meclisi düzenlendi ve savaş yanlıları ile tedbirli kişiler arasında görüş ayrılıkları yaşandı. Sonunda, surların sağlamlığını öne sürenlerin ısrarıyla savaşın beklenmedik tehlikeleri nedeniyle çoğunluk savaş kararı aldı.

İstanbul'un fethi

İstanbul'un fethi, II. Mehmed'in gücünü pekiştirdiği ve Osmanlı Devleti'nin kesin kuruluşunu sağlayan önemli bir dönemeçtir. Muhasara sırasında yaşanan iki görüş arasındaki buhranlı anlar, saldırıya geçilmemesi ve padişahın barışa yatkınlığı konularında tartışmaları körükledi. Ancak sonunda genel saldırı kararı verilerek Zağanos Paşa'ya günün tayini bırakıldı. Bu süreçte surların yıkılması, savunma başkumandanının yaralanması ve Bizanslılar ile Frenkler arasındaki anlaşmazlıklar önemli olaylar olarak kaydedildi.

Fetihten önce, İstanbul'da Rumların durumu da dikkat çekicidir. Savunma daha çok Latinler tarafından yapılmıştır ve Bizans İmparatoru son anda Batı'yı harekete geçirmek için Papa ile buluşmuştur. Ancak şehirde Latinlere karşı duyulan nefret ve kin nedeniyle halk protesto etmiştir. Rumlar, para almadıkları sürece çalışmayı reddetmiş ve birçoğu ailelerinin geçimini bahane ederek evlerine dönmüştür. Savunma ordusunun çoğunluğu Latinlerden oluşmuş ve başkumandanlık Giustiniani-Longo'ya verilmiştir. Padişah, şehrin zarar görmemesini istediği için şehri harap etmeden ele geçirmek istemiştir.

Fetihten sonra II. Mehmed, Latin kilisesiyle birlik aleyhinde olan Lukas ve diğer Bizans soylularına iyi davranmış ve onlara yerleşme izni vermiştir. Şehirde kalan Rumlar vergi dışı bırakılmış ve evler tahsis edilmiştir. Fetih, II. Mehmed'in bir dünya imparatorluğunun sahibi olduğuna inanmasını sağlamış ve mutlak bir iktidar elde etmiştir. Bu inanç, onun sürekli fetih faaliyetlerinin ve merkeziyetçi hükümetinin temeli olmuştur.

Fetihten Sonra Siyasî Gelişmeler

Fetih haberinin Avrupa'da heyecanla karşılanmasıyla birlikte Papa V. Nicolas, bütün Hristiyanları Haçlı seferine katılmaya davet etti. Viyana'da İmparator III. Friedrich ve Napoli Kralı V. Alfonso, bu Haçlı seferinin başına geçmek istediler. Regensburg'da ise İmparatorluk meclisinde bütün Hristiyan aleminde beş senelik genel barış ve Çanakkale Boğazı'na bir donanma gönderilmesi önerildi (Nisan 1454).

Fâtih Sultan Mehmed, Haçlı seferinin ana destekçisi olabilecek Venedik Cumhuriyeti ile bir antlaşma imzaladı (19 Rebîülâhir 858 / 18 Nisan 1454). Bu antlaşma sayesinde Venedik, Doğu'daki kolonilerini güvence altına aldı ve Haçlı toplantılarına katılmaktan ve padişahı kızdırmaktan kaçındı. Karadeniz ve Ege denizlerindeki Ceneviz kolonileri de haraç ödemeyi kabul ederek padişahla anlaşmaya vardılar. Ancak Rodos Şövalyeleri, papanın bağlılığı nedeniyle padişaha hiçbir zaman haraç ödemeyeceklerini belirterek savaş halini sürdürdüler (858/1454'te Hamza Bey kumandasındaki Osmanlı donanmasının Ege seferi sonuç vermedi). 860'ta (1456) ise Fâtih, Kuzey Ege'de Enez ile İmroz ve Limni'yi ele geçirdi.

1456'da Belgrad kuşatması için büyük bir faaliyet gösteren Papalık, kendi kaynaklarıyla on altı kadırgalık bir donanma hazırladı ve bu donanmayı Ege Denizi'ne gönderdi. Rodos'ta konuşlanan papalık donanması Sakız ve Midilli adalarına uğradıktan sonra Limni, Taşoz ve Semadirek adalarını işgal etti (861/1457) ve güç bırakarak geri çekildi. Bunun üzerine Fâtih Sultan Mehmed, İsmâil Bey komutasındaki bir donanma gönderdi. Donanma Midilli adasını yeniden ele geçirdi ve Taşoz ile Semadirek'i de ele geçirdi. Fâtih Sultan Mehmed, 1461'de Trabzon seferine çıkmadan önce Rodos Şövalyeleri ile bir ateşkes imzaladı.

Arnavutluk'ta, Napoli kralı ve papa, Venedik 1463'te Arnavut isyancılarına açık destek verene kadar aktif bir şekilde faaliyet gösterdiler. Fâtih Sultan Mehmed, Arnavut İskender Bey ile de bir ateşkes imzaladı. 858-860 (1454-1456) yıllarında Osmanlı Devleti'nin esas faaliyeti Sırp meselesine odaklandı. II. Mehmed tahta çıktığında, Sırp despotu Alacahisar (Kruševac) ve çevresini ele geçirmiş, ancak İstanbul'un fethi haberini alınca geri vermişti.

Fâtih, bir ültimatom göndererek Lazar'ın eski memleketi Morava Vadisi'nin kendisine ait olduğunu ileri sürdü ve Despot Curac Brankoviç'e yalnızca babasının mülkiyetinde olan Vılk-ili'yi, yani Vulçıtrın-Lab bölgesini bırakabileceğini bildirdi. 858 (1454) yazında Morava Vadisi'ne yapılan seferde Omol (Omolridon) ve Sivrihisar'ı (Ostrovica) ele geçirdi. Osmanlı ordusu çekilince, Macarlar Vidin-Niş bölgesinde ve Sırp kuvvetleri Kosova yöresinde karşı saldırıya geçtiler. Fâtih, 859 (1455) yazında ikinci Sırp seferinde kuvvetlerini Güney Sırbistan'a, Vılk-ili'ne yöneltti. Trepça, Novobrdo (Novoberda) ve Lab Vadisi'ndeki gümüş madenlerini ele geçirdi. Yalnız Vılk-ili'ni elinde tutma şartıyla bir ateşkes anlaşması yaparak despotu Macarlar'dan ayırmayı başardı.

Fâtih Sultan Mehmed, 860'ta (1456) kuşatılan Belgrad'ın önünde şahsi kahramanlığına rağmen geri çekildi (savaş meydanında alnından yaralandı). Bu başarısızlık, Batı'da Haçlı ümitlerini artırdı. 1457'de Papa III. Calixtus, donanmasını Ege Denizi'ne gönderdi ve Uzun Hasan ve Gürcüler ile Osmanlılar'a karşı ilişki kurmaya çalıştı. Halefi II. Pius, Haçlı seferi için Avrupa'da Hristiyan hükümetlerini Mantua'da bir kongreye çağırdı.


Despot Curac Brankoviç'in ölümünden sonra, oğlu Lazar'ın da kısa sürede ölmesiyle (20 Ocak 1458), Sırp tahtıyla ilgili bir mesele ortaya çıktı. Macarlar, ölen despotun kızını Bosna kralıyla evlendirip onu Macar himayesi altına almayı planladılar. Belgrad'ın Macar komutanı Szilágyi, Sırbistan'ı işgal etmeyi düşünüyordu. Aynı dönemde Mora'da iki despot olan Dimitrios ve Thomas arasında çıkan kavga nedeniyle bölge karışmıştı ve Venedik bu durumu kendi nüfuz alanı olarak görüyordu. Yine 861'de (1457) İskender Bey, Arnavutluk'ta Evrenosoğlu Îsâ Bey'i Albunlena'da mağlup etmişti. Fâtih Sultan Mehmed, bu tehditler karşısında Îsâ Bey'i İskender Bey'e karşı yeni kuvvetlerle gönderdi ve kendisi bir ordu ile Mora'ya hareket etti. Sırbistan'a Mahmud Paşa komutasında bir ordu gönderdi. Sırplar, birçok yerde kaleleri Mahmud Paşa'ya teslim ettiler, ancak Semendire yakınlarında Macar Kralı Matthias Corvin'in komutasındaki bir ordu tehdidiyle Mahmud Paşa Niş civarına çekilmek zorunda kaldı.


Bu sırada Fâtih, Mora'da eski Despot Konstantin'e ait olan bölgeleri fethetti ve Üsküp'e geldi. Mahmud Paşa ile buluştu ve ardından Tuna Nehri'ni geçerek Tahtalu'ya saldıran kralı püskürttü. Fâtih, olağanın dışında olarak ordusuyla Üsküp'te kaldı (862/1458 başlarında). Tuna'yı geçerek Tahtalu'ya saldıran kral püskürtüldü. Fâtih daha sonra Edirne'ye döndü (Safer 863 / Aralık 1458). Ertesi yılın baharında Semendire'ye doğru hareket etti. Sırplar, Sofya'da kale anahtarlarını Fâtih'e teslim ettiler (Şâban 863 / Haziran 1459). Böylece Sırbistan doğrudan Osmanlı hakimiyeti altına girmiş oldu.


Semendire seferi erken sona erdiği için aynı yılın yazında Karadeniz'de Amasra'ya doğru bir sefer düzenlendi; Ceneviz kalesi savaşsız teslim oldu. Semendire'nin düşüşü, papa tarafından bir felaket olarak kabul edildi ve Mantua Kongresi'nde Haçlı seferi ilan edildi. Bu sırada Mora'da Despot Dimitrios ile Batılılar'ın teşvik ettiği Thomas arasındaki mücadele sonucunda Thomas Mora'ya hâkim oldu. Fâtih Sultan Mehmed, 864'te (1460) Mora seferinde sahilde Venedik'e ait olan kaleler dışında bütün yarım adayı ele geçirdi. Ancak Mora'nın tamamen Osmanlıların kontrolüne geçmesi, Venediklileri Koron, Modon, Nauplia (Anabolu) ve Argos gibi kalelerden atmakla mümkün olacaktı. 1463'te Argos'un yerli bir Rum papazının yardımıyla Osmanlılar tarafından alınması, Venedik'i nihayet savaş kararı almaya itti (11 Zilkade 867 / 28 Temmuz 1463).


Eflak ve Bosna'da yaşanan olaylar Macarlarla çatışmayı kaçınılmaz hale getirdi. Fâtih Sultan Mehmed, 865'te (1461) Eflak'a karşı bir sefer düzenledi. Eflak Beyi Vlad Drakula, Macar kralıyla ittifak yaparak padişahın Trabzon seferine ayrılmasından faydalanarak Tuna Nehri üzerindeki Osmanlı kalelerine saldırdı. Bunun üzerine Fâtih, 866'da (1462) yazında Eflak'ı istila edip Vlad'ı esir aldı ve onun yerine sarayda bulunan kardeşi Radu'yu voyvoda olarak atadı. Aynı dönemde Midilli hükümdarı Niccolo Gattilusio, Türklerle olan ilişkilerini bozmak amacıyla kardeşini öldürdü, Anadolu kıyılarını yağmalayan Katalan korsanlarını himaye etti ve haraç vergisini ödemeyerek düşmanca bir tavır sergiledi. Fâtih, Eflak beyini cezalandırdıktan sonra Zilhicce 866'da (Eylül 1462) Midilli'yi ele geçirerek topraklarına kattı. Venedik, bu hamleyi Ege'deki konumunu tehdit eden bir eylem olarak değerlendirdi.


Bosna kralı da Macar himayesini kabul ederek Sırp despotluk tahtı üzerinde hak iddia etti ve Osmanlılara karşı bazı kaleleri Macarlar'a terk etmekten çekinmedi (1462). Bu gelişmeler 1463'te Bosna'nın Osmanlılar tarafından fethedilmesiyle sonuçlandı. Macaristan ve Venedik, 1463'e doğru kesin bir harekete geçme kararı aldılar. Papa tarafından yapılan çabalar sonucunda iki devlet, Osmanlılara karşı bir saldırı ve savunma ittifakı imzaladılar. 1463 yılı, Fâtih'in Batı ile mücadelesinde bir dönüm noktasıydı. Papa artık Haçlı seferinin gerçek olduğuna inanıyordu. Venedik ve Burgonya ile bir ittifak kuran papa, hareket tarihini Ramazan 868'i (Mayıs 1464) olarak belirledi. Osmanlı Devleti'nin paylaşılma planı bile hazırdı. Venedikliler Mora, Beotya, Attika ve Epir sahil bölgesini, İskender Bey Makedonya'yı alacak, eski Bizans İmparatorluğu'nun diğer bölgeleri Rum büyüklerine verilecekti. Bulgaristan, Sırbistan, Bosna ve Eflak ise Macaristan'ın olacaktı.


1463 sonbaharında müttefikler saldırıya geçtiler. Venedikliler Argos'u geri aldılar ve Heksamilion (Germe) Hisarı'nı hızla yeniden inşa ettiler (eylül). Mora'da birçok kale ve şehir isyan ederek Venediklilerle birleşti. Yarımada içindeki Müslümanlar kalelere sığındılar. Aynı tarihte Macar kralı Bosna'nın başkenti Yayça'yı (Jajce) ele geçirdi (4 Rebîülâhir 868 / 16 Aralık 1463). Venedik donanması Çanakkale Boğazı dışında dolaşıyordu. Fâtih Sultan Mehmed, bu tehlikeler karşısında köklü önlemler aldı. Mahmud Paşa'yı güçlü bir orduyla hızla Mora'ya gönderdi. Donanmayı takviye etmek için Kadırga Limanı Tersanesi'ni inşa ettirdi ve İstanbul'u korumak için Çanakkale Boğazı'nda Sultâniye ve Kilitbahir kalelerini inşa ettirdi (868/1463-64 kışı). Mora'da Venediklilere karşı zafer kazanarak yarım adayı bir kez daha Osmanlılara bıraktılar. 869'da (1464) baharında Fâtih Sultan Mehmed İzdin'e (Zitouni) geldiğinde oradaki operasyonun başarıyla sonuçlandığını öğrendi ve Bosna'ya hareket etti. Ancak o yaz Yayıçe'yi geri almak için Macarlarla yapılan boşuna bir kuşatmadan sonra Sofya'ya geri döndüğünde, Macar kralının Bosna'ya girdiğini öğrendi ve Mahmud Paşa komutasındaki kuvvetleri gönderdi. Bunun üzerine kral geri çekilmek zorunda kaldı. Fâtih, müttefiklere karşı her alanda başarı elde etmişti.


1465 yılında Fâtih, Venedik ve Macaristan ile barış görüşmelerine başladı; çünkü Karaman'daki durum karmaşıklaşmış, sürekli seferler nedeniyle asker arasında ciddi bir hoşnutsuzluk belirmişti ve padişahın sağlığı da kötüleşmişti. Görüşmelerde Venedik, Mora ve Midilli'yi kendisi, Bosna'nın kuzey kısmını da müttefiki Macaristan için istedi. Fâtih ise Bosna'nın boşaltılmasını talep etti. Ancak 1465 yılı sonuçsuz geçti. Ertesi yılın baharında Fâtih, müttefiklerin etkisindeki İskender Bey'i cezalandırmak için Arnavutluk'a hareket etti. İskender, Ağustos 1465'te sancak beyi Balaban'a karşı bir zafer kazanmıştı. Fâtih, Arnavutların iç kesimlerinde güçlü bir kale olan İlbasan Kalesi'ni inşa ederek geri döndü. İskender Bey, Venediklilerden aldığı yardımla Akçahisar'ı (Kruya) kuşatmaya devam eden Balaban'ı yendi; ardından İlbasan'ı kuşattı. Bu durum Fâtih'i çok sinirlendirdi ve 1467'de ikinci kez Arnavutluk'a girdi. Draç ve Akçahisar'ı tehdit etti. Venedik, Macar Kralı Matthias'tan büyük destek görmese de, Asya'da Uzun Hasan ve Karamanoğulları'nı müttefik edinerek Fâtih'e karşı büyük bir kara kuvveti hareketini başlattı.

Uzun Hasan ile Mücadele:

1469'da Karamanoğlu İbrâhim Bey'in ölümüyle, Fâtih Sultan Mehmed'in halasının oğulları Pîr Ahmed ve kardeşleri Konya ve çevresinde kontrol sağladılar. Ancak tam hakimiyet için İshak Bey, Silifke ve Taş-ili'ni ele geçirdi. İshak Bey, Karaman'da Osmanlı etkisinin arttığını görünce Uzun Hasan'dan, Pîr Ahmed ise Fâtih'ten yardım istedi. Uzun Hasan, İshak Bey lehine harekete geçti ve Karamanoğlu topraklarında Osmanlı nüfuzunu güçlendirmek istedi. 1464 sonbaharında Fâtih Bosna'da meşgulken Uzun Hasan, Dulkadıroğlu Arslan Bey'i yenerek İshak Bey'in kardeşlerine karşı savaşarak önemli şehirleri ele geçirdi. Bu durum karşısında Pîr Ahmed ve kardeşleri Fâtih'in yanına sığındılar.

Fâtih Sultan Mehmed, Karamanoğulları'na ait toprakları geri almanın zamanının geldiğini gördü. İshak Bey, Mısır Sultanı'nın himayesini talep ettiği gibi Fâtih'le de anlaşmayı düşündü; bazı şehirleri terk etmeyi kabul etti. Ancak anlaşma sağlanamadı. Pîr Ahmed ise Osmanlı himayesini kabul ederek Dulkadırlılar'la olan çekişmelerini sonlandırdı. Fâtih'in Anadolu'ya yönelik politikası, Memlükler'in hoşnutsuzluğuna neden oldu. Karamanoğlu İshak'ın ölümünden sonra, Pîr Ahmed'in hakimiyeti sağlamlaştı ve Osmanlı bağlılığına uymayı ihmal etti. Fâtih, bu durumu fırsat bilerek Anadolu'ya sefer düzenledi. Ancak Batı'daki Venedik savaşıyla meşgul olması, Fâtih'i Orta Anadolu'daki mücadeleye yoğunlaşmaktan alıkoydu.

Fâtih'in çekilmesinden sonra Pîr Ahmed, Konya'ya saldırdı ancak başarılı olamadı. 1469'da Karamanoğulları, Konya ovasının doğu kısımlarını ele geçirdi. Fâtih, 1470'te Karamanoğlu Kasım'ı Ankara civarında yenerek mahalli güçleri dağıttı. 1471'den itibaren Osmanlılar, Konya ovasını ve Toros dağlık bölgesini alarak Karamanoğlu topraklarını genişletmek için seferlere başladılar. 1472'de Gedik Ahmed Paşa önderliğindeki harekât, sahilden dağlık bölgeye geçerek Karaman-ili'ni ele geçirmeye çalıştı. Ancak bu sırada Haçlı donanması batıdan, Uzun Hasan kuvvetleri ise doğudan Karaman-ili'ne doğru ilerliyordu. Böylece Karaman meselesi uluslararası boyut kazandı ve Fâtih Sultan Mehmed'in saltanatının en zorlu dönemlerinden biri başlamış oldu.

Uzun Hasan, kendini Anadolu beylerinin "üstün hükümdarı" olarak görüyordu ve Fâtih'in ilerlemesi ve ekonomik önlemleri onun imparatorluğunu tehdit ediyordu. Osmanlılar, Akkoyunlu'ya ait Koyulhisar'ı ve Trabzon'u almışlardı. Tokat'ta ikinci bir gümrük konulması, İran'ın ipek ticaretini ciddi şekilde etkilediği için Uzun Hasan'ın şikayetlerine neden oldu. 1471'de Osmanlılar, Karamanoğulları'na karşı kesin harekete geçince, onlar Uzun Hasan'dan yardım istediler. Uzun Hasan, Rodos şövalyeleri, Kıbrıs kralı ve Alâiye beyine mektuplar göndererek Osmanlılara karşı iş birliği yapmaya çağırdı.

Uzun Hasan, Anadolu'da kaçmış beylerle ittifak kurdu ve büyük bir askeri ve siyasi hazırlık başlattı. 1471'de Venedik'e elçiler göndererek Fâtih ve Mısır sultanı aleyhinde ittifak yapmak istedi. Venedik, Uzun Hasan'ın Anadolu'yu alacağını ve Osmanlı padişahına Karadeniz'i Venedik gemilerine açık bırakacak anlaşmayı kabul etti. Ayrıca, 1472 yazından beri Osmanlı kıyılarına saldıran bir Haçlı donanması da Kasım Bey ile iş birliği yaparak Antalya ve İzmir'i yağmaladı. Ancak Fâtih'in ordusunun Anadolu'ya ilerlemesi üzerine Uzun Hasan, planını uygulamakta zorlandı.

Fâtih Sultan Mehmed, Uzun Hasan'ı meydan muharebesinde yenmek istiyordu. Uzun Hasan ise, Osmanlı ordusunu yıpratmak ve ihtiyaçlarını karşılamamak için onlara saldırmayı planlıyordu. Otlukbeli'de yapılan muharebede Osmanlı ordusu başlangıçta baskın etkisinden kurtulamadı, ancak sonunda Osmanlılar galip geldi. Uzun Hasan'ın oğlu Zeynel'in öldürülmesiyle savaşın sonucu belirlendi. Savaşın ardından Fâtih, barış isteyen elçiyi kabul etti ve Uzun Hasan'a saldırmaması ve Karahisar'ı bırakması koşuluyla barışı kabul etti. Ancak kısa bir süre sonra Uzun Hasan'ın hıristiyan devletlerini kışkırtmaya devam ettiğini öğrenen Fâtih, onu ortadan kaldırmak için harekete geçmeyi önerdi. Uzun Hasan'ın ölümünden sonra, Fâtih Trabzon'da kontrolü sağladı ve Batılıların Osmanlı Devleti'ne karşı umutlarını ortadan kaldırdı.

Fâtih Sultan Mehmed döneminde, Karaman-ili'nde Kasım Bey'in tekrar hâkimiyet kurması ve İç-il sahillerindeki durum göz önüne alındığında, Gedik Ahmed Paşa'nın 1474'te yeni bir sefer düzenlemesi gerekti. Gedik Ahmed Paşa, Taş-ili, Ermenâk, Meynan ve Silifke gibi bölgeleri ele geçirdi. Ardından Karamanoğlu Kasım'ı püskürttü ve Varsaklar'a karşı yapılan harekâtta mağlup etti. Böylece Karaman Osmanlı'nın kontrolü altına alındı ve devlet başka meselelerle uğraşmaya başladı.

Batı'da ise Venedik ve Macaristan ile yaşanan savaşlar devam etti. Fâtih Sultan Mehmed, Venedik donanması tarafından gerçekleştirilen saldırıları önlemek için Eğriboz adasını ele geçirdi. Ardından Venedik'e barış teklifinde bulundu, ancak görüşmeler sonuçsuz kaldı. Osmanlı ordusunun doğuda meşgul olmasıyla Rumeli ve İstanbul tehlikeye düştü. Bu durumda Sultan Cem'in İstanbul'da durumu kontrol etmesi için görevlendirilmesi tartışıldı, ancak sonunda bu fikirden vazgeçildi.

Aynı dönemde Macaristan'a karşı da savunma önlemleri alındı. Bosna'yı korumak için Böğürdelen (Šabac) Kalesi inşa edildi ve akıncılar Macaristan'a değil Avusturya topraklarına yöneltildi. Fâtih Sultan Mehmed, Macaristan'a bir barış teklifi gönderdi ancak bu teklif, Uzun Hasan meselesi çözülmeden önce bekletildi.

Fâtih Sultan Mehmed'in zaferlerinin ardından Macaristan'la barış görüşmelerine geçildi, ancak Macar kralı Osmanlılara karşı saldırı için serbest kaldı. Böğürdelen Kalesi'ni alarak Osmanlılara meydan okudu. Ancak Fâtih, kuvvetlerini hızla Semendire'nin önüne götürerek Macar kralını durdurdu. Daha sonra 1477'de Venedik'e karşı yeniden saldırarak Macaristan'ı serbest bıraktı. Bu dönemde Venedik topraklarına karşı da büyük seferler düzenledi. Özellikle 1474-1478 yılları arasında Venedik topraklarına karşı önemli başarılar elde etti. İşkodra Kalesi'ni muhasara etti, çevresindeki kaleleri ele geçirdi ve Venedik ile barış antlaşması imzaladı.

Ardından Fâtih Sultan Mehmed, Rodos, İtalya ve Papa'yı hedef aldı. Özellikle Gedik Ahmed Paşa kumandasındaki ordularla Güney İtalya'ya ve Rodos'a saldırdı. Rodos Kalesi önünde uzun bir muhasara yaşandı ancak Osmanlı ordusu kaleyi alamadı. Gedik Ahmed Paşa ise İtalya'da Napoli Krallığı'nı etkileyerek Otranto'yu ele geçirdi. Ancak Fâtih Sultan Mehmed'in ölümü ve II. Bayezid'in tahta geçmesiyle Gedik Ahmed Paşa'nın geri çekilmesiyle Otranto düşmana teslim oldu.

Fâtih Sultan Mehmed'in Karadeniz politikası da dikkat çekicidir. Galata'nın alınmasının ardından Karadeniz'i tamamen Osmanlı hükmü altına almaya çalıştı. Ceneviz kolonileriyle yapılan anlaşmalarla bu denizdeki Osmanlı etkisi güçlendi. Özellikle Kefe üzerindeki hakimiyeti ve Boğdan beyine yıllık haraç alınması Karadeniz'deki Osmanlı nüfuzunun göstergesi oldu. Karadeniz, Osmanlı'nın stratejik önemi artan bir bölgesi haline geldi.

Fâtih Sultan Mehmed'in Karadeniz politikası oldukça başarılı oldu. Trabzon Rum İmparatorluğu da Osmanlı hâkimiyetini kabul etti ve böylece Karadeniz kıyılarındaki tüm hükümetler Osmanlı yönetimini tanımış oldu. Fâtih Sultan Mehmed, Boğdan dışında Karadeniz'deki diğer bölgelerde de doğrudan Osmanlı hâkimiyetini kurmaya başladı. Amasra'yı, Sinop'u ve Trabzon yöresini alarak Karadeniz'in Anadolu kıyılarını Osmanlı topraklarına kattı.

Karadeniz'in kuzey kıyılarında ise Kefe ve Ceneviz kolonileri Osmanlıların nüfuzunu zayıflatmaya çalıştılar. Ancak Fâtih Sultan Mehmed'in döneminde, Lehistan ve Litvanya'nın Karadeniz'deki nüfuzlarına karşı mücadele verildi. Yagellonlar, Osmanlılara rakip olarak görülüyor ve Karadeniz hâkimiyeti için çaba harcıyordu. Bu durum, Osmanlıların Karadeniz'deki nüfuzunu tehdit ediyordu.

Fâtih Sultan Mehmed, Karadeniz'deki gücünü artırmak için Kefe'yi ele geçirdi ve Ceneviz kolonilerini Osmanlı topraklarına kattı. Ardından Mengüp Kalesi'ni kuşatarak alındı ve böylece Karadeniz'in kuzey kıyılarında Osmanlı egemenliği güçlendi. Ayrıca Boğdan Voyvodası Büyük Stefan'ın desteğini alarak Kırım Hanlığı'na karşı mücadele etti ve bölgedeki Osmanlı nüfuzunu sağlamlaştırdı.

Son olarak, Fâtih Sultan Mehmed, Karadeniz hâkimiyetini tamamlamak üzere Taman ve Çerkezistan sahillerine bir donanma gönderdi ve bu bölgeleri de Osmanlı topraklarına kattı. Bu başarılar, Fâtih'in Karadeniz politikasının etkinliğini gösteriyor ve Osmanlıların bölgedeki nüfuzunu sağlamlaştırdığını gösteriyor.

İç Siyaset

Fâtih Sultan Mehmed'in iç siyaseti, öncelikle İstanbul'un iskanı ve kalkındırılması ile askeri güçlerin artırılması üzerinde yoğunlaşıyordu. Ancak bu çabalar, beraberinde yeni vergilerin konulmasını gerektirerek köylü ve şehirli halk kitlelerini zor durumda bırakmış ve memlekette hoşnutsuzluğa neden olmuştur.

İstanbul'un iskanı ve kalkındırılması, birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. Özellikle Anadolu'da uygulanan sürgün yöntemi yeni problemlere yol açmıştır. Ayrıca fetih sırasında İstanbul'da devlet malı ilan edilen emlaklar, başlangıçta göçü teşvik etmek için bedelsiz olarak dağıtılmıştır. Ancak daha sonra bu arsalar devlet malı sayılarak kira bedeli alınmış ve halka büyük bir yük getirilmiştir. Ancak halkın hoşnutsuzluğu üzerine bu uygulamadan vazgeçilmiştir.

Fâtih Sultan Mehmed, imparatorluk fikriyle Rum soylularını sarayına almış ve onlara önemli görevler vermiştir. Bu gençler zamanla Osmanlı yönetiminde etkili mevkilere gelmiştir. Ayrıca Bizans soyluları arasından bazı Hristiyan Rumlar da önemli mali işleri üstlenmişlerdir. Bazı Rum büyükleri, Batı'ya kaçtıktan sonra tekrar İstanbul'a dönmüştür.

1464-1472 yılları arasında Rum bilginlerine sarayda özel bir ilgi gösterilmiştir. Fâtih'in divanından Batı'ya gönderilen siyasi yazılar ve antlaşmalar Rumca yazılmış ve Rum kâtipler tarafından yazılmıştır. Fâtih, Ortodokslar'ı patriğin idaresi altına alarak Rumları birleştirmiş ve ekonomik açıdan yükselmelerini sağlamıştır. Ancak Fâtih'in imparatorluğunu Doğu Roma İmparatorluğu'nun İslam kisvesi altında canlanması olarak görmek yanlıştır ve Bizans kurumlarının taklit edildiği tezi abartılıdır.

Fâtih Sultan Mehmed döneminde iç siyasette derin yankılar uyandıran en önemli konulardan biri malî siyasetti. İstanbul'un onarımı ve sürekli seferlerin masrafları arttıkça, Fâtih yeni vergiler koymak ve eski akçeyi değiştirmek suretiyle nakdi servetlere bir nevi vergi uyguladı. Bu, toplumda derin bir hoşnutsuzluğa yol açtı ve II. Bayezid'in tahta geçişi sırasında bir defadan fazla yeni akçe çıkarmamayı kabul etmesi gibi önlemlere neden oldu.

Fâtih, tuz, sabun, mum gibi günlük ihtiyaç maddelerini mukātaa sistemine (tekelcilik) bağlayarak vergilendirdi. Ayrıca Anadolu eyaletinde reâyânın ödediği çift resmini artırdı ve çeşitli yollarla devletin elinden çıkan toprakların mîrîye mal edilmesiyle toprak reformu gerçekleştirdi. Ancak bu reformlar geniş hoşnutsuzluk yarattı ve toplumda tepkiye neden oldu.

Fâtih Sultan Mehmed aynı zamanda ticari tedbirler de aldı ve Osmanlı İmparatorluğu'nun farklı bölgeleri arasında ticaretin gelişmesini sağladı. İtalyan tüccarların yerine Türk, Müslüman, Yahudi, Rum ve Ermeni yerli tüccarlar ticarette daha etkin hale geldi. İpek, pamuklu, çuha ve ayakkabı gibi sanayi kolları bu dönemde önemli ölçüde gelişti. Fâtih, Levant ticaretini geliştirmek istedi ancak hâkimiyet haklarını da korudu. Ayrıca Arabistan ve Hindistan ticareti ile Dubrovnik ve Floransa ticareti de bu dönemde arttı.

Fâtih Sultan Mehmed, yeni bir imparatorluğun gerçek kurucusu olarak kabul edilir. 4 Rebîülevvel 886'da (3 Mayıs 1481) Üsküdar ile Gebze arasında vefat etti ve ölümü nikris hastalığına bağlandı. Bazı kaynaklar tarafından zehirlendiği iddiaları olsa da bunlar doğrulanmamıştır. Türbesi, kendi adıyla anılan caminin haziresindedir.


Kişiliği

Fâtih Sultan Mehmed'in kişiliği ve yönetim tarzı oldukça çeşitli yönleri barındırıyordu. Atılgan, şeref ve şan arayışında, zeki ve sert mizaçlı bir lider olarak tanımlanıyordu. Üç farklı dilde yetkinliği, çağının ötesinde bir kültürel zenginliği yansıtıyordu. Fâtih'in yönetiminde, devleti dünya sahnesindeki en güçlü imparatorluklardan biri yapma amacı hakimdi. Bu hedef doğrultusunda, ilk olarak iktidarını sınırlandıran ve tahtını tehdit eden unsurları ortadan kaldırdı. Veziriazamları kul kökeninden olan Mahmud'u ve Rum Mehmed Paşa'yı da idam ettirerek eski ailelerin nüfuzunu bertaraf etti ve padişahın emirlerine mutlak surette bağlı olan yeni bir yönetim kadrosu oluşturdu.

Fâtih Sultan Mehmed ayrıca ordusunu ve devlet idaresini güçlendirmek için çeşitli adımlar attı. Kapıkulu ordusunu yeniden yapılandırdı, sayılarını arttırdı ve yeniçerilerin ve uç beylerinin bağımsızlığını kırarak doğrudan kendi emri altına aldı. Yeni yeniçeri birlikleri olan sekbanları oluşturarak eski yeniçerilere alternatif güç merkezleri sundu. Ayrıca maaşları arttırarak ve silahlarını yenileyerek bu birlikleri daha da güçlendirdi. Bu sayede kapıkulu ordusu, devletin ana dayanağı ve fetihlerin ana aracı haline geldi.

Fâtih'in düşüncelerinde dünya hâkimiyeti fikri önemli bir yer tutuyordu. Onun gözünde, Osmanlı İmparatorluğu Roma İmparatorluğu'nun halefiydi ve bu düşüncesi Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırlarını aşarak dünya hakimiyetini hedeflemesine yol açtı. Fâtih, Batı kültürünü ve Hristiyanlığı anlamaya çalıştı, hümanistler ve bilginlerle ilişkiler kurdu ve hatta Floransalılar ile yakın ilişkiler kurdu. Ayrıca İtalya'dan ressamlar getirtip İstanbul'da sanat eserleri yapmalarını sağladı. Coğrafya, matematik ve astronomi gibi bilimlere de ilgi gösterdi ve çeşitli uzmanlardan ders aldı.

Fâtih Sultan Mehmed'in yönetimindeki bu çeşitlilik ve karmaşıklık, onun çağının önde gelen düşünürleriyle etkileşim içinde olduğunu ve imparatorluğunu kültürel ve askeri açıdan güçlendirmek için çaba gösterdiğini gösteriyor. Bu çabalar, Osmanlı İmparatorluğu'nun hem askeri hem de kültürel açıdan altın çağını yaşamasına katkı sağladı.

Daha yeni Daha eski